AHMET ÜNAL
masonlarcerkezlerergenekon
MASONLAR ÇERKEZLER ERGENEKON 1
Ergenekon Terör Örgütü Davası İddianamesi”nde yer alan hususlar Türkiye’nin gündemini sarsmaya devam ediyor. Geçtiğimiz ay ve günlerde yapılan bazı açıklamalarda Ergenekon yapılanmasında Çerkes kökenlilerin yoğun olarak yer aldığı ve Çerkes örgütlerinin Ergenekoncuların “ilgi alanında” bulunduğu iddia edilmişti. Sonrasında iddianame kurcalandıkça konu Çerkesler açısından da ilginç bir hale gelmeye başladı. Merak ettik, gerçekten Çerkesler ve Çerkes örgütlerinin “Ergenekon Terör Örgütü”yle bir ilgisi var mıydı? Varsa bu ilgi veya ilişkinin boyutları neydi?
Bu konudaki mini araştırmamızı ve sonuçlarını okurlarımızla paylaşacağız. Ancak bu örgüt karşısında Çerkeslerin ve Çerkes derneklerinin durumunu anlamak için önce Ergenekon örgütünü iyi tanımamız lazım. Yoksa pek çokları gibi, “Deli saçması Bu kadar farklı dünya görüşündeki insan, nasıl oluyor da bir örgütün çatısı altında birleşebiliyor” sığlığında yaklaşımlar kaçınılmaz olur. Sabırsız okurlar için şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, -kaba tabirle- koyunlar, keçiler, danalar… hepsi aynı çoban tarafından güdülüyor. Mason Locaları. Ve loca mensupları Çerkes örgütlenmeleri içerisinde de oldukça aktifler. Sözü buraya getirdikten sonra filmi en başa sararak izlemeye başlayalım.
TAPINAKÇILAR
Konuya, Türkiye’nin ilk nükleer fizik profesörü Ahmed Yüksel Özemre’nin kaleme aldığı “İlim, Din, Medeniyet (Düşünceler), Pınar Yayınları, İstanbul 2002” adlı kitabından uzunca bir alıntı yaparak girmek, meseleyi kavramamızı kolaylaştıracaktır:
“Papa II. Urbano’nun çağrısı üzerine toplanan 1. Haçlı ordusu 1099 yılında Kudüs’ü aldı. Kudüs’ü 88 yıl Hıristiyanlar yönetti (Kudüs 1187 yılında Selahaddin Eyyübi tarafından geri alınmıştır). İşte bu yıllarda Haçlılar “Mukaddes topraklarda” hızla örgütlendi. Bu örgütler arasında gönüllü kuruluşlar da vardı. Bunlardan biri de 1118′de kurulan “Mesih’in Fakir Şövalyeleri” adlı örgüttü. Kurucusu bir Fransız asilzadesi idi. Bu gönüllü kuruluşun amacı, Kudüs’e giden yolları savunmak ve Kudüs’ü ziyaret edecek olan hıristiyan hacıları korumaktı. Yani hem dini, hem de askeri misyonu vardı.
1125 yılında Kudüs’ün yeni hıristiyan kralı, Edessa Baldwin II ( D. ? - Ö 1131), Hazret-i Süleyman’ın mabedinin bulunduğu yer olarak bilinen Mescidü’l-Aksa’yı bu örgüte tahsis etti. Bu olaydan sonra örgüt, Tapınak Şövalyeleri adını aldı ve hem dini, hem de askeri bir tarikat olarak resmen tanınması için Papalık makamına başvurdu. Bu istek Papalık tarafından 1129 yılında kabul edildi. Tarikat sadece Kudüs ve civarında değil, güney Fransa ve Paris’te de kısa sürede örgütlendi. Bunun için gerekli parayı da Avrupa ile Ortadoğu arasındaki ticarete aracı olarak elde ettiler, bankerliğe de el attılar. Öyle ki Fransa kralının resmi bankacısı oldular, hatta krala borç verme konumuna geldiler. Tapınak Şövalyeleri, Hasan Sabbah’ın Haşhaşiler örgütü ile de temas kurdu. Bu temas sayesinde de bir örgüt olarak nasıl gizli kalacakları ve örgüt üyelerinin birbirlerini tanımak için işaretleşme kodu kullanmaları hakkında fikir sahibi oldular. Ve kendilerine uyguladılar. Kudüs müslümanlar tarafından geri alınınca, Tapınak Şövalyeleri merkezlerini Paris’e taşıdılar. Seine nehri kıyılarında, Louvre Sarayı’nın yakınında yüksek bir kale inşa ettiler. Bugün bu kale yok ama burası hala Tapınak Mahallesi diye anılıyor.
Tapınak Şövalyeleri’nin Geçici Sonları
Bu kale ya da mabed, ticaret ve bankerlik faaliyetleri sayesinde gitgide zenginleşen örgütün hazinelerinin korunduğu esrarengiz bir yer halini aldı. İngiltere ile savaştan yeni çıkan ve bu örgütten aldığı borcun faizini ödeyemeyen Fransa’nın üst düzey yetkililerinin hırsları kamçılanıyordu. Kral, uzun süren baskılara dayanamadı ve 13 Ekim 1307′de bütün şövalyeleri tutukladı. Suçları; dinden çıkmak, İsa’ya hakaret etmek, rezil ayinler düzenlemek, homoseksüel olmak ve Baphomet adını verdikleri bir puta tapmaktı. Bu ağır suçlamalar karşısında Papa’ya da tarikatı kapatmaktan başka seçenek kalmıyordu. Ancak Fransa kralı Filip bu operasyondan ümit ettiği hazineye erişemedi. Hazine çoktan kaçırılmıştı. Tapınak Şövalyeleri’nin üstad-ı azamı ile üç yardımcısı ise yedi yıl sonra, 18 Mart 1314′te son kez mahkemeye çıkarıldılar ve yakılarak idam edildiler.
Tapınak Şövalyeleri’nin Yeniden Dirilişi: Masonlar
Fransa Krallığı’nın zulmünden İngiltere ve Orta Avrupa’ya kaçanlarla daha sonra bunlara katılanlar “Serbest Masonlar” adı altında tarih sahnesine tekrar çıktılar. Son üstadlarının talimatıyla, inşa edilmekte olan kilise ve katedrallere başvurarak hiçbir loncaya bağlı bulunmayan duvarcı olduklarını beyan edip işe girdiler. (Fransızca’da duvarcı, “maçon” (mason diye okunuyor); bir yere bağlı olmayan, hür, serbest ise “franc” (fran diye okunuyor) demek. Franc-maçon da serbest masonlar anlamına geliyor.) Serbest Masonlar’ın Fransa Krallığı’ndan intikam almak için Avrupa genelinde örgütlenmeleri zaman aldı. 17. yüzyıldan itibaren toplumun, sivil ve askeri idarelerin köprü başlarını tutmaya, saraylarda önemli mevkiler elde etmeye, kralların harimine kadar sızmaya başladılar. Fransa’yı artık başka bir hanedan yönettiği halde, ataları olan Tapınak Şövalyeleri’nin intikamını almaya kararlıydılar. İntikam sadece hanedanlardan değil, Kilise’den de alınacaktı. İşte nesilden nesile geçen, yeminle korunmuş olan amaçları budur. Duvarcı Masonlar’ın sayıları bir ara azalmaya başlar. Bunun bir nedeni duvarcıların, Tapınak Şövalyeleri’nin bekar kalmak için yemin etmiş dindar üyeleri olmalarıdır. Diğer nedeni de katedrallerin ve büyük kiliselerin inşaatlarının azalmasıdır. Çare olarak, bizzat duvarcı olmamakla birlikte Tapınak Şövalyeleri’nden miras kalan idealleri benimseyenler de “duvarcı olarak” “Kabul Edilmiş Masonlar” unvanıyla bu hınç ve intikam kervanına dahil edildiler. Serbest ve Kabul Edilmiş Masonlar ilk toplantılarını 1717′de İskoçya’da yaptılar. Amaçları başta Fransa hanedanı olmak üzere bütün hanedanların egemenliklerine son vermek ve kilisenin gücünü kırmaktı. Avrupa’nın her yerinde özellikle de Fransa’da pek çok Mason locası büyük bir gizlilik içinde faaliyete geçti.
Tapınak Şövalyeleri’nin gecikmiş intikamı
Reşit Paşa İngiliz elçisi Lord Stratford Canning’in samimi dostuydu ve bu dostluk da İngiltere’de Masonluğa girdikleri günlerden başlıyordu. [26] İngiliz Elçisi Lord Staratford’un Sultan Abdülmecid’le de arası çok iyiydi, hatta özel görüşmelerinde neredeyse tüm isteklerini Sultan’a söylüyor, kabul ettiriyordu. Salt elçi değil, Osmanlı hükümdarının koruyucu meleği idi sanki. Kabine atamalarında bile etkili oluyordu. İngiliz gazeteleri aynen şöyle yazmakta sakınca görmüyorlardı: Sultan demek İngiliz Elçisi demektir! [27] Bu dönemde Osmanlı tahtında devlet idaresinde tecrübesiz bir padişahın bulunmasını fırsat bilen İngilizler harekete geçerek, Osmanlı Devletine tam destek olmak vaadiyle mason Mustafa Reşit Paşayı sadrazamlığa (Başvekilliğe) getirtmişlerdir (1846). [28] Mustafa Reşit Paşa’nın, ünlü ateist Fransız düşünür Auguste Comte ile kurduğu yakınlık da ilgi çekicidir. Ateizmin ve din aleyhtarlığının doruk noktasında olan Auguste Comte, Mustafa Reşit Paşa’yı etkisi altına almaya çalışmış, hatta bu yakınlık Padişahın Reşit Paşa’yı ilk Sadrazamlığı döneminde görevden almasına sebep olmuştur. Şu sözler Comt’un Reşit Paşaya söyledikleridir: “Osmanlılar yakın bir gelecekte Tanrı yerine hümaniteyi benimsemek sureti ile bu büyük gayenin hedefine en kısa yoldan ulaşacaklarını göreceklerdir.” [29] Pozitivizmi ve diğer her türlü materyalist felsefeyi bir din gibi benimseyen masonluk, bunları önce elitlere, sonra da onlar aracılığıyla kitlelere empoze etmek için sistemli bir mücadele yürütmüştür. [30] Masonluğun Osmanlı ve Türkiye içindeki misyonunu da asıl olarak bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Örgüt, bir tür “dine karşı propaganda ve din ahlakına karşı mücadele” birliği gibi çalışmıştır. [31]
Pozitivizmi ve diğer her türlü materyalist felsefeyi bir din gibi benimseyen masonluk, bunları önce elitlere, sonra da onlar aracılığıyla kitlelere empoze etmek için sistemli bir mücadele yürütmüştür. Türkiye Masonlarının yayın organı Mimar Sinan Dergisi’ne göre “Türkiye tarihinin en büyük Başbakanı Mustafa Reşit Paşa”, ilerleyen yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün öncüsü olacaktır. [32] Yine Mimar Sinan dergisi, Mustafa Reşit Paşa’dan şöyle söz eder: “135 yıl önce Gülhane Meydanı’nda Hattı Hümayun’u tam bir cesaretle okuyarak insanlık ve millet yolunu aydınlatmak üzere yaktığı nurun aydınlığını hala görmekte olduğumuz büyük kardeşimiz Koca Reşit Paşa’nın hatırası önünde saygı ile eğiliyoruz.” [33]
1839 dan 1856’ya kadar varılan batılılaşma süreci Osmanlıya sadece hesapsız borç getirdi. III. Selim, batı tarzı kalkınma modeli istemediğinden tek kuruş borç alamamıştı ama III. Selime verilmeyen borçlar, bu Tanzimat ricaline sebil edilmiştir. [34] Mustafa Reşit Paşa ve yetiştirmelerinin, Osmanlı Devleti içinde kendilerinin yıllardır yapamadığı tahribatı kısa zamanda gerçekleştirdiğini gören İngilizler, Mısır meselesinin hallinden sonra Osmanlı Devletinin başına yeni gaileler açtırmakta gecikmediler. Mustafa Reşit Paşa, İngiliz ve Fransız desteğini alarak 4 Ekim1853’te Rusyaya harp ilan etti. Ancak Osmanlı Devleti, Rusya ile savaş yaparken İngilizler, dünyadaki ikinci büyük İslam devleti olan Gürganiye Devletini yıktılar. Hindistan, İngilizlerin sömürgesi durumuna geldi. [35] Türkiye masonluğunun bu birinci döneminde Masonlukla ilgili gelişmelerin belirgin hal almasının Kırım Savaşı yıllarında olduğu kabul edilmektedir. 1853 yılında başlayan Kırım Savaşı’nda Osmanlı topraklarının çeşitli bölgelerinde bulunan Fransızlar, İngilizler ve Sardunya Krallığı emrindeki İtalyanlar birçok loca açmışlardı. Yasaklanmış olmasına rağmen birçok Müslüman asıllı Osmanlı vatandaşı bu localardaki toplantılara düzenli olarak katılmışlardı. [36]
1856 ISLAHAT FERMANI VE MASONLAR
Tüm planlar Osmanlı’yı parçalamak için yapılıyordu. 1839 yılındaki fermanın ardından, 28 Şubat 1856’da mason sadrazam Ali Paşa Osmanlı Devleti’nin başına büyük sıkıntılar açacak olan ve gayr-i müslimlerdeki istiklal ateşini körükleyecek olan Islahat Fermanı’nı yürürlüğe koydu.
Masonlar kendi yayın organlarında o günleri şöyle anlatıyor: “Genç Osmanlılarla daha örgütün kuruluş yıllarında ilişkide olan ünlü devlet adamı Kardeşimiz Mithat Paşa, yabancı devletlerin müdahalesini kaldırmak, Meşrutiyetin gerçekleşmesini hızlandırmak için daha fazla beklenilmemesi gerektiğine işaret eder. Osmanlının özellikle de Avrupa kısmında koşullar, gitgide güçleşmektedir. Devlet borçları 10 yılda 25 milyondan 250 milyona çıkmıştır. Meşrutiyetin önündeki engel padişahtır. Mithat Paşa bu sırada Kabineye memur edilir. Seraskerliğe Hüseyin Avni Paşa(mason), Şeyhülislâmlığa ise Hayrullah Efendi(mason) getirilmiştir.”[63] Mithat Paşa, döneminde birçok Yahudi ve masonu devlet içersine önemli makamlara getirmiştir. [64] Ülkede “meşruti yönetimin gelmesini isteyenlerin” oluşturduğu özgürlük havası içerisinde Abdülaziz’in tahttan indirilmesi konusunda kamuoyu oluşturuldu. Mithat Paşa’nın kışkırtmaları sonucu üniversite öğrencileri 10 Mayıs 1876 tarihinde bir protesto yürüyüşü düzenler. Bundan bir süre sonra, 30 Mayıs 1876 salı günü sabaha doğru, saray Hüseyin Avni Paşa komutasındaki askerlerce basılır ve Sultan Abdülaziz kansız bir şekilde tahttan indirilir. Avni Paşa üç gün sonra, güvenlik gerekçesiyle saray bahçesine yerleştirdiği adamlarına verdiği emirle, Sultanın bileklerini kestirerek öldürtür. Hadiseye intihar süsü verilmeye çalışılır. Sultanın cenazesi 5 Haziran 1876 günü babası Sultan II. Mahmud Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedilir. [65]
MASON KUKLASI ŞEHZADE V MURAT
Abdulaziz Han’ın ölümü sonrasında Şehzade Murat, şimdi İstanbul Üniversitesi olan o zamanki Harbiye Nezareti binasında tahta geçirilir. Tarih 30 Mayıs 1876’dır ve herkes mutludur. Nihayet Osmanlı için konuşulan o tüm güzel şeyler, tasarlanan reform hareketleri ve nihayet Meşrutiyet hazırlıkları gün ışığına çıkacak, insanlar özledikleri o aydınlık ve hür ortama kavuşacaklardır[66] Mithat Paşa, Anayasa Tasarısı’nı hazırlamak işini ele alır. Genç Osmanlılardan Namık Kemal ve Ziya Paşa gerekli tasarıyı hazırlayacak komisyona memur edilirler. [67] Murat tahta çıkalı henüz dört gün olmuştur ki, Fer’iye Sarayı’nda kapalı tutulan eski Padişah Sultan Abdülaziz’in, bir makasla “kol damarlarını keserek intihar ettiği” haberi gelir. Murat bu habere kahrolur. Zaten nazik yapılı bünyesi, müthiş bir ruhi sarsıntıya uğramıştır. Bu bir intihar mıdır, yoksa cinayet mi? Murat gerçeği ancak Hüseyin Avni Paşa’nın söyleyebileceğini bilir ama ne yazık ki hemen ardından o da öldürülmüştür. Abdülaziz’in eşlerinden birinin kardeşi olan Çerkez Hasan Mithat Paşa’nın konağını basmış ve tabancasıyla içerde toplantı halinde bulunan kabine üyelerinden önüne gelenin üzerine ateş açmıştır. Bazı paşalar, muhafızlar ve hizmetkârlar hayatlarını kaybederler. Bu olay da onu çok hırpalar. Sultan Murat buhrana girer. 1 Temmuz 1876 günü Sırbistan ve Karadağ, Osmanlıya savaş açarlar. Zaten sarsılmış olan Kabine, açıklara yeni nazırlar getirerek, askeri harekâtı düzenlemek zorunda kalır. Bütün bu karmaşa içinde Murat iyice bunalmış, ruhi çöküntüye uğramıştır. Bu durumda tahta geçecek tek isim II. Abdülhamit’tir. Nitekim 31 Ağustos 1876’da Osmanlı tahtına çıkan Abdülhamit, top sesleri eşliğinde tebrikleri kabul edecektir. [68]
MASONLARIN YÖNETİMİNDEKİ TANZİMAT DÖNEMİ (1839-1876) NE GETİRDİ?
Gerek 1839 Tanzimat ve gerekse de 1856 Islahat fermanıyla devletin çöküşünün toplumsal ve ekonomik nedenleri araştırılmadan, bazı batı kuruluşlarını ve anlayışını devlete getirmekle devletin kurtarılabileceği dikte edilmiş; din, devlet ve toplum hayatından tamamen çıkartılmaya çalışılmıştır. Yayınlanan fermanlarla toplum ve devlette derin yarılmalar oluşmuş, İslami dünya görüşü ve bu anlayışla kurulan kuruluşların paralelinde bir de batı taklitçisi kuruluşlar türemiştir. Bu iki ayrı görüş ve kuruluşlar arasındaki çatışmalar sonucunda toplumun içinde daha büyük sorunlar çıkmış, çöküşü önleyeceği düşünülen ıslahat fermanları tam tersi yönde sonuçlar vermiştir. [69] Masonların yönetimi ellerinde tuttukları bu dönemde “Batı’nın ekonomik desteğine, vereceği borçlara ihtiyaç duyan Osmanlı Devleti, bunları ancak batı devletlerine çeşitli imtiyazlar tanımak koşuluyla elde edebilmiştir. Bu imtiyazlar sayesinde Osmanlı topraklarına giren yabancı sermaye ve yatırımları, sahip olduğu imkan ve güçle yerli sanayii büyük ölçüde öldürmüştür. Böylece Osmanlı Devleti yarı sömürge bir devlet haline gelmiş, bütün ekonomisi ve zenginlik kaynakları Batılı devletlerin eline geçmiştir.”[70] Müsebbibi şüphe yok ki mason yöneticilerdir.
Kaynaklar [1 - 70]
MASONLAR ÇERKEZLER ERGENEKON
[1] https://www.harunyahya.org/kitap/YMD/YMD3.html
[2] Milli gazete, 11.02.2000’den httpss://tarih.batl.k12.tr/osmanli_tarihi/
[3] Mustafa Bekaroğlu, Yeni Mesaj, 9.01.2006
[4]Mustafa Armağan, On soruda Türkiye’de Masonluk tarihi, https://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1062
[5] Milli gazete, 11.02.2000’den https://tarih.batl.k12.tr/osmanli_tarihi/
[6] Mustafa Armağan, On soruda Türkiye’de Masonluk tarihi, https://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1062
[7] İrene Melikoff, Çev:Server Tanilli, Türkiye’de aydınlanma Bektaşiliğin Rolü, www.psakd.org/yazarlar
[8] Milli gazete, 11.02.2000’den, https://tarih.batl.k12.tr/osmanli_tarihi/
[9] Harun Yahya, Türkiye’de ilk mason ve ilk loca, https://us2.harunyahya.com
[10] Halil Sami, Masonluk, https://www.kimdensin.com/mason/halilsami.html
[11] Araştırma Dergisi, sayı: 21 (Temmuz 2003) sayı:36
[12] Mimar Sinan, sayı 6, s. 66.
[13] Michael Howard, The Occult Conspiracy: The Secret History of Mystics, Templars, Masons and Occult Societies, 1.b., London: Rider,
1989, s. 64’den Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, https://www.harunyahya.org/kitap
[14] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[15] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[16] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[17]Abdülmecid Han, https://ansiklopedi.bibilgi.com/Abd%C3%BClmecid-Han
[18] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[19] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[20] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[21] Osmanlı Devleti dağılma dönemi, https://tr.wikipedia.org
[22] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[23] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[24] Tanzimat, https://tr.wikipedia.org/wiki/Tanzimat
[25] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[26] İrene Melikoff, Çev:Server Tanilli, Türkiye’de aydınlanma Bektaşiliğin Rolü, www.psakd.org/yazarlar
[27] Eski ve Yeni “Tanzimat Elçileri” ,NusretOtyam, https://www.yasamdersleri.com
[28] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[29] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[30] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[31] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[32] Masonluğun İçyüzü 4, Araştırma Dergisi Sayı:21 (Temmuz 2003),sayfa 36.
[33] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[34] Cumhuriyetin 70. Yılı AYDINLAR KONUŞUYOR, https://www.kutuphanem.com/bilgi/arsiv2
[35] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[36] Masonluğun İçyüzü 4 ,Araştırma Dergisi Sayı:21 (Temmuz 2003),sayfa 36.
[37] Kemal Gözler, “Islahat Fermanı”, www.anayasa.gen.tr/islahatfermeni.htm; (01.06.2009)
[38] Âlî Paşa, https://savastarihi.com/2008/12/devlet-adamlari/ali-pasa
[39] Ali Paşa (Mehmed Emin), https://www.nedirbilelim.com
[40] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[41] Ali Paşa (Mehmed Emin), https://www.nedirbilelim.com
[42] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[43] Harun Yahya, Türkiye’de İlk Mason ve İlk Loca, https://us2.harunyahya.com
[44] Bonaparte’dan Zağlul’a Mısır’da Masonluk, Kerim Wissa, Türkçesi: Yusuf Hanîf, https://www.darulhikme.org.tr
[45] Abdülaziz, https://www.turksultans.com
[46] Bonaparte’dan Zağlul’a Mısır’da Masonluk, Kerim Wissa, Türkçesi: Yusuf Hanîf, https://www.darulhikme.org.tr
[47] Osmanlı ülkesinde ilk Mason mabedi, Orhan Koloğlu ,Sabah gazetesi 15/03/2005
[48] OSMANLI SİYASAL HAYATINDA MEŞRUTİYET VE MUHALEFET, https://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/I3.pdf
[49] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[50] Genç Osmanlı, https://tr.wikipedia.org/wiki
[51] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[52] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[53] İrene Melikoff, Çev:Server Tanilli, Türkiye’de aydınlanma Bektaşiliğin Rolü, www.psakd.org/yazarlar
[54] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[55] https://www.atb-europa.com/Atb-News_-_file_-_print_-_sid_-_974.html
[56] Abdülaziz Han,biyografi.net
[57] Atatürk, mason localarını kapatmıştı, https://arsiv.zaman.com.tr/2002/08/28/haberler/h14.htm
[58] Abdülaziz, https://www.kimkimdir.gen.tr
[59] Türkiye’de Masonluk, Orhan Koloğlu, Sabah gazetesi 15/03/2005
[60] Türkiye’de Masonluk, Orhan Koloğlu, Sabah gazetesi 15/03/2005
[61] Türkiye’de Masonluk, Orhan Koloğlu, Sabah gazetesi 15/03/2005
[62] Abdülaziz Han,www.biyografi.net
[63] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[64] Mithat Paşa, https://tr.wikipedia.org/wiki
[65] Abdülaziz, https://www.kimkimdir.gen.tr
[66] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[67] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[68] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[69] Islahat Fermanı, https://tr.wikipedia.org/wiki/
[70] ‘Islahat Fermanı’,Güngör Uras, Milliyet, 11 Ekim 2004
Ergenekon Terör Örgütü Davası İddianamesi”nde yer alan hususlar Türkiye’nin gündemini sarsmaya devam ediyor. Geçtiğimiz ay ve günlerde yapılan bazı açıklamalarda Ergenekon yapılanmasında Çerkes kökenlilerin yoğun olarak yer aldığı ve Çerkes örgütlerinin Ergenekoncuların “ilgi alanında” bulunduğu iddia edilmişti. Sonrasında iddianame kurcalandıkça konu Çerkesler açısından da ilginç bir hale gelmeye başladı. Merak ettik, gerçekten Çerkesler ve Çerkes örgütlerinin “Ergenekon Terör Örgütü”yle bir ilgisi var mıydı? Varsa bu ilgi veya ilişkinin boyutları neydi?
Bu konudaki mini araştırmamızı ve sonuçlarını okurlarımızla paylaşacağız. Ancak bu örgüt karşısında Çerkeslerin ve Çerkes derneklerinin durumunu anlamak için önce Ergenekon örgütünü iyi tanımamız lazım. Yoksa pek çokları gibi, “Deli saçması Bu kadar farklı dünya görüşündeki insan, nasıl oluyor da bir örgütün çatısı altında birleşebiliyor” sığlığında yaklaşımlar kaçınılmaz olur. Sabırsız okurlar için şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, -kaba tabirle- koyunlar, keçiler, danalar… hepsi aynı çoban tarafından güdülüyor. Mason Locaları. Ve loca mensupları Çerkes örgütlenmeleri içerisinde de oldukça aktifler. Sözü buraya getirdikten sonra filmi en başa sararak izlemeye başlayalım.
TAPINAKÇILAR
Konuya, Türkiye’nin ilk nükleer fizik profesörü Ahmed Yüksel Özemre’nin kaleme aldığı “İlim, Din, Medeniyet (Düşünceler), Pınar Yayınları, İstanbul 2002” adlı kitabından uzunca bir alıntı yaparak girmek, meseleyi kavramamızı kolaylaştıracaktır:
“Papa II. Urbano’nun çağrısı üzerine toplanan 1. Haçlı ordusu 1099 yılında Kudüs’ü aldı. Kudüs’ü 88 yıl Hıristiyanlar yönetti (Kudüs 1187 yılında Selahaddin Eyyübi tarafından geri alınmıştır). İşte bu yıllarda Haçlılar “Mukaddes topraklarda” hızla örgütlendi. Bu örgütler arasında gönüllü kuruluşlar da vardı. Bunlardan biri de 1118′de kurulan “Mesih’in Fakir Şövalyeleri” adlı örgüttü. Kurucusu bir Fransız asilzadesi idi. Bu gönüllü kuruluşun amacı, Kudüs’e giden yolları savunmak ve Kudüs’ü ziyaret edecek olan hıristiyan hacıları korumaktı. Yani hem dini, hem de askeri misyonu vardı.
1125 yılında Kudüs’ün yeni hıristiyan kralı, Edessa Baldwin II ( D. ? - Ö 1131), Hazret-i Süleyman’ın mabedinin bulunduğu yer olarak bilinen Mescidü’l-Aksa’yı bu örgüte tahsis etti. Bu olaydan sonra örgüt, Tapınak Şövalyeleri adını aldı ve hem dini, hem de askeri bir tarikat olarak resmen tanınması için Papalık makamına başvurdu. Bu istek Papalık tarafından 1129 yılında kabul edildi. Tarikat sadece Kudüs ve civarında değil, güney Fransa ve Paris’te de kısa sürede örgütlendi. Bunun için gerekli parayı da Avrupa ile Ortadoğu arasındaki ticarete aracı olarak elde ettiler, bankerliğe de el attılar. Öyle ki Fransa kralının resmi bankacısı oldular, hatta krala borç verme konumuna geldiler. Tapınak Şövalyeleri, Hasan Sabbah’ın Haşhaşiler örgütü ile de temas kurdu. Bu temas sayesinde de bir örgüt olarak nasıl gizli kalacakları ve örgüt üyelerinin birbirlerini tanımak için işaretleşme kodu kullanmaları hakkında fikir sahibi oldular. Ve kendilerine uyguladılar. Kudüs müslümanlar tarafından geri alınınca, Tapınak Şövalyeleri merkezlerini Paris’e taşıdılar. Seine nehri kıyılarında, Louvre Sarayı’nın yakınında yüksek bir kale inşa ettiler. Bugün bu kale yok ama burası hala Tapınak Mahallesi diye anılıyor.
Tapınak Şövalyeleri’nin Geçici Sonları
Bu kale ya da mabed, ticaret ve bankerlik faaliyetleri sayesinde gitgide zenginleşen örgütün hazinelerinin korunduğu esrarengiz bir yer halini aldı. İngiltere ile savaştan yeni çıkan ve bu örgütten aldığı borcun faizini ödeyemeyen Fransa’nın üst düzey yetkililerinin hırsları kamçılanıyordu. Kral, uzun süren baskılara dayanamadı ve 13 Ekim 1307′de bütün şövalyeleri tutukladı. Suçları; dinden çıkmak, İsa’ya hakaret etmek, rezil ayinler düzenlemek, homoseksüel olmak ve Baphomet adını verdikleri bir puta tapmaktı. Bu ağır suçlamalar karşısında Papa’ya da tarikatı kapatmaktan başka seçenek kalmıyordu. Ancak Fransa kralı Filip bu operasyondan ümit ettiği hazineye erişemedi. Hazine çoktan kaçırılmıştı. Tapınak Şövalyeleri’nin üstad-ı azamı ile üç yardımcısı ise yedi yıl sonra, 18 Mart 1314′te son kez mahkemeye çıkarıldılar ve yakılarak idam edildiler.
Tapınak Şövalyeleri’nin Yeniden Dirilişi: Masonlar
Fransa Krallığı’nın zulmünden İngiltere ve Orta Avrupa’ya kaçanlarla daha sonra bunlara katılanlar “Serbest Masonlar” adı altında tarih sahnesine tekrar çıktılar. Son üstadlarının talimatıyla, inşa edilmekte olan kilise ve katedrallere başvurarak hiçbir loncaya bağlı bulunmayan duvarcı olduklarını beyan edip işe girdiler. (Fransızca’da duvarcı, “maçon” (mason diye okunuyor); bir yere bağlı olmayan, hür, serbest ise “franc” (fran diye okunuyor) demek. Franc-maçon da serbest masonlar anlamına geliyor.) Serbest Masonlar’ın Fransa Krallığı’ndan intikam almak için Avrupa genelinde örgütlenmeleri zaman aldı. 17. yüzyıldan itibaren toplumun, sivil ve askeri idarelerin köprü başlarını tutmaya, saraylarda önemli mevkiler elde etmeye, kralların harimine kadar sızmaya başladılar. Fransa’yı artık başka bir hanedan yönettiği halde, ataları olan Tapınak Şövalyeleri’nin intikamını almaya kararlıydılar. İntikam sadece hanedanlardan değil, Kilise’den de alınacaktı. İşte nesilden nesile geçen, yeminle korunmuş olan amaçları budur. Duvarcı Masonlar’ın sayıları bir ara azalmaya başlar. Bunun bir nedeni duvarcıların, Tapınak Şövalyeleri’nin bekar kalmak için yemin etmiş dindar üyeleri olmalarıdır. Diğer nedeni de katedrallerin ve büyük kiliselerin inşaatlarının azalmasıdır. Çare olarak, bizzat duvarcı olmamakla birlikte Tapınak Şövalyeleri’nden miras kalan idealleri benimseyenler de “duvarcı olarak” “Kabul Edilmiş Masonlar” unvanıyla bu hınç ve intikam kervanına dahil edildiler. Serbest ve Kabul Edilmiş Masonlar ilk toplantılarını 1717′de İskoçya’da yaptılar. Amaçları başta Fransa hanedanı olmak üzere bütün hanedanların egemenliklerine son vermek ve kilisenin gücünü kırmaktı. Avrupa’nın her yerinde özellikle de Fransa’da pek çok Mason locası büyük bir gizlilik içinde faaliyete geçti.
Tapınak Şövalyeleri’nin gecikmiş intikamı
Serbest ve Kabul Edilmiş Masonlar, Mabed Şövalyeleri’nin varisi olarak Fransa Krallığı’ndan ve Kilise’den intikam almak için 65 yıl Fransız İhtilali’nin altyapısını hazırladılar. Özellikle Paris’te pek çok yeni loca açıldı. Yazar, filozof, bilim adamlarından vara-yoğa itiraz eden, inatçı ve saldırgan tipler özenle seçilerek mason yapıldı.” İhtilal öncesi Fransa’nın toplum yapısına göz attığımızda çok büyük eşitsizlikler görüyoruz. Nitekim bu eşitsizlikler masonlar tarafından ustaca değerlendirilmiştir. İhtilal öncesinde soylular ve papazlar sınıfı büyük imtiyazlara sahipti. Fransa Kralı XVI. Louis yaptırmış olduğu Versailles sarayında lüks içerisinde yaşıyor ve her türlü israfı yapmaktan geri kalmıyordu. Kilise, halkı sürekli taassup içinde tutuyor ve krala ihaneti en büyük suç sayıyordu. Ülke küçük derebeyliklere bölünmüştü ve ağır vergiler halkı iyice fakirleştirmişti. Köylüler çalışmak ve vergi vermekten başka hiçbir hakka sahip değillerdi. Ticaretle meşgul olan ve şehir merkezlerinde oturan burjuvalar ise aşırı zengin olmuşlardı. Masonlar bu tabloyu fırsat bilip Fransız ihtilalinin altyapısını oluşturan anti-monarşik ve anti-Kiliseci düşünceleri yoğun şekilde yaydılar. Nitekim Fransa Büyük Şark Locası’nın 1971-1974 yılları arası Üstad-ı Azamlığını yapan Fred Zeller, hatıralarında devrim öncesi Masonik faaliyetlerden söyle söz ediyor.
“1789 devrim öncesi Fransa’sında masonlar, geleneklerle açıkça çatışan fikirlerle ihtirasla uğraştılar ve bunu loca haricinde de yaydılar… Voltaire’in ölümünden kısa süre önce üyeleri arasında devrin en meşhur filozoflarının yer aldığı Dokuz Kızkardeşler Locası‘nın, mevcut düzeni yıkacak fikirlerin yayılmasında payı büyük oldu… Masonlar, yarım asır boyunca sabırla, yavas yavas devam eden bu gizli, yasak tartışmalarla, milli bilince yerleşik düzeni değiştirme ümit ve azmini aşıladılar.” (Fred Zeller, Hatıralar, sayfa 14-15.)
Bütün Avrupayı sarsan bu ihtilalin hazırlayıcılarından Montesqiue, La Fayetta, Mirabeau, Marat, Danton, Volter, J. J. Rousseau, Robespiyer, Diderof, d’Albert ve diğer isimlerin hepsinin mason olması Zeller’in sözlerini doğrulamaktadır. “14 Temmuz 1789 günü patlak veren ihtilal 10 yıl sürdü. Kral ve kıraliçe idam edildi. Kilisenin mallarına el konuldu. “Hıristiyanlıktan Arındırma Yasası” kabul edildi. Bundan böyle devlet artık laik oldu. Takvim ve yılbaşı, hıristiyan kökenli oldukları gerekçesiyle değiştirildi. “Akıla tapınma” devletin resmi dini oldu. Hatta “Tanrıça Akıl” adına Paris’te resmi ve görkemli ayinler bile düzenlendi. Masonlar, hanedandan ve kiliseden intikamlarını almışlardı; peki, bundan sonra neyle meşgul olacaklardı? İlk Serbest Masonlar duvar örmedeki becerilerine göre çırak, kalfa, usta şeklinde üçlü derecelendirmeye tabiydiler. Ancak duvarcılığın yapılamaması ve masonların sayısını arttırmak için duvarcı olmayanların da localara kabul edilmesi, mason idarecileri farklı ve esrarengiz stratejilere yöneltti. Masonik dereceler 3′ten 33′e yükseltildi ve 4. ila 33. derecelere felsefi derece denildi. Yani, bundan böyle ilk üç dereceye giren Mavi Localar masonların avamına, diğer dereceleri içeren Kırmızı Localar masonların havassına ve 33. dereceden ancak bazı masonların girebildikleri Kara Loca da masonların hassülhavassına (yani kaymağın kaymağına) hitap edecektir. Ama bu kast sistemi, eşitlik ve demokrasiyi savunan masonluğun dejenere olmasının da bir göstergesidir.
Artık masonların değişmez idealleri de kalıplaşmıştır.
1) Masonluğun otoritesi hariç olmak üzere bütün şahsi otoritelere karşı savaş ve bunun doğal sonucu olarak da cumhuriyetçi idare sisteminin (masonların denetiminde kalması şartıyla) her ülkede hükümran olması,
2) Masonluğun oluşturduğu din hariç olmak üzere dini her otoriteye karşı savaş,
3) Büyük Fransız İhtilali’nden her yerde, özellikle de eğitimin her kademesinde hayranlıkla söz edilmesi,
4) Her konunun laiklik, akılcılık ve eşitlik ilkeleri içine alınmasının temini.
Tapınak Şövalyeleri tarikatı da, onun varisi olan Serbest ve Kabul Edilmiş Masonlar tarikatı da musevi-hıristiyan medeniyetinin bir ürünüydü ve geçmişlerine, tarihlerine yönelik efsaneler de doğal olarak bu medeniyetten doğdu. Örneğin masonluğun kökenini gizlemeye yönelik meşhur Hiram Usta Efsanesi gibi pek çok efsane Tevrat, Talmud, Kabala kökenli musevi unsurlar olarak masonluğa girdi. Ancak bunlara bakıp da masonluğun, yahudiliğin bir uydurması olduğunu söylemek hiç de isabetli değildir. Başlangıçta, yani masonluk henüz üç derecelikken dini ritüellerin varlığından sözetmek mümkündü. Ancak 33. dereceden masonun 1) hiçbir dini inancı olmayan, ama 2) hangi itikat olursa olsun o itikadın samimi taraftarıymış gibi görünmesini beceren bir insan portresi çizmesi gerekmekteydi.” (Ahmed Yüksel Özemre; İlim, Din, Medeniyet (Düşünceler), Pınar Yayınları, İstanbul 2002” kaynak: https://www.kafkasevi.com/index.php/article/detail/322
“1789 devrim öncesi Fransa’sında masonlar, geleneklerle açıkça çatışan fikirlerle ihtirasla uğraştılar ve bunu loca haricinde de yaydılar… Voltaire’in ölümünden kısa süre önce üyeleri arasında devrin en meşhur filozoflarının yer aldığı Dokuz Kızkardeşler Locası‘nın, mevcut düzeni yıkacak fikirlerin yayılmasında payı büyük oldu… Masonlar, yarım asır boyunca sabırla, yavas yavas devam eden bu gizli, yasak tartışmalarla, milli bilince yerleşik düzeni değiştirme ümit ve azmini aşıladılar.” (Fred Zeller, Hatıralar, sayfa 14-15.)
Bütün Avrupayı sarsan bu ihtilalin hazırlayıcılarından Montesqiue, La Fayetta, Mirabeau, Marat, Danton, Volter, J. J. Rousseau, Robespiyer, Diderof, d’Albert ve diğer isimlerin hepsinin mason olması Zeller’in sözlerini doğrulamaktadır. “14 Temmuz 1789 günü patlak veren ihtilal 10 yıl sürdü. Kral ve kıraliçe idam edildi. Kilisenin mallarına el konuldu. “Hıristiyanlıktan Arındırma Yasası” kabul edildi. Bundan böyle devlet artık laik oldu. Takvim ve yılbaşı, hıristiyan kökenli oldukları gerekçesiyle değiştirildi. “Akıla tapınma” devletin resmi dini oldu. Hatta “Tanrıça Akıl” adına Paris’te resmi ve görkemli ayinler bile düzenlendi. Masonlar, hanedandan ve kiliseden intikamlarını almışlardı; peki, bundan sonra neyle meşgul olacaklardı? İlk Serbest Masonlar duvar örmedeki becerilerine göre çırak, kalfa, usta şeklinde üçlü derecelendirmeye tabiydiler. Ancak duvarcılığın yapılamaması ve masonların sayısını arttırmak için duvarcı olmayanların da localara kabul edilmesi, mason idarecileri farklı ve esrarengiz stratejilere yöneltti. Masonik dereceler 3′ten 33′e yükseltildi ve 4. ila 33. derecelere felsefi derece denildi. Yani, bundan böyle ilk üç dereceye giren Mavi Localar masonların avamına, diğer dereceleri içeren Kırmızı Localar masonların havassına ve 33. dereceden ancak bazı masonların girebildikleri Kara Loca da masonların hassülhavassına (yani kaymağın kaymağına) hitap edecektir. Ama bu kast sistemi, eşitlik ve demokrasiyi savunan masonluğun dejenere olmasının da bir göstergesidir.
Artık masonların değişmez idealleri de kalıplaşmıştır.
1) Masonluğun otoritesi hariç olmak üzere bütün şahsi otoritelere karşı savaş ve bunun doğal sonucu olarak da cumhuriyetçi idare sisteminin (masonların denetiminde kalması şartıyla) her ülkede hükümran olması,
2) Masonluğun oluşturduğu din hariç olmak üzere dini her otoriteye karşı savaş,
3) Büyük Fransız İhtilali’nden her yerde, özellikle de eğitimin her kademesinde hayranlıkla söz edilmesi,
4) Her konunun laiklik, akılcılık ve eşitlik ilkeleri içine alınmasının temini.
Tapınak Şövalyeleri tarikatı da, onun varisi olan Serbest ve Kabul Edilmiş Masonlar tarikatı da musevi-hıristiyan medeniyetinin bir ürünüydü ve geçmişlerine, tarihlerine yönelik efsaneler de doğal olarak bu medeniyetten doğdu. Örneğin masonluğun kökenini gizlemeye yönelik meşhur Hiram Usta Efsanesi gibi pek çok efsane Tevrat, Talmud, Kabala kökenli musevi unsurlar olarak masonluğa girdi. Ancak bunlara bakıp da masonluğun, yahudiliğin bir uydurması olduğunu söylemek hiç de isabetli değildir. Başlangıçta, yani masonluk henüz üç derecelikken dini ritüellerin varlığından sözetmek mümkündü. Ancak 33. dereceden masonun 1) hiçbir dini inancı olmayan, ama 2) hangi itikat olursa olsun o itikadın samimi taraftarıymış gibi görünmesini beceren bir insan portresi çizmesi gerekmekteydi.” (Ahmed Yüksel Özemre; İlim, Din, Medeniyet (Düşünceler), Pınar Yayınları, İstanbul 2002” kaynak: https://www.kafkasevi.com/index.php/article/detail/322
“Ergenekon Terör Örgütünün” Çerkes STK’larına yönelik plan ve çalışmalarını konu aldığımız seri yazımızın giriş bölümünde, doğru bir analiz yapabilmek için örgütü tanımamız, hedef ve metotlarını iyi bilmemiz gerektiğini ifade etmiştik. Bu maksatla, Ergenekon’un bugünden geçmişe uzanan ayak izlerini sürmüş, karşımıza ezoterik kökleriyle mason localarının çıktığını söylemiştik. Sonra da bulgularımızı geçmişten günümüze doğru kronolojik bir sırayla aktarmaya başlamıştık. Yazımızın ikinci bölümünde ise bu uluslararası örgütün yaşadığımız topraklardaki faaliyet ve etkilerini ele alacağız. Konuyu bu kadar kapsamlı tutmamızın sebebi, daha da özetlememiz halinde Çerkes örgütlerinin nasıl bir teşkilat tarafından ”kancalanmaya” çalışıldığının tam anlaşılamayacak olmasıdır. Bu bölümde locaların Tanzimat dönemi sonuna kadarki (1876) faaliyetlerini mercek altına alacak, devamında ise Cumhuriyet dönemine kadar olan masonik aktiviteleri gözden geçireceğiz. Örgütü bütün boyutlarıyla tanıdığımızda Çerkes camiasındaki bazı kişi ve kurumların duruş ve davranışlarının nasıl anlam kazandığını da hep beraber göreceğiz. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz.
OSMANLI’DA MASON FAALİYETLERİ
Fransa’dan İskoçya’ya kaçan Tapınakçılar tarafından bugünkü şekliyle örgütlenen masonluğun ilk yayılma alanı da İskoçya ve İngiltere oldu. Yüzyıllar boyunca yer altında faaliyet gösteren masonluk, İngiltere’de, dini otoriteye karşı giriştiği mücadeleden zaferle çıktığı kesinleşince, 1717 yılında “yer üstü”ne çıkarak varlığını tüm dünyaya duyurdu. Mason locaları bundan sonra Kıta Avrupası’nda da hızla gelişti. [1] 22 Ağustos 1703 Çarşamba günü tahta çıkan Sultan Üçüncü Ahmed’in saltanat yılları, Osmanlıdaki Batıcılık hareketinin başlaması ve masonluğun Osmanlıya da sızmaya başladığı tarihtir. Gözlerin Batı’ya çevrildiği ve yalnızca ordunun ıslahıyla Avrupa’nın tekniğine ulaşılacağının hayal edildiği süreç o tarihlerde başlamıştır. [2]
Masonluk Osmanlı’ya beşiği olan İngiltere’den geldi. İngiltere Mason Locası Maşrık–ı Azamı (Üstadı) Lord Montagu Osmanlı Başkentine Büyükelçi olarak atandığı yıllarda (1716–1718) İstanbul’da masonluğun temellerini atmıştır. [3] Osmanlı Devleti sınırları içinde ilk mason locası ise Lale Devri’nin zevk çılgınlığı içerisinde kurulmuştur. 1721 yılında Galata’da, Arap Camii civarında [4] Fransız masonlarına bağlı olarak açılan bu ilk locayı, kendisine humbaracılar kuvveti (Topçu Birliği) meydana getirmek vazifesi verilmiş olan ve sonraları “Humbaracı Ahmet Paşa” (1675-1747) olarak anılacak olan Kont dö Bonval adlı Osmanlıya sığınmış bir Fransız faaliyete geçirmiştir. Kont dö Bonval pek çok gayrimüslimin yanı sıra bazı gafil Müslümanları da locaya kayda muvaffak olmuştur. Bunlar arasında bilâhare Sadaret (Başbakanlık) makamına kadar yükselebilen Yirmisekiz-zâde Mehmed Said Paşa, matbaayı getiren Macar dönmesi İbrahim Müteferrika da vardır. [5] Bu loca 1748’de I. Mahmud tarafından kapattırılmış ve Masonluk da yasaklanmıştır. [6] Mason locaları tekrar III. Selim’in saltanatı döneminde (1787-1807) ortaya çıkarak yaygınlaşmıştır. [7] Humbaracı’nın Fransız masonlarına bağlı olarak açtığı bu ilk mason locasını, daha sonraki yıllarda İngiliz, İtalyan ve Polonyalılar hesabına kurulan diğer mason locaları takip etmiştir. [8] Osmanlı İmparatorluğu’nda İngiltere Büyük Locası’na bağlı olarak kurulan ilk loca ise ”Oriental Lodge”dur. İstanbul’da Hollanda Konsolosluğu’nun karşısında kurulduğu anlaşılan bu locanın kuruluş tarihi belli değilse de 1856 yılına kadar faaliyette kaldığı [9] bilinmektedir. Öte yandan, İskoçya locasından izin alınarak Halep ve İzmir’de; Bu localara bağlı olarak Hama ve Humus’ta; Cenevre büyük locasına bağlı olarak İstanbul’da; 1784′te Polonya locasına bağlı olarak yine İstanbul’da bir loca daha kurulmuştur. [10] Masonik faaliyetler Tanzimat dönemine kadar yaklaşık 100 yıl süreyle çok sessiz ve yavaş sürmüştür. [11]
FRANSIZ İHTİLALİ
Birinci bölümde de ifade ettiğimiz gibi 1789 Fransız İhtilali mason organizasyonudur. Türk masonlarının yayın organı Mimar Sinan dergisi bunu açık biçimde söyle ifade etmektedir: “1789 Fransız İhtilali mason düşünürler tarafından hazırlanmıştır. Hürriyet, eşitlik, kardeşlik ilkesini benimseyen İnsan Hakları Beyannamesi, Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Diderot gibi üstadlarımızın ilham ve irşadlarıyla yayınlanmıştır.” [12] Yine diğer bir masonik kaynakta, “Fransız Devrimi’ni ateşleyen ayaklanmanın planının, 1782 yılında Wilhelmsbad’da toplanan Büyük Masonik Konvansiyon’da yapıldığı iddia edilmektedir. Konvansiyona katılanlar arasında devrimin önemli liderlerinden Comte de Mirabeau da vardı. Mirabeau, Fransa’ya döner dönmez Konvansiyon kararlarının detaylarını Fransız locaları içinde organize etti” [13] denilmektedir.
FRANSIZ İHTİLALİNİN OSMANLIYA ETKİLERİ
Fransız İhtilali başladığında bu olayı Fransa’nın iç sorunu olarak gören Osmanlı Devleti’nde Avrupa ölçülerine göre bir adaletsizlik, eşitsizlik, siyasi ve sosyal bozukluk mevcut değildi. Bu dönemde Fransa’da Kral, kilise ve aristokrasinin halkı hiçe sayan iktidarı hüküm sürüyordu ve Osmanlı’da ise böyle bir manzara yoktu. [14] Mason Organizasyonu “Fransız İhtilali’nin en önemli mesajı, milletlerin kendi kaderini kendisinin belirlemesi prensibinin uluslararası camiaya yerleşmesi oldu. Fransa’nın 1797’de Yedi Adalar’a el koyup Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtmasıyla milliyetçilik prensibi ve ihtilalin önemi ancak anlaşılabildi. Osmanlı ülkesinde bu dönemde ihtilal yanlıları kahvehanelerde broşür dağıtıyor, hak, özgürlük ve eşitlik nutukları atıyorlardı.” [15] Fransa, ihtilalden çok kısa bir süre sonra yayılmacı politikalar içerisine girdi. 1798’de Osmanlı ülkesi olan Mısır’ı işgal etti. Fransızlar gittikleri bütün yerlerde milliyetçilik akımlarını yayıyorlardı. Türkçe, Rumca, Ermenice’ye tercüme ettikleri milliyetçiliğe ve Cumhuriyete dair eserleri özel adamları Akdeniz adalarına gönderdi. Fransa’nın çabaları sonucu, önce Osmanlı milleti olan gayr-i müslim Hıristiyan teba, sonra da müslüman teba devlete karşı isyan etti. Fransızlar daha sonraları Cezayir’i işgal edip, bunun yanı sıra Mısır’da Kavalalı M. Ali Paşa’ya destek vererek, Vali’nin devletine karşı cephe almasına sağladılar. [16
Osmanlı ordusu Nizipte Kavalalı Mehmet Ali Paşa kuvvetlerine mağlup oldu. İki gün sonra da Kaptan-ı derya Fevzi Ahmet Paşa Osmanlı donanmasını Mısıra götürüp teslim etti. [17] Rusya ise Balkanlarda Osmanlı aleyhine propaganda yaptığı gibi, Kırım’a girerek, Kırım’da yaşayan Türklere bağımsızlık vaad etmiş, girişmiş olduğu türlü entrikalarla Kırım’ı Osmanlı’dan ayırarak ilhak etmişti. [18] Artık büyük devletler Osmanlı’nın içişlerine müdahale ediyor ve her taraftan Osmanlıyı çökertmeye çalışıyorlardı.
TANZİMAT DÖNEMİ
Osmanlıyı dağıtan uygulamaların tamamı devletin tepe noktalarına kadar sızan masonlardan geldi. Babasının ölümü üzerine 16 yaşında tahta çıkmak durumunda kalan I. Abdülmecid’e tecrübesizliğinden istifade ederek 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı ilan ettirildi. Mason Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan ve okunan, Osmanlı Devletinin yıkılma ve yok olma devrine açılmış bir gedik olan Tanzimat Fermanı devlete ve millete çok pahalıya mal oldu. [19] Sultan Mahmut’un açtığı ileri medeniyet yolu üzerine engel olarak oturan Tanzimat adamları, Avrupa’nın ilmini ve tekniğini almak yerine sathî taklitler üzerinde durdular. Böylece ilim ve teknikte ilerleme durdu. Avrupa’nın yaşayışına hayran olarak yetişen yeni nesiller taklit modasına kurban gittiler. Memleket şartlarını ve ihtiyaçlarını anlamadan rejim davasına kapılan tanzimat devri adamları, mason localarının yönlendirmesiyle daha sonra ihtilalci olarak gayr-i müslimlerle birleşmiş ve buhranları artırarak, devleti sarsmaktan başka bir işe yaramamıştır. [20] Tanzimat Fermanı, dört husus gerekçe gösterilerek ilan edilmişti:
- Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa meselesinde Avrupa’nın desteğini almak,
- Avrupa’nın Osmanlının iç işlerine karışmasını önlemek,
- Fransız ihtilalinin milliyetçilik etkisini azaltmak,
- Gayri Müslimleri devlete bağlamak. [21]
Ve bütün bu gerekçeleri oluşturan zaten masonlardı. İçerideki masonlar da bu gerekçelere istinaden Tanzimatı ilan ettiler. 1839 Tanzimat Fermanı Masonluğun Osmanlı topraklarında ilk ciddi çıkış denemesidir. [22] Belirttiğimiz gibi ilk mason locaları biraz daha gerilere gitmekle beraber pek etkili olamamış, iyi bir örgütlenme ve ciddi bir faaliyet içine girememişlerdir. Bu fermanı yayınlanmasından sonra İmparatorluğun yönetimine egemen olan masonlar, misyonları gereği modernleşmeyi dinden uzaklaşma şeklinde kurgulamış, şer’i hukuku dışlayarak sistemde boşluklar oluşturmak suretiyle planlı bir şekilde Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlamışlardır. Bir mason belgesinde Tanzimat şöyle ifade ediliyor: “Ruhunu Fransız Devrimi’nden alan Tanzimat Hareketi, o ruhun can damarı “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” ilkelerini, dinin ve otoritenin tek hâkimi olan Padişahın elinden söküp alamamıştır. Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik ilkeleri halk içindir; insanlar içindir. Ancak halkın bir kamuoyu oluşturabilmesi, o halka bu yolda öncülük edecek insanların varlığına bağlıdır. İşte bu insanlar nasıl Batı’da Masonlar olmuş ise, Osmanlıda da Masonlar olmuştur. Aydınlık Çağı’nı yaşamayan Osmanlıya geç de olsa bu çağı Masonlar yaşatmaya başlamıştır ” [23] Tanzimat Dönemi, 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Şerif’inin okunmasıyla başlar,1876′da II. Abdülhamit’in tahta çıkması ve Meşrutiyet’in ilanıyla sona ermiş kabul edilir. Tanzimat çağının sadrazamlık(başbakanlık) yapan önde gelen üç siyasi lideri ise 1839-1855 döneminde Mustafa Reşit Paşa (1800-1858), 1850′lerin başından 1871′e kadar da Âli Paşa (1815-1871) ve Keçecizade Fuat Paşa(1814-1868)’dır. [24] Ve ne tesadüftür (!) ki ülkeyi yöneten bu üç ünlü devlet adamı da loca mensubu birer masondur. Bu dönemde masonluğun ön plana çıkardığı asıl kişi Tanzimat Fermanı’nın mimarı olarak bilinen Mustafa Reşit Paşa’ydı. Reşit Paşa Paris’te altı kez olağanüstü elçilik yapmış ve altı kez de sadrazamlık makamına gelmiştir. Masonik kaynakların bildirdiğine göre, Mustafa Reşit Paşa, ilk kez Londra’da masonlarla bağlantı kurmuş ve 1830′lu yıllarda tekris edilerek (Erginleştirilerek) örgüte katılmıştır. [25]
OSMANLI’DA MASON FAALİYETLERİ
Fransa’dan İskoçya’ya kaçan Tapınakçılar tarafından bugünkü şekliyle örgütlenen masonluğun ilk yayılma alanı da İskoçya ve İngiltere oldu. Yüzyıllar boyunca yer altında faaliyet gösteren masonluk, İngiltere’de, dini otoriteye karşı giriştiği mücadeleden zaferle çıktığı kesinleşince, 1717 yılında “yer üstü”ne çıkarak varlığını tüm dünyaya duyurdu. Mason locaları bundan sonra Kıta Avrupası’nda da hızla gelişti. [1] 22 Ağustos 1703 Çarşamba günü tahta çıkan Sultan Üçüncü Ahmed’in saltanat yılları, Osmanlıdaki Batıcılık hareketinin başlaması ve masonluğun Osmanlıya da sızmaya başladığı tarihtir. Gözlerin Batı’ya çevrildiği ve yalnızca ordunun ıslahıyla Avrupa’nın tekniğine ulaşılacağının hayal edildiği süreç o tarihlerde başlamıştır. [2]
Masonluk Osmanlı’ya beşiği olan İngiltere’den geldi. İngiltere Mason Locası Maşrık–ı Azamı (Üstadı) Lord Montagu Osmanlı Başkentine Büyükelçi olarak atandığı yıllarda (1716–1718) İstanbul’da masonluğun temellerini atmıştır. [3] Osmanlı Devleti sınırları içinde ilk mason locası ise Lale Devri’nin zevk çılgınlığı içerisinde kurulmuştur. 1721 yılında Galata’da, Arap Camii civarında [4] Fransız masonlarına bağlı olarak açılan bu ilk locayı, kendisine humbaracılar kuvveti (Topçu Birliği) meydana getirmek vazifesi verilmiş olan ve sonraları “Humbaracı Ahmet Paşa” (1675-1747) olarak anılacak olan Kont dö Bonval adlı Osmanlıya sığınmış bir Fransız faaliyete geçirmiştir. Kont dö Bonval pek çok gayrimüslimin yanı sıra bazı gafil Müslümanları da locaya kayda muvaffak olmuştur. Bunlar arasında bilâhare Sadaret (Başbakanlık) makamına kadar yükselebilen Yirmisekiz-zâde Mehmed Said Paşa, matbaayı getiren Macar dönmesi İbrahim Müteferrika da vardır. [5] Bu loca 1748’de I. Mahmud tarafından kapattırılmış ve Masonluk da yasaklanmıştır. [6] Mason locaları tekrar III. Selim’in saltanatı döneminde (1787-1807) ortaya çıkarak yaygınlaşmıştır. [7] Humbaracı’nın Fransız masonlarına bağlı olarak açtığı bu ilk mason locasını, daha sonraki yıllarda İngiliz, İtalyan ve Polonyalılar hesabına kurulan diğer mason locaları takip etmiştir. [8] Osmanlı İmparatorluğu’nda İngiltere Büyük Locası’na bağlı olarak kurulan ilk loca ise ”Oriental Lodge”dur. İstanbul’da Hollanda Konsolosluğu’nun karşısında kurulduğu anlaşılan bu locanın kuruluş tarihi belli değilse de 1856 yılına kadar faaliyette kaldığı [9] bilinmektedir. Öte yandan, İskoçya locasından izin alınarak Halep ve İzmir’de; Bu localara bağlı olarak Hama ve Humus’ta; Cenevre büyük locasına bağlı olarak İstanbul’da; 1784′te Polonya locasına bağlı olarak yine İstanbul’da bir loca daha kurulmuştur. [10] Masonik faaliyetler Tanzimat dönemine kadar yaklaşık 100 yıl süreyle çok sessiz ve yavaş sürmüştür. [11]
FRANSIZ İHTİLALİ
Birinci bölümde de ifade ettiğimiz gibi 1789 Fransız İhtilali mason organizasyonudur. Türk masonlarının yayın organı Mimar Sinan dergisi bunu açık biçimde söyle ifade etmektedir: “1789 Fransız İhtilali mason düşünürler tarafından hazırlanmıştır. Hürriyet, eşitlik, kardeşlik ilkesini benimseyen İnsan Hakları Beyannamesi, Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Diderot gibi üstadlarımızın ilham ve irşadlarıyla yayınlanmıştır.” [12] Yine diğer bir masonik kaynakta, “Fransız Devrimi’ni ateşleyen ayaklanmanın planının, 1782 yılında Wilhelmsbad’da toplanan Büyük Masonik Konvansiyon’da yapıldığı iddia edilmektedir. Konvansiyona katılanlar arasında devrimin önemli liderlerinden Comte de Mirabeau da vardı. Mirabeau, Fransa’ya döner dönmez Konvansiyon kararlarının detaylarını Fransız locaları içinde organize etti” [13] denilmektedir.
FRANSIZ İHTİLALİNİN OSMANLIYA ETKİLERİ
Fransız İhtilali başladığında bu olayı Fransa’nın iç sorunu olarak gören Osmanlı Devleti’nde Avrupa ölçülerine göre bir adaletsizlik, eşitsizlik, siyasi ve sosyal bozukluk mevcut değildi. Bu dönemde Fransa’da Kral, kilise ve aristokrasinin halkı hiçe sayan iktidarı hüküm sürüyordu ve Osmanlı’da ise böyle bir manzara yoktu. [14] Mason Organizasyonu “Fransız İhtilali’nin en önemli mesajı, milletlerin kendi kaderini kendisinin belirlemesi prensibinin uluslararası camiaya yerleşmesi oldu. Fransa’nın 1797’de Yedi Adalar’a el koyup Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtmasıyla milliyetçilik prensibi ve ihtilalin önemi ancak anlaşılabildi. Osmanlı ülkesinde bu dönemde ihtilal yanlıları kahvehanelerde broşür dağıtıyor, hak, özgürlük ve eşitlik nutukları atıyorlardı.” [15] Fransa, ihtilalden çok kısa bir süre sonra yayılmacı politikalar içerisine girdi. 1798’de Osmanlı ülkesi olan Mısır’ı işgal etti. Fransızlar gittikleri bütün yerlerde milliyetçilik akımlarını yayıyorlardı. Türkçe, Rumca, Ermenice’ye tercüme ettikleri milliyetçiliğe ve Cumhuriyete dair eserleri özel adamları Akdeniz adalarına gönderdi. Fransa’nın çabaları sonucu, önce Osmanlı milleti olan gayr-i müslim Hıristiyan teba, sonra da müslüman teba devlete karşı isyan etti. Fransızlar daha sonraları Cezayir’i işgal edip, bunun yanı sıra Mısır’da Kavalalı M. Ali Paşa’ya destek vererek, Vali’nin devletine karşı cephe almasına sağladılar. [16
Osmanlı ordusu Nizipte Kavalalı Mehmet Ali Paşa kuvvetlerine mağlup oldu. İki gün sonra da Kaptan-ı derya Fevzi Ahmet Paşa Osmanlı donanmasını Mısıra götürüp teslim etti. [17] Rusya ise Balkanlarda Osmanlı aleyhine propaganda yaptığı gibi, Kırım’a girerek, Kırım’da yaşayan Türklere bağımsızlık vaad etmiş, girişmiş olduğu türlü entrikalarla Kırım’ı Osmanlı’dan ayırarak ilhak etmişti. [18] Artık büyük devletler Osmanlı’nın içişlerine müdahale ediyor ve her taraftan Osmanlıyı çökertmeye çalışıyorlardı.
TANZİMAT DÖNEMİ
Osmanlıyı dağıtan uygulamaların tamamı devletin tepe noktalarına kadar sızan masonlardan geldi. Babasının ölümü üzerine 16 yaşında tahta çıkmak durumunda kalan I. Abdülmecid’e tecrübesizliğinden istifade ederek 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı ilan ettirildi. Mason Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan ve okunan, Osmanlı Devletinin yıkılma ve yok olma devrine açılmış bir gedik olan Tanzimat Fermanı devlete ve millete çok pahalıya mal oldu. [19] Sultan Mahmut’un açtığı ileri medeniyet yolu üzerine engel olarak oturan Tanzimat adamları, Avrupa’nın ilmini ve tekniğini almak yerine sathî taklitler üzerinde durdular. Böylece ilim ve teknikte ilerleme durdu. Avrupa’nın yaşayışına hayran olarak yetişen yeni nesiller taklit modasına kurban gittiler. Memleket şartlarını ve ihtiyaçlarını anlamadan rejim davasına kapılan tanzimat devri adamları, mason localarının yönlendirmesiyle daha sonra ihtilalci olarak gayr-i müslimlerle birleşmiş ve buhranları artırarak, devleti sarsmaktan başka bir işe yaramamıştır. [20] Tanzimat Fermanı, dört husus gerekçe gösterilerek ilan edilmişti:
- Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa meselesinde Avrupa’nın desteğini almak,
- Avrupa’nın Osmanlının iç işlerine karışmasını önlemek,
- Fransız ihtilalinin milliyetçilik etkisini azaltmak,
- Gayri Müslimleri devlete bağlamak. [21]
Ve bütün bu gerekçeleri oluşturan zaten masonlardı. İçerideki masonlar da bu gerekçelere istinaden Tanzimatı ilan ettiler. 1839 Tanzimat Fermanı Masonluğun Osmanlı topraklarında ilk ciddi çıkış denemesidir. [22] Belirttiğimiz gibi ilk mason locaları biraz daha gerilere gitmekle beraber pek etkili olamamış, iyi bir örgütlenme ve ciddi bir faaliyet içine girememişlerdir. Bu fermanı yayınlanmasından sonra İmparatorluğun yönetimine egemen olan masonlar, misyonları gereği modernleşmeyi dinden uzaklaşma şeklinde kurgulamış, şer’i hukuku dışlayarak sistemde boşluklar oluşturmak suretiyle planlı bir şekilde Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlamışlardır. Bir mason belgesinde Tanzimat şöyle ifade ediliyor: “Ruhunu Fransız Devrimi’nden alan Tanzimat Hareketi, o ruhun can damarı “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” ilkelerini, dinin ve otoritenin tek hâkimi olan Padişahın elinden söküp alamamıştır. Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik ilkeleri halk içindir; insanlar içindir. Ancak halkın bir kamuoyu oluşturabilmesi, o halka bu yolda öncülük edecek insanların varlığına bağlıdır. İşte bu insanlar nasıl Batı’da Masonlar olmuş ise, Osmanlıda da Masonlar olmuştur. Aydınlık Çağı’nı yaşamayan Osmanlıya geç de olsa bu çağı Masonlar yaşatmaya başlamıştır ” [23] Tanzimat Dönemi, 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Şerif’inin okunmasıyla başlar,1876′da II. Abdülhamit’in tahta çıkması ve Meşrutiyet’in ilanıyla sona ermiş kabul edilir. Tanzimat çağının sadrazamlık(başbakanlık) yapan önde gelen üç siyasi lideri ise 1839-1855 döneminde Mustafa Reşit Paşa (1800-1858), 1850′lerin başından 1871′e kadar da Âli Paşa (1815-1871) ve Keçecizade Fuat Paşa(1814-1868)’dır. [24] Ve ne tesadüftür (!) ki ülkeyi yöneten bu üç ünlü devlet adamı da loca mensubu birer masondur. Bu dönemde masonluğun ön plana çıkardığı asıl kişi Tanzimat Fermanı’nın mimarı olarak bilinen Mustafa Reşit Paşa’ydı. Reşit Paşa Paris’te altı kez olağanüstü elçilik yapmış ve altı kez de sadrazamlık makamına gelmiştir. Masonik kaynakların bildirdiğine göre, Mustafa Reşit Paşa, ilk kez Londra’da masonlarla bağlantı kurmuş ve 1830′lu yıllarda tekris edilerek (Erginleştirilerek) örgüte katılmıştır. [25]
Reşit Paşa İngiliz elçisi Lord Stratford Canning’in samimi dostuydu ve bu dostluk da İngiltere’de Masonluğa girdikleri günlerden başlıyordu. [26] İngiliz Elçisi Lord Staratford’un Sultan Abdülmecid’le de arası çok iyiydi, hatta özel görüşmelerinde neredeyse tüm isteklerini Sultan’a söylüyor, kabul ettiriyordu. Salt elçi değil, Osmanlı hükümdarının koruyucu meleği idi sanki. Kabine atamalarında bile etkili oluyordu. İngiliz gazeteleri aynen şöyle yazmakta sakınca görmüyorlardı: Sultan demek İngiliz Elçisi demektir! [27] Bu dönemde Osmanlı tahtında devlet idaresinde tecrübesiz bir padişahın bulunmasını fırsat bilen İngilizler harekete geçerek, Osmanlı Devletine tam destek olmak vaadiyle mason Mustafa Reşit Paşayı sadrazamlığa (Başvekilliğe) getirtmişlerdir (1846). [28] Mustafa Reşit Paşa’nın, ünlü ateist Fransız düşünür Auguste Comte ile kurduğu yakınlık da ilgi çekicidir. Ateizmin ve din aleyhtarlığının doruk noktasında olan Auguste Comte, Mustafa Reşit Paşa’yı etkisi altına almaya çalışmış, hatta bu yakınlık Padişahın Reşit Paşa’yı ilk Sadrazamlığı döneminde görevden almasına sebep olmuştur. Şu sözler Comt’un Reşit Paşaya söyledikleridir: “Osmanlılar yakın bir gelecekte Tanrı yerine hümaniteyi benimsemek sureti ile bu büyük gayenin hedefine en kısa yoldan ulaşacaklarını göreceklerdir.” [29] Pozitivizmi ve diğer her türlü materyalist felsefeyi bir din gibi benimseyen masonluk, bunları önce elitlere, sonra da onlar aracılığıyla kitlelere empoze etmek için sistemli bir mücadele yürütmüştür. [30] Masonluğun Osmanlı ve Türkiye içindeki misyonunu da asıl olarak bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Örgüt, bir tür “dine karşı propaganda ve din ahlakına karşı mücadele” birliği gibi çalışmıştır. [31]
Pozitivizmi ve diğer her türlü materyalist felsefeyi bir din gibi benimseyen masonluk, bunları önce elitlere, sonra da onlar aracılığıyla kitlelere empoze etmek için sistemli bir mücadele yürütmüştür. Türkiye Masonlarının yayın organı Mimar Sinan Dergisi’ne göre “Türkiye tarihinin en büyük Başbakanı Mustafa Reşit Paşa”, ilerleyen yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün öncüsü olacaktır. [32] Yine Mimar Sinan dergisi, Mustafa Reşit Paşa’dan şöyle söz eder: “135 yıl önce Gülhane Meydanı’nda Hattı Hümayun’u tam bir cesaretle okuyarak insanlık ve millet yolunu aydınlatmak üzere yaktığı nurun aydınlığını hala görmekte olduğumuz büyük kardeşimiz Koca Reşit Paşa’nın hatırası önünde saygı ile eğiliyoruz.” [33]
1839 dan 1856’ya kadar varılan batılılaşma süreci Osmanlıya sadece hesapsız borç getirdi. III. Selim, batı tarzı kalkınma modeli istemediğinden tek kuruş borç alamamıştı ama III. Selime verilmeyen borçlar, bu Tanzimat ricaline sebil edilmiştir. [34] Mustafa Reşit Paşa ve yetiştirmelerinin, Osmanlı Devleti içinde kendilerinin yıllardır yapamadığı tahribatı kısa zamanda gerçekleştirdiğini gören İngilizler, Mısır meselesinin hallinden sonra Osmanlı Devletinin başına yeni gaileler açtırmakta gecikmediler. Mustafa Reşit Paşa, İngiliz ve Fransız desteğini alarak 4 Ekim1853’te Rusyaya harp ilan etti. Ancak Osmanlı Devleti, Rusya ile savaş yaparken İngilizler, dünyadaki ikinci büyük İslam devleti olan Gürganiye Devletini yıktılar. Hindistan, İngilizlerin sömürgesi durumuna geldi. [35] Türkiye masonluğunun bu birinci döneminde Masonlukla ilgili gelişmelerin belirgin hal almasının Kırım Savaşı yıllarında olduğu kabul edilmektedir. 1853 yılında başlayan Kırım Savaşı’nda Osmanlı topraklarının çeşitli bölgelerinde bulunan Fransızlar, İngilizler ve Sardunya Krallığı emrindeki İtalyanlar birçok loca açmışlardı. Yasaklanmış olmasına rağmen birçok Müslüman asıllı Osmanlı vatandaşı bu localardaki toplantılara düzenli olarak katılmışlardı. [36]
1856 ISLAHAT FERMANI VE MASONLAR
Tüm planlar Osmanlı’yı parçalamak için yapılıyordu. 1839 yılındaki fermanın ardından, 28 Şubat 1856’da mason sadrazam Ali Paşa Osmanlı Devleti’nin başına büyük sıkıntılar açacak olan ve gayr-i müslimlerdeki istiklal ateşini körükleyecek olan Islahat Fermanı’nı yürürlüğe koydu.
“Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanan Islahat Fermanı Paris Antlaşmasının imzalanmasından altı hafta önce bu tarihte, Bâb-ı Âlî’de bütün bakanlar, yüksek memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildi ve Paris Antlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi. Bilindiği gibi Kırım Harbi’nde, İngiltere, Fransa ve Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’ya karşı desteklemişti. 1856 Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler. Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Mason Ali Paşa ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırılmıştı.” [37] Bu ferman yayınlandığında, Fransız elçisi bile, “Osmanlı Devleti’nin bu kadar fedakarlıkta bulunacağını hiç ummuyorduk” diyerek hayretini ifade etmiştir. [38] Nitekim fermanın ilanı üzerinden henüz bir yıl geçmeden ülkenin dört bir yanında isyanların patlak vermesi üzerine Ali paşa görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. Birbirlerine düşmanlık gösterilerinde bulunan, ancak Osmanlıyı batının kuklası yapmak gayesinde birleşen mason Mustafa Reşid ile mason Ali Paşa “biraderler”, oturdukları koltuğu nöbetleşe doldurarak devletin bu en önemli mevkiini ellerinde tuttular. [39] Fermanın uygulaması pek çok yerde büyük tepki gördü. 1858’de Cidde’de ayaklanma baş gösterdi. Eflak, Boğdan ve Karadağ’da bağımsızlık hareketleri başladı.
[40]
Ali Paşanın bilhassa beşinci sadareti döneminde (1867) Belgrad’ı Sırplara teslim etmesi ve Girit’te hıyanet derecesine varan imtiyazları (ıslahat adı altında gerçekleştirerek adanın elden çıkmasına sebep olması), aleyhinde büyük bir infialin doğmasına sebep oldu. [41] Osmanlı’nın 1856 Islahat Fermanıyla gayrimüslim tebaaya verdiği çok geniş haklara rağmen Avrupalı devletlerin isteklerinin ardı arkası kesilmek bilmedi. Devletin içine düştüğü feci durum sebebiyle, üzüntüsünden tüberküloza yakalanan Sultan Abdülmecid 25 Haziran 1861′de vefat etti. Sultan Abdülmecid devri, Sultan II. Mahmud’un açtığı yenileşme yolunun, Mason Reşit Paşa ve yetiştirmeleri eliyle bozulduğu ve Avrupa’nın her bakımdan taklide başlandığı bir devir olarak tarihe geçti. [42] İngiliz Obediyansının dışında kurulan ilk yabancı “büyük loca” da Islahat fermanının hemen sonrasında 1857 yılında İzmir’de kurulan Grand Lodge de Turquie’dir. Fransa orijinli bu büyük locaya bağlı olarak her biri ayrı dilde faaliyet gösteren altı loca bulunuyordu. Türkçe olarak çalışan locanın adı “Orhaniye Locası”ydı. Türkiye’deki masonik yayınlar bu locayı ilk milli (!) Mason locası olarak kabul ederler. [43]
SULTAN ABDÜLAZİZ DÖNEMİNDE MASONLAR
Sultan Abdülmecid’in 25 Haziran 1861’de ölümü sonrasında tahta Abdulaziz Han çıktı. Sultan Abdulaziz’in tahta çıkması ile başlayan Avrupa ülkeleri ile iyi ilişkiler, masonlar için daha rahat faaliyet gösterebilme döneminin de başlangıcı oldu. İlk resmi loca da 1861 yılında İstanbul’da Mısırlı Prens Abdulhalim Paşa tarafından kurulmuştur. Prens Abdulhalim masonluğa ilk olarak 1845 yılı civarlarında, Fransa’da Saint-Cyr’deki tahsîlini tamamlayıp memleketine döndüğünde intisâb etmişti. O sıralar Mısır tahtının meşrû vârisi idi. [44] Bu zatın iki oğlu Abbas Halim ve Said Halim Paşalar da masondu. Prens Abdulhalim bu locaya Raşit Paşa, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Süleyman Paşa’yı da katmıştı. Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Büyükelçisi Sadullah Paşa, o dönemin ünlü gazetecisi ve edebiyatçı Şinasi Bey gibi birçok yazar, devlet adamı, gazeteci ve zengin Osmanlı tüccarları bu locanın aktif üyeleriydi. Bu sırada devletin durumu son derece karışıktı. Malî sıkıntı son haddinde idi. Karadağ, Hersek ve Girit’te büyük bir karışıklık hüküm sürüyordu. Avrupa devletlerinin müdahalede bulunacaklarını anlayan Sultan Abdülaziz yayınladığı bir fermanla onların Tanzimat konusundaki endişelerini, nispeten, ortadan kaldırdı. 1862’de Karadağ bölgesinde çıkan isyanı serdar-ı ekrem Ömer Paşa kumandasında gönderdiği bir ordu ile anında bastırdı. Mısırda son yıllarda Osmanlı Devleti’ne karşı bağlılığın azaldığının farkında olan Sultan Abdülaziz, bu bölgeye bir seyahat düzenlemişti. [45] Mehmed Ali Paşa’nın büyük oğlu İsmail, Hidivlik verâset kânûnunun değiştirilmesi ve dolayısıyla da kendisi ve neslinin Mısır’ın hükümdarları olması husûsunda Abdülaziz’i iknâ etmeye muvaffâk oldu. Fakat Bu durum tabiî ki Prens Halîm’in bir sonraki Hidiv olma ümidlerini suya düşürdü. Bunun üzerine tahtı ele geçirmek amacıyla yeğeni İsmâil’e karşı siyâsî bir kampanya başlatmak için mason localarını kullanmaya karar verdi. Hem Fransız hem de İngiliz üstatlarıyla işbirliği yaparak, 1867’de Fransız te’sîrindeki Mısır Maşrıq-ı A’zamlığı’nın ve Mısır Bölge Maşrıq-ı A’zamlığı’nın da üstâd-ı a’zamı seçildi. [46] Böylece, Osmanlı devlet politikasını etkilemek için Masonluk’tan doğrudan yararlanma girişimleri çağı da başlamış oldu. [47]
YENİ OSMANLILAR
1865 yılında Masonların kontrolündeki Yeni (Genç) Osmanlılar hareketi ortaya çıktı. [48] Yeni Osmanlılar, “devletin mutlakıyetten (Padişahın kayıtsız şartsız hakimiyetinden) meşrutiyet yönetimine (yasama yetkilerinin halktan seçilmiş Mecliste olması) geçmesini, Fransa’da yayılan çağdaş fikir ve akımların, Osmanlı’da da uygulanmasını istemekteydiler. [49] Montesquieu ve Rousseau gibi Fransız devriminin kavramcılarını benimsemişlerdi. [50] Genç Osmanlıların görüşleri Türk aydınları arasında da giderek yaygınlaştı. Yeni Osmanlılar Beyoğlu’nda Fransızca olarak yayınlanan Courrier d’Orient gazetesini ilgiyle izlemekteydiler. Gazetenin sahibi ve yazarı Jean Pietri ile yakın ilişki içindeydiler. [51] Mason kaynakları Genç Osmanlıları şöyle anlatıyor: “Bütün Genç Osmanlıların hürriyetin insanın en doğal hakkı olduğu konusunda ve çeşitli edebi türlerde çok sayıda yazıları vardır. Kardeşimiz Şinasi’nin şiirleri ise, masonik alegoriden esinlenen ve zamana göre yürek isteyen dizelerle doludur. Kardeşimiz Ziya Paşa’nın “Diyâr-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm” deyişi, toplumun kendi durumunun bir muhasebesini, bir sorgulamasını yapmayı başlatacaktır. Bu devirde, Batı Medeniyeti ile Osmanlı değerleri arasında en ayrıntılı karşılaştırmayı yapan Kardeşimiz Ahmet Mithat Efendi olmuştur. Onun gazete ve dergi makaleleri ve ders kitapları dışındaki yüzden fazla eseri arasında, bu sorunlardan söz etmediği kitabı hemen hemen yok gibidir. [52]
“1867 ile 1869 yılları arasında, Müslümanların git gide daha çok Masonluğa girdikleri görülüyor. Bunda, genç Fransız avukatı Louis Amiable’in etkisi de olsa gerek: Louis Amiable, 1863′te kurulup Fransa Maşrıkı Azamı’na bağlanan Doğu Birliği Locası’nın 1865′te başkanı olmuştu. Louis Amiable, Osmanlı toplumunun seçkinleri arasında yoğun bir üye kaydı kampanyası başlattı, başarılı oldu. Doğu Birliği’nin 1865′te sadece üç Türk üyesi varken, 1869′da, toplam yüz kırk üç üyenin elli üçü Türk’tür.” [53] Hareketin gerek fikir ve gerekse gizli çalışma safhaları, örgüte mensup kişilerden bazılarının Avrupa’ya kaçarak orada yürüttükleri açık faaliyetler ve nihayet Meşrutiyetin kuruluşuna varan çeşitli çalışmalar 1876 yılına dek sürer. Yeni Osmanlılar, özellikle de Avrupa’da Genç Osmanlılar adı altında anılacaktır. “Yeni Osmanlılar ya da Genç Osmanlılar olarak anılan kişilerin çalışmalarının ruhu nereden kaynaklanıyordu? Bu bir avuç insanın hemen hemen hepsinin de Mason oluşu, ülkelerine yönelik bir davada bir araya gelerek kenetlenmeleri ve aydınlığı hedef alan mücadeleler içine girmeleri, yalnızca bir rastlantı olarak mı değerlendirilebilirdi?” sorusunun soran masonlar cevabını yine kendi web sitelerinde veriyor: “Hayır! Bunun bir rastlantı olmadığını yalnızca en iyi bilen ve hisseden değil, kesin olarak böyle olması gerektiğine inanan masonlardır.” [54] “Peki İngiltere, Fransa ve Avrupa’daki diğer büyük mason locaları niye Osmanlı topraklarında loca açma gereksinimi duydu? Çünkü, Osmanlı topraklarındaki çıkar paylaşımı bu birlikteliği doğurmuştur. Localara seçilen isimler de yetkin isimlerdir ve bu isimler iktidara getirilecek ve büyük localardakilere diyetler ödeyeceklerdi. Bu durumda alış veriş tamamlanacak mıydı? Hayır, devam edecek seçilen yetkinler iktidarda kalabilmek için diyet ödemeye devam edecekler. Bu diyetler bağlı oldukları büyük locaların çıkarları doğrultusunda imtiyazlar olarak ödenecek; içeridekiler bu işbirliği sayesinde gücü ve iktidarı paylaşırken, büyük locadakiler de çeşitli haklar ve imtiyazlar elde edecekti. [55] Abdülaziz Han 21 Haziran 1867’de Fransa, İngiltere, Belçika, Prusya ve Avusturyayı içine alan bir geziye çıktı. Sultanın bu gezisi genel barışın sağlanmasında önemli rol oynadı. Avrupa devletleri ile olan münasebetler iyileşti. Abdülaziz Han, gece gündüz çalışırken içte batı hayranı ve mason devlet adamları her türlü siyasi desiselerle nizam ve intizamın bozulmasına gayret sarf ediyorlardı. Hepsi mason olan Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Süavi gibi yazarlar halkı Padişaha karşı düşmanlığa teşvik ederken, Mütercim Rüştü, Hüseyin Avni ve Mithat paşalar da Padişahı devirmenin hesapları içerisindeydiler. [56] Mason kuşatması altında bulunan Abdulaziz’in Başyaveri Mehmed Rauf Paşa, Başmabeyincisi Namık Paşazade Hüseyin Cemil Paşa bile birer masondu. [57]
14 sene 11 ay beş gün tahtta kalan Sultan Abdülaziz bu süre içerisinde meşrutiyet fikrine başta sıcak baksa da, sonraları değişip bu fikri savunanlara karşı çıktı. Döneminin önde gelen masonları Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa ile padişahlığının ilk dönemlerinde sıcak ilişkiler kurduysa da bu şahısların gerçek yüzlerini gördükten sonra kendilerine karşı sertleşmiştir. [58]
Abdulaziz Han’ı kontrol altında tutan mason birader Sadrazam Ali Paşa’nın 1871 Eylül’ünde ölümü ve yerine yumuşak başlı Mahmut Nedim Paşa’nın sadrazamlığa gelmesi Masonlar’da endişe meydana getirdi. [59] Bu arada 1 Temmuz 1872’de Hasköy’de, Osmanlı ülkesindeki ilk Mason mabedinin temeli atıldı. [60] 20 Ekim 1872’de Osmanlı saltanat ve hilafetinin veliahtı Şehzade Murad (V. Murad) Ziya Paşa’nın etkisiyle Proodos (Terakki) locasında tekris edilerek (erginliğin tescili) mason oldu. [61] Bu dönemde, mason olmak giderek aydın ve entelektüel olmakla eş değer kabul edilmeye başladı. Abdülmecid’in Murad dışında iki oğlu, Nureddin ve Kemaleddin de Masonluğa girdiler. Devlet Şurası Başkanı Edhem Paşa, Mısır Valisi Mehmed Ali’nin torunu ve Genç Osmanlılar hareketinin önderlerinden Prens Mustafa Fazıl Paşa Hünkar Yaveri Mahmut Paşa, Mevlevi Şeyhi Ataullah Efendi, Polis Müdürü Said Mehmet, Müşir Fuad Paşa, Pertev Paşa, Raşit Paşa, Süleyman Paşa, Namık Kemal, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, “Gafil ne bilür” diye başlayan mehter marşının şairi ve Kafkas Cephesi kahramanı Ahmet Muhtar Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Şeyhülislam Hayri Efendi, Müderris Mahmut Esad Efendi, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Sadrazam Ahmet Vefik Paşa, Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Büyük Elçisi Sadullah Paşa, Namık Kemal ve daha niceleri hep loca mensubu oldular. Mütercim Rüştü, Hüseyin Avni ve Mithat paşa gibi gözlerini iktidar hırsı bürümüş mason devlet adamları, 1875’te patlak veren Bosna-Hersek isyanı ile ardından çıkan Rus harbini fırsat bildiler. [62]
[40]
Ali Paşanın bilhassa beşinci sadareti döneminde (1867) Belgrad’ı Sırplara teslim etmesi ve Girit’te hıyanet derecesine varan imtiyazları (ıslahat adı altında gerçekleştirerek adanın elden çıkmasına sebep olması), aleyhinde büyük bir infialin doğmasına sebep oldu. [41] Osmanlı’nın 1856 Islahat Fermanıyla gayrimüslim tebaaya verdiği çok geniş haklara rağmen Avrupalı devletlerin isteklerinin ardı arkası kesilmek bilmedi. Devletin içine düştüğü feci durum sebebiyle, üzüntüsünden tüberküloza yakalanan Sultan Abdülmecid 25 Haziran 1861′de vefat etti. Sultan Abdülmecid devri, Sultan II. Mahmud’un açtığı yenileşme yolunun, Mason Reşit Paşa ve yetiştirmeleri eliyle bozulduğu ve Avrupa’nın her bakımdan taklide başlandığı bir devir olarak tarihe geçti. [42] İngiliz Obediyansının dışında kurulan ilk yabancı “büyük loca” da Islahat fermanının hemen sonrasında 1857 yılında İzmir’de kurulan Grand Lodge de Turquie’dir. Fransa orijinli bu büyük locaya bağlı olarak her biri ayrı dilde faaliyet gösteren altı loca bulunuyordu. Türkçe olarak çalışan locanın adı “Orhaniye Locası”ydı. Türkiye’deki masonik yayınlar bu locayı ilk milli (!) Mason locası olarak kabul ederler. [43]
SULTAN ABDÜLAZİZ DÖNEMİNDE MASONLAR
Sultan Abdülmecid’in 25 Haziran 1861’de ölümü sonrasında tahta Abdulaziz Han çıktı. Sultan Abdulaziz’in tahta çıkması ile başlayan Avrupa ülkeleri ile iyi ilişkiler, masonlar için daha rahat faaliyet gösterebilme döneminin de başlangıcı oldu. İlk resmi loca da 1861 yılında İstanbul’da Mısırlı Prens Abdulhalim Paşa tarafından kurulmuştur. Prens Abdulhalim masonluğa ilk olarak 1845 yılı civarlarında, Fransa’da Saint-Cyr’deki tahsîlini tamamlayıp memleketine döndüğünde intisâb etmişti. O sıralar Mısır tahtının meşrû vârisi idi. [44] Bu zatın iki oğlu Abbas Halim ve Said Halim Paşalar da masondu. Prens Abdulhalim bu locaya Raşit Paşa, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Süleyman Paşa’yı da katmıştı. Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Büyükelçisi Sadullah Paşa, o dönemin ünlü gazetecisi ve edebiyatçı Şinasi Bey gibi birçok yazar, devlet adamı, gazeteci ve zengin Osmanlı tüccarları bu locanın aktif üyeleriydi. Bu sırada devletin durumu son derece karışıktı. Malî sıkıntı son haddinde idi. Karadağ, Hersek ve Girit’te büyük bir karışıklık hüküm sürüyordu. Avrupa devletlerinin müdahalede bulunacaklarını anlayan Sultan Abdülaziz yayınladığı bir fermanla onların Tanzimat konusundaki endişelerini, nispeten, ortadan kaldırdı. 1862’de Karadağ bölgesinde çıkan isyanı serdar-ı ekrem Ömer Paşa kumandasında gönderdiği bir ordu ile anında bastırdı. Mısırda son yıllarda Osmanlı Devleti’ne karşı bağlılığın azaldığının farkında olan Sultan Abdülaziz, bu bölgeye bir seyahat düzenlemişti. [45] Mehmed Ali Paşa’nın büyük oğlu İsmail, Hidivlik verâset kânûnunun değiştirilmesi ve dolayısıyla da kendisi ve neslinin Mısır’ın hükümdarları olması husûsunda Abdülaziz’i iknâ etmeye muvaffâk oldu. Fakat Bu durum tabiî ki Prens Halîm’in bir sonraki Hidiv olma ümidlerini suya düşürdü. Bunun üzerine tahtı ele geçirmek amacıyla yeğeni İsmâil’e karşı siyâsî bir kampanya başlatmak için mason localarını kullanmaya karar verdi. Hem Fransız hem de İngiliz üstatlarıyla işbirliği yaparak, 1867’de Fransız te’sîrindeki Mısır Maşrıq-ı A’zamlığı’nın ve Mısır Bölge Maşrıq-ı A’zamlığı’nın da üstâd-ı a’zamı seçildi. [46] Böylece, Osmanlı devlet politikasını etkilemek için Masonluk’tan doğrudan yararlanma girişimleri çağı da başlamış oldu. [47]
YENİ OSMANLILAR
1865 yılında Masonların kontrolündeki Yeni (Genç) Osmanlılar hareketi ortaya çıktı. [48] Yeni Osmanlılar, “devletin mutlakıyetten (Padişahın kayıtsız şartsız hakimiyetinden) meşrutiyet yönetimine (yasama yetkilerinin halktan seçilmiş Mecliste olması) geçmesini, Fransa’da yayılan çağdaş fikir ve akımların, Osmanlı’da da uygulanmasını istemekteydiler. [49] Montesquieu ve Rousseau gibi Fransız devriminin kavramcılarını benimsemişlerdi. [50] Genç Osmanlıların görüşleri Türk aydınları arasında da giderek yaygınlaştı. Yeni Osmanlılar Beyoğlu’nda Fransızca olarak yayınlanan Courrier d’Orient gazetesini ilgiyle izlemekteydiler. Gazetenin sahibi ve yazarı Jean Pietri ile yakın ilişki içindeydiler. [51] Mason kaynakları Genç Osmanlıları şöyle anlatıyor: “Bütün Genç Osmanlıların hürriyetin insanın en doğal hakkı olduğu konusunda ve çeşitli edebi türlerde çok sayıda yazıları vardır. Kardeşimiz Şinasi’nin şiirleri ise, masonik alegoriden esinlenen ve zamana göre yürek isteyen dizelerle doludur. Kardeşimiz Ziya Paşa’nın “Diyâr-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm” deyişi, toplumun kendi durumunun bir muhasebesini, bir sorgulamasını yapmayı başlatacaktır. Bu devirde, Batı Medeniyeti ile Osmanlı değerleri arasında en ayrıntılı karşılaştırmayı yapan Kardeşimiz Ahmet Mithat Efendi olmuştur. Onun gazete ve dergi makaleleri ve ders kitapları dışındaki yüzden fazla eseri arasında, bu sorunlardan söz etmediği kitabı hemen hemen yok gibidir. [52]
“1867 ile 1869 yılları arasında, Müslümanların git gide daha çok Masonluğa girdikleri görülüyor. Bunda, genç Fransız avukatı Louis Amiable’in etkisi de olsa gerek: Louis Amiable, 1863′te kurulup Fransa Maşrıkı Azamı’na bağlanan Doğu Birliği Locası’nın 1865′te başkanı olmuştu. Louis Amiable, Osmanlı toplumunun seçkinleri arasında yoğun bir üye kaydı kampanyası başlattı, başarılı oldu. Doğu Birliği’nin 1865′te sadece üç Türk üyesi varken, 1869′da, toplam yüz kırk üç üyenin elli üçü Türk’tür.” [53] Hareketin gerek fikir ve gerekse gizli çalışma safhaları, örgüte mensup kişilerden bazılarının Avrupa’ya kaçarak orada yürüttükleri açık faaliyetler ve nihayet Meşrutiyetin kuruluşuna varan çeşitli çalışmalar 1876 yılına dek sürer. Yeni Osmanlılar, özellikle de Avrupa’da Genç Osmanlılar adı altında anılacaktır. “Yeni Osmanlılar ya da Genç Osmanlılar olarak anılan kişilerin çalışmalarının ruhu nereden kaynaklanıyordu? Bu bir avuç insanın hemen hemen hepsinin de Mason oluşu, ülkelerine yönelik bir davada bir araya gelerek kenetlenmeleri ve aydınlığı hedef alan mücadeleler içine girmeleri, yalnızca bir rastlantı olarak mı değerlendirilebilirdi?” sorusunun soran masonlar cevabını yine kendi web sitelerinde veriyor: “Hayır! Bunun bir rastlantı olmadığını yalnızca en iyi bilen ve hisseden değil, kesin olarak böyle olması gerektiğine inanan masonlardır.” [54] “Peki İngiltere, Fransa ve Avrupa’daki diğer büyük mason locaları niye Osmanlı topraklarında loca açma gereksinimi duydu? Çünkü, Osmanlı topraklarındaki çıkar paylaşımı bu birlikteliği doğurmuştur. Localara seçilen isimler de yetkin isimlerdir ve bu isimler iktidara getirilecek ve büyük localardakilere diyetler ödeyeceklerdi. Bu durumda alış veriş tamamlanacak mıydı? Hayır, devam edecek seçilen yetkinler iktidarda kalabilmek için diyet ödemeye devam edecekler. Bu diyetler bağlı oldukları büyük locaların çıkarları doğrultusunda imtiyazlar olarak ödenecek; içeridekiler bu işbirliği sayesinde gücü ve iktidarı paylaşırken, büyük locadakiler de çeşitli haklar ve imtiyazlar elde edecekti. [55] Abdülaziz Han 21 Haziran 1867’de Fransa, İngiltere, Belçika, Prusya ve Avusturyayı içine alan bir geziye çıktı. Sultanın bu gezisi genel barışın sağlanmasında önemli rol oynadı. Avrupa devletleri ile olan münasebetler iyileşti. Abdülaziz Han, gece gündüz çalışırken içte batı hayranı ve mason devlet adamları her türlü siyasi desiselerle nizam ve intizamın bozulmasına gayret sarf ediyorlardı. Hepsi mason olan Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Süavi gibi yazarlar halkı Padişaha karşı düşmanlığa teşvik ederken, Mütercim Rüştü, Hüseyin Avni ve Mithat paşalar da Padişahı devirmenin hesapları içerisindeydiler. [56] Mason kuşatması altında bulunan Abdulaziz’in Başyaveri Mehmed Rauf Paşa, Başmabeyincisi Namık Paşazade Hüseyin Cemil Paşa bile birer masondu. [57]
14 sene 11 ay beş gün tahtta kalan Sultan Abdülaziz bu süre içerisinde meşrutiyet fikrine başta sıcak baksa da, sonraları değişip bu fikri savunanlara karşı çıktı. Döneminin önde gelen masonları Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa ile padişahlığının ilk dönemlerinde sıcak ilişkiler kurduysa da bu şahısların gerçek yüzlerini gördükten sonra kendilerine karşı sertleşmiştir. [58]
Abdulaziz Han’ı kontrol altında tutan mason birader Sadrazam Ali Paşa’nın 1871 Eylül’ünde ölümü ve yerine yumuşak başlı Mahmut Nedim Paşa’nın sadrazamlığa gelmesi Masonlar’da endişe meydana getirdi. [59] Bu arada 1 Temmuz 1872’de Hasköy’de, Osmanlı ülkesindeki ilk Mason mabedinin temeli atıldı. [60] 20 Ekim 1872’de Osmanlı saltanat ve hilafetinin veliahtı Şehzade Murad (V. Murad) Ziya Paşa’nın etkisiyle Proodos (Terakki) locasında tekris edilerek (erginliğin tescili) mason oldu. [61] Bu dönemde, mason olmak giderek aydın ve entelektüel olmakla eş değer kabul edilmeye başladı. Abdülmecid’in Murad dışında iki oğlu, Nureddin ve Kemaleddin de Masonluğa girdiler. Devlet Şurası Başkanı Edhem Paşa, Mısır Valisi Mehmed Ali’nin torunu ve Genç Osmanlılar hareketinin önderlerinden Prens Mustafa Fazıl Paşa Hünkar Yaveri Mahmut Paşa, Mevlevi Şeyhi Ataullah Efendi, Polis Müdürü Said Mehmet, Müşir Fuad Paşa, Pertev Paşa, Raşit Paşa, Süleyman Paşa, Namık Kemal, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, “Gafil ne bilür” diye başlayan mehter marşının şairi ve Kafkas Cephesi kahramanı Ahmet Muhtar Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Şeyhülislam Hayri Efendi, Müderris Mahmut Esad Efendi, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Sadrazam Ahmet Vefik Paşa, Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Büyük Elçisi Sadullah Paşa, Namık Kemal ve daha niceleri hep loca mensubu oldular. Mütercim Rüştü, Hüseyin Avni ve Mithat paşa gibi gözlerini iktidar hırsı bürümüş mason devlet adamları, 1875’te patlak veren Bosna-Hersek isyanı ile ardından çıkan Rus harbini fırsat bildiler. [62]
Masonlar kendi yayın organlarında o günleri şöyle anlatıyor: “Genç Osmanlılarla daha örgütün kuruluş yıllarında ilişkide olan ünlü devlet adamı Kardeşimiz Mithat Paşa, yabancı devletlerin müdahalesini kaldırmak, Meşrutiyetin gerçekleşmesini hızlandırmak için daha fazla beklenilmemesi gerektiğine işaret eder. Osmanlının özellikle de Avrupa kısmında koşullar, gitgide güçleşmektedir. Devlet borçları 10 yılda 25 milyondan 250 milyona çıkmıştır. Meşrutiyetin önündeki engel padişahtır. Mithat Paşa bu sırada Kabineye memur edilir. Seraskerliğe Hüseyin Avni Paşa(mason), Şeyhülislâmlığa ise Hayrullah Efendi(mason) getirilmiştir.”[63] Mithat Paşa, döneminde birçok Yahudi ve masonu devlet içersine önemli makamlara getirmiştir. [64] Ülkede “meşruti yönetimin gelmesini isteyenlerin” oluşturduğu özgürlük havası içerisinde Abdülaziz’in tahttan indirilmesi konusunda kamuoyu oluşturuldu. Mithat Paşa’nın kışkırtmaları sonucu üniversite öğrencileri 10 Mayıs 1876 tarihinde bir protesto yürüyüşü düzenler. Bundan bir süre sonra, 30 Mayıs 1876 salı günü sabaha doğru, saray Hüseyin Avni Paşa komutasındaki askerlerce basılır ve Sultan Abdülaziz kansız bir şekilde tahttan indirilir. Avni Paşa üç gün sonra, güvenlik gerekçesiyle saray bahçesine yerleştirdiği adamlarına verdiği emirle, Sultanın bileklerini kestirerek öldürtür. Hadiseye intihar süsü verilmeye çalışılır. Sultanın cenazesi 5 Haziran 1876 günü babası Sultan II. Mahmud Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedilir. [65]
MASON KUKLASI ŞEHZADE V MURAT
Abdulaziz Han’ın ölümü sonrasında Şehzade Murat, şimdi İstanbul Üniversitesi olan o zamanki Harbiye Nezareti binasında tahta geçirilir. Tarih 30 Mayıs 1876’dır ve herkes mutludur. Nihayet Osmanlı için konuşulan o tüm güzel şeyler, tasarlanan reform hareketleri ve nihayet Meşrutiyet hazırlıkları gün ışığına çıkacak, insanlar özledikleri o aydınlık ve hür ortama kavuşacaklardır[66] Mithat Paşa, Anayasa Tasarısı’nı hazırlamak işini ele alır. Genç Osmanlılardan Namık Kemal ve Ziya Paşa gerekli tasarıyı hazırlayacak komisyona memur edilirler. [67] Murat tahta çıkalı henüz dört gün olmuştur ki, Fer’iye Sarayı’nda kapalı tutulan eski Padişah Sultan Abdülaziz’in, bir makasla “kol damarlarını keserek intihar ettiği” haberi gelir. Murat bu habere kahrolur. Zaten nazik yapılı bünyesi, müthiş bir ruhi sarsıntıya uğramıştır. Bu bir intihar mıdır, yoksa cinayet mi? Murat gerçeği ancak Hüseyin Avni Paşa’nın söyleyebileceğini bilir ama ne yazık ki hemen ardından o da öldürülmüştür. Abdülaziz’in eşlerinden birinin kardeşi olan Çerkez Hasan Mithat Paşa’nın konağını basmış ve tabancasıyla içerde toplantı halinde bulunan kabine üyelerinden önüne gelenin üzerine ateş açmıştır. Bazı paşalar, muhafızlar ve hizmetkârlar hayatlarını kaybederler. Bu olay da onu çok hırpalar. Sultan Murat buhrana girer. 1 Temmuz 1876 günü Sırbistan ve Karadağ, Osmanlıya savaş açarlar. Zaten sarsılmış olan Kabine, açıklara yeni nazırlar getirerek, askeri harekâtı düzenlemek zorunda kalır. Bütün bu karmaşa içinde Murat iyice bunalmış, ruhi çöküntüye uğramıştır. Bu durumda tahta geçecek tek isim II. Abdülhamit’tir. Nitekim 31 Ağustos 1876’da Osmanlı tahtına çıkan Abdülhamit, top sesleri eşliğinde tebrikleri kabul edecektir. [68]
MASONLARIN YÖNETİMİNDEKİ TANZİMAT DÖNEMİ (1839-1876) NE GETİRDİ?
Gerek 1839 Tanzimat ve gerekse de 1856 Islahat fermanıyla devletin çöküşünün toplumsal ve ekonomik nedenleri araştırılmadan, bazı batı kuruluşlarını ve anlayışını devlete getirmekle devletin kurtarılabileceği dikte edilmiş; din, devlet ve toplum hayatından tamamen çıkartılmaya çalışılmıştır. Yayınlanan fermanlarla toplum ve devlette derin yarılmalar oluşmuş, İslami dünya görüşü ve bu anlayışla kurulan kuruluşların paralelinde bir de batı taklitçisi kuruluşlar türemiştir. Bu iki ayrı görüş ve kuruluşlar arasındaki çatışmalar sonucunda toplumun içinde daha büyük sorunlar çıkmış, çöküşü önleyeceği düşünülen ıslahat fermanları tam tersi yönde sonuçlar vermiştir. [69] Masonların yönetimi ellerinde tuttukları bu dönemde “Batı’nın ekonomik desteğine, vereceği borçlara ihtiyaç duyan Osmanlı Devleti, bunları ancak batı devletlerine çeşitli imtiyazlar tanımak koşuluyla elde edebilmiştir. Bu imtiyazlar sayesinde Osmanlı topraklarına giren yabancı sermaye ve yatırımları, sahip olduğu imkan ve güçle yerli sanayii büyük ölçüde öldürmüştür. Böylece Osmanlı Devleti yarı sömürge bir devlet haline gelmiş, bütün ekonomisi ve zenginlik kaynakları Batılı devletlerin eline geçmiştir.”[70] Müsebbibi şüphe yok ki mason yöneticilerdir.
Kaynaklar [1 - 70]
MASONLAR ÇERKEZLER ERGENEKON
[1] https://www.harunyahya.org/kitap/YMD/YMD3.html
[2] Milli gazete, 11.02.2000’den httpss://tarih.batl.k12.tr/osmanli_tarihi/
[3] Mustafa Bekaroğlu, Yeni Mesaj, 9.01.2006
[4]Mustafa Armağan, On soruda Türkiye’de Masonluk tarihi, https://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1062
[5] Milli gazete, 11.02.2000’den https://tarih.batl.k12.tr/osmanli_tarihi/
[6] Mustafa Armağan, On soruda Türkiye’de Masonluk tarihi, https://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1062
[7] İrene Melikoff, Çev:Server Tanilli, Türkiye’de aydınlanma Bektaşiliğin Rolü, www.psakd.org/yazarlar
[8] Milli gazete, 11.02.2000’den, https://tarih.batl.k12.tr/osmanli_tarihi/
[9] Harun Yahya, Türkiye’de ilk mason ve ilk loca, https://us2.harunyahya.com
[10] Halil Sami, Masonluk, https://www.kimdensin.com/mason/halilsami.html
[11] Araştırma Dergisi, sayı: 21 (Temmuz 2003) sayı:36
[12] Mimar Sinan, sayı 6, s. 66.
[13] Michael Howard, The Occult Conspiracy: The Secret History of Mystics, Templars, Masons and Occult Societies, 1.b., London: Rider,
1989, s. 64’den Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, https://www.harunyahya.org/kitap
[14] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[15] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[16] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[17]Abdülmecid Han, https://ansiklopedi.bibilgi.com/Abd%C3%BClmecid-Han
[18] Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri, https://www.genbilim.com/content/view/4954/
[19] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[20] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[21] Osmanlı Devleti dağılma dönemi, https://tr.wikipedia.org
[22] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[23] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[24] Tanzimat, https://tr.wikipedia.org/wiki/Tanzimat
[25] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[26] İrene Melikoff, Çev:Server Tanilli, Türkiye’de aydınlanma Bektaşiliğin Rolü, www.psakd.org/yazarlar
[27] Eski ve Yeni “Tanzimat Elçileri” ,NusretOtyam, https://www.yasamdersleri.com
[28] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[29] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[30] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[31] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[32] Masonluğun İçyüzü 4, Araştırma Dergisi Sayı:21 (Temmuz 2003),sayfa 36.
[33] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10
[34] Cumhuriyetin 70. Yılı AYDINLAR KONUŞUYOR, https://www.kutuphanem.com/bilgi/arsiv2
[35] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[36] Masonluğun İçyüzü 4 ,Araştırma Dergisi Sayı:21 (Temmuz 2003),sayfa 36.
[37] Kemal Gözler, “Islahat Fermanı”, www.anayasa.gen.tr/islahatfermeni.htm; (01.06.2009)
[38] Âlî Paşa, https://savastarihi.com/2008/12/devlet-adamlari/ali-pasa
[39] Ali Paşa (Mehmed Emin), https://www.nedirbilelim.com
[40] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[41] Ali Paşa (Mehmed Emin), https://www.nedirbilelim.com
[42] Abdülmecid Han, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=156
[43] Harun Yahya, Türkiye’de İlk Mason ve İlk Loca, https://us2.harunyahya.com
[44] Bonaparte’dan Zağlul’a Mısır’da Masonluk, Kerim Wissa, Türkçesi: Yusuf Hanîf, https://www.darulhikme.org.tr
[45] Abdülaziz, https://www.turksultans.com
[46] Bonaparte’dan Zağlul’a Mısır’da Masonluk, Kerim Wissa, Türkçesi: Yusuf Hanîf, https://www.darulhikme.org.tr
[47] Osmanlı ülkesinde ilk Mason mabedi, Orhan Koloğlu ,Sabah gazetesi 15/03/2005
[48] OSMANLI SİYASAL HAYATINDA MEŞRUTİYET VE MUHALEFET, https://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/I3.pdf
[49] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[50] Genç Osmanlı, https://tr.wikipedia.org/wiki
[51] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[52] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[53] İrene Melikoff, Çev:Server Tanilli, Türkiye’de aydınlanma Bektaşiliğin Rolü, www.psakd.org/yazarlar
[54] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[55] https://www.atb-europa.com/Atb-News_-_file_-_print_-_sid_-_974.html
[56] Abdülaziz Han,biyografi.net
[57] Atatürk, mason localarını kapatmıştı, https://arsiv.zaman.com.tr/2002/08/28/haberler/h14.htm
[58] Abdülaziz, https://www.kimkimdir.gen.tr
[59] Türkiye’de Masonluk, Orhan Koloğlu, Sabah gazetesi 15/03/2005
[60] Türkiye’de Masonluk, Orhan Koloğlu, Sabah gazetesi 15/03/2005
[61] Türkiye’de Masonluk, Orhan Koloğlu, Sabah gazetesi 15/03/2005
[62] Abdülaziz Han,www.biyografi.net
[63] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[64] Mithat Paşa, https://tr.wikipedia.org/wiki
[65] Abdülaziz, https://www.kimkimdir.gen.tr
[66] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[67] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[68] OSMANLI MASONLARI, https://www.mason.org.tr
[69] Islahat Fermanı, https://tr.wikipedia.org/wiki/
[70] ‘Islahat Fermanı’,Güngör Uras, Milliyet, 11 Ekim 2004
Bugün 289 ziyaretçi (378 klik) kişi buradaydı.