AHMET ÜNAL
gizlisavaslar1
TÜRKİYE'DE GİZLİ SAVAŞLAR 1
Türkiye'deki gizli ordu, Batı Avrupa'daki diğer tüm gölge ordulardan daha zorba bir tarihe sahip. Etnik Türk milliyetçi hareketiyle sıkı sıkıya bağlantılı olan bu şiddetin kökleri yirminci yüzyılın başlarına dayanmakta.
1923 'te Osmanlı İmparatorluğu 'nun yerine, çok daha küçük bir ülke olan yeni Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve saltanata son verildi. Ancak farklı toplulukların yoğunlaştığı bölgelerde, çatışmalar patlak vermeye devam etti. Yeni başkent Ankara'daki yönetici zümreyi ve nüfusun yüzde 80'ini temsil eden Türk etnik grubu, homojen bir ulus yaratmakta kararlıydı; yasama, yürütme ve yargı organları da bu doğrultuda organize edildi ve çalıştırıldı.
Yeni Türk devletinin güç savaşıyla başlayan doğumu, Türk Komünist Partisi'ni de vahşice hedef aldı. 1921 'de yeni kurulan Komünist Parti'nin tüm liderleri Karadeniz'de öldürüldü ve parti yüzyıl boyunca yasal olarak yasaklandı.
Milliyetçi Türkler, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü nedeniyle pek çok Türk'ün yeni Türk devletinin sınırları dışında " tutsak Türkler " olarak yaşamak zorunda kalması gerçeğini sorgulamaya devam ettiler. İdeolojilerini, on dokuzuncu yüzyılda, Çin'in batısından İspanya'nın belirli bölümlerine kadar uzanan tüm Türkler'i tek bir çatı altında birleştirme hayali kuran pantürkizm hareketine dayandırmaktaydılar. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından bu "tutsak Türkler'in" çoğunluğu yeni Komünist Sovyetler Birliği'nde ve Kıbrıs'ta kaldı. Pantürkizm hareketinde birleşen ve Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra tüm tutsak Türkler'i daha geniş bir Türk devleti içinde toplamayı ümit eden Türkler için, Sovyetler Birliği ve komünizmin çökertilmesi, baskın antikomünist ideolojinin yanı sıra, bu nedenle de bir zorunluluk haline geldi.
Her ne kadar Türkiye İkinci Dünya Savaşı süresince resmi olarak tarafsız kalmış ve ancak 1945'te, kazananların tarafında olmak adına Almanya'ya savaş ilan etmiş olsa da; pantürkizm hareketi içinde Hitler ve Mussolini'yi destekleyen çok sayıda milliyetçi vardı.Almanya'daki faşist hareketin ırkçı teorilerinin etkisi altında kalan pantürkizm, Türk insanlarının ortak ırksal bağlarını giderek daha fazla vurgulamaya ve ırksal üstünlük doktrini vaazları vermeye başladı.! Almanya'nın 1941 'de Sovyetler'e saldırması, pantürkizm hareketi tarafından açıkça selamlanıp göklere çıkarıldı. Ve, 1942'de Stalingrad'ın düşeceği beklentisiyle, pantürkizm örgütleri, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü avantajlı bir durumda karşılamak amacıyla Kafkas sınırına birlikler yerleştirdi.
Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı'nı çökmek bir yana zaferle noktalayınca, büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Ancak yarım yüz yıl sonra, 1991 'de, Sovyetler Birliği çöktüğünde, pantürkizm örgütleri Türkiye'nin doğu komşusu Azerbaycan'da pantürkizm düşüncesini destekleyen bir rejim kurulmasını sağladı.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından, Birleşik Devletler'in Türkiye'yle ilgili öncelikli düşüncesi, ülkeyi Batılı antikomünist savunma sistemine entegre etmek oldu Coğrafi konumu nedeniyle, Türkiye çok değerli stratejik bir bölgeydi.
Hem Soğuk Savaş süresince hem de sonrasında ABD ve NATO'nun Ortadoğu ve Kafkasya'daki petrol ülkelerine yönelik operasyonları için, özellikle de 1991' deki İkinci Körfez Savaşı sırasında önemli bir balkon görevi gördü. Daha da ötesi ülke, Soğuk Savaş boyunca NATO'nun en doğu karakolu durumundaydı. Kuzeydeki Norveç dahil hiç kimse, Moskova'ya daha yakın değildi; dolayısıyla Türkiye yüksek teknoloji ürünü tertibatla donatıldı ve dinleme noktası olarak kullanıldı.
Türkiye, NATO'yla Varşova Paktı ülkeleri arasındaki toplam sınırın üçte birine korumalık ettiği için; Türk elitleri Birleşik Devletler askeri sanayisi için mükemmel bir müşteri haline geldi ve aynı zamanda milyarlarca dolarlık ABD yardımı aldı. Soğuk Savaş süresince Birleşik Devletler tarafından silahlandırılan Türkiye, Avrupa'daki en büyük, NATO'daki ABD'den sonraki ikinci büyük silahlı kuvvetleri kurdu. Birleşik Devletler 1961 'de gözü kara bir kumar oynayarak, Türkiye'ye Sovyetler Birliği'ni hedef alan nükleer füzeler bile yerleştirdi. Sovyet lideri Nikita Kruşçev, bir yıl sonra gözü kara stratejiyi kopyalayıp Küba'ya Birleşik Devletler'i hedef alan füzeler yerleştirince, Küba Füze Krizi patlak verdi ve Dünya nükleer savaşın eşiğine geldi. Başkan Kennedy, Kruşçev'in nükleer füzeleri Küba'dan çekmesi karşılığında, Jüpiter füzelerini Türkiye'den çekme sözü vererek krizi barışçıl yollardan çözdü. Birleşik Devletler, Türkiye'nin NATO'daki varlığını sağlama bağlamak için, baskın pantürkizm hareketini kullandı. Pantürkizm hareketinin de çıkarlarına uyan bu süreçte, aşırı sağcı Kurmay Albay Alpaslan Türkeş merkezi bir rol oynadi. Türkeş, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman Naziler'in Türkiye'deki bağlantı kişisiydi.
Ülke çapında ismini ilk kez 1944'te, antikomünist bir gösteriye katılma suçlamasıyla yamndaki 30 kişiyle birlikte tutuklandığında duyurdu. Genel de ırk üstünlüğü teorisine, özelde de Türkler'in üstünlüğüne inanan Albay Türkeş, kariyeri süresince beyanatlarının çoğunda Hitler'in Mein Kamp! (Kavgam) kitabından alıntılar yaptı. Savaşın ardından 1948' de CIA ile bağlantıya geçti ve söylenenlere göre bu süre boyunca, CIA emirleri doğrultusun 'Türkiye'de gizli bir gölge ordu kurma çalışmalarına katıldı. Birleşik Devletler'le işbirliği güçlendikçe, karizmatik lider Albay Türkeş ülkesiyle Birleşik Devletler arasında mekik dokumaya başladı ve hem Pentagon'la hem de CIA'yla samimi bağlantılar kurdu.
1955'ten 1958'e kadar NATO'yla ilgili Türk askeri görevi nedeniyle Washington'da görev yaptı. Türkiye 4 Nisan 1952'de NATO'ya katıldığında, Alb.Türkeş'in de katkılarıyla ülkede çoktan bir gizli ordu kurulmuştu. Karargahın adı Seferberlik Tetkik Kurulu'ydu (STK' ve Amerikan Askeri Yardım Heyeti'nin (JUSMATT) Ankara Bahçelievler'deki binasında faaliyet gösteriyordu. Seferberlik Tetkik Kurulu 1965'te yeniden yapılandınldı ve adı Özel Harekat Dairesi (ÖHD) olarak değiştirildi. 1990 Gladyo açIklamaları sırasında Türk gizli askerlerin komuta merkezi bu adla anılıyordu. Özel Harp Dairesi, teşhir edilen bu ismi bir kez daha değiştirmek zorunda kaldı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) adıyla faaliyet yürütmeye başladı.
Paris'te bulunan Intelligence Newsletter 1990'da "Türkiye'de 'Gladyo'nun Kökenleri başlığıyla "Batı Avrupa 'stay behind' ya da 'Gladyo' şebekelerini meydana getiren, çok gizli statüsünden henüz çıkarılmış orjinal strateji belgelerinden birini" ele geçirdiklerini bildiriyordu: " ABD Ordusu Genelkurmay Başkanlığı, Çok Gizli, 28 Mart 1949, Kapsamlı Stratejik Görüşler." JSPC 891/6 sayılı ekli belgenin "B" Bendi'nde Türkiye'ye özel bir atıfta bulunularak, pantürkizm hareketinin satratejik olarak Birleşik Devletler tarafından nasıl kullanılabileceğine dikkat çekiliyordu. Pentagon belgesinde Türkiye "gerilla birimleri ve Gizli Ordu Rezervleri'nin kurulmasına fazlasıyla uygun bir ülke" olarak tanımlanıyordu. "Türkler politik anlamda güçlü bir milliyetçi ve antikomünist anlayışa sahipler. Ve Kızıl Ordu 'nun Türkler içinde varlık göstermesi milliyetçi duyguların kabarmasına neden olacaktır." Intelligence Newsletter ardından Türk gizli ordusu kontrgerillanın Özel Harp Dairesi tarafından idare edildiğini ve beş daldan oluştuğunu belirtiyordu: "Sorgulama ve psikolojik savaş tekniklerini de kapsayan Eğitim Kurulu, 1984'ten bu yana Kürtler' e karşı yürütülen operasyonlarda uzmanlaşan Özel Birim, Kıbns'taki operasyonlan yürüten Özel Seksiyon, Üçüncü Büro olarak da anılan Koordinasyon Kurulu ve İdari Böıüm.
CIA tarafından finanse edilen Özel Harp Dairesi 'nin Soğuk Savaş süresince bir kaç kez ismi değiştirilmiş olsa da; liderlerinin direktifleri doğrultusunda sayısız operasyon düzenlemekten ve gizli düzensiz harp yürütmekten ibaret görev ve stratejileri değişmedi. Klasik tarz gerginlik yaratma operasyonlarından biri, Türk gizli askerlerinin, 6 Eylül 1955'te Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atmasıydı.Türk gölge ajanlar kanıt bırakmaksızın gerçekleştirdikleri eylemin ardından suçu Yunan polisinin üzerine attılar . Yanlış yönlendirme operasyonu işe yaradı; Türk hükümeti ve basını, saldırıdan Yunanlılar'ı sorumlu tuttu.
Dip notlar:
"Doğan Bayazıt ve Kemal Yılmaz 3 Aralık 1990'da yapılan basın toplantısında Özel Harp Dairesi'nin beş birimini
a) Karargah,
b) Öğretim-Eğitim Grubu,
c) Özel Kuvvetler,
d) Özel Hava Grubu,
e) Bölge Başkanlıkları olarak tanımlamaktadır. Özel TİM, Özel Kuvvetler'in alt birimi olarak gösterilmekte, Bölge Başkanlıklan 'nın alt birimleri ise savaşta teşkil edilecek unsurlar, gerilla,yeraltı, kurtarma kaçırma olarak tanımlanmaktaydı.
Özel Harp Dairesi ve kontrgerillasının resmi görevi şöyle ifade ediliyordu:
"Komünist işgal ya da ayaklanma durumunda, işgale son vermek için gerilla yöntemlerini ve mümkün olan tüm yeraltı faaliyetlerini kullanmak." Ancak gölge görevler, yurtiçi kontrol ve yanıltma operasyonlarıyla o kadar içe geçti ki; kontrgerillaları teröristlerden ayırt etmek giderek zorlaşmaya başladı. CIA ve Adnan Menderes hükümeti arasında 1959'da imzalanan askeri bir anlaşmada gizli ordun yurtiçi görevi ifade edilirken, gizli askerlerin "rejime karşı iç ayaklanma durumunda da" harekete geçirileceği belirtiliyordu.
CIA ordusu gerçekten askeri bir darbeyi engellemek için mi oluşturulmuştu?
Böyleyse bile, başarıdan hayli uzak bir yapılanma olduğu kesin. Çünkü Türkiye, 27 Mayıs 1960'da askeri bir darbe yaşadı; CIA liyezon askeri Kurmay Albay Türkeş'in de aralarında bulunduğu 38 asker hükümeti alaşagı edip Başbakan Adnan Menderes'i tutukladı. Gizli savaş uzmanı Selahattin Çelik, Türk ordusunun Özel Harp Dairesi' 'gizli duvarları arkasından seçilmiş hükümetlere defalarca müdahale ettiğini belirterek, ÖHD'nin Türk demokrasisini korumak için oluşturulmuş bir birim olmaktan çok, Türk demokrasisinin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit olduğunu söylemektedir.Türk ordusu generalleri, çok gizli Özel Harp Dairesi komutanlığına getirilmeden önce, kural olarak resmen "emekli" ilan ediliyordu; böylelikle gizli komutanlık görevini görünmezlik zırhı altında sürdürebiliyorlardı Çelik, "Özel Harp Dairesi'nin en önemli faaliyetleri, üç askeri darbeydi" yorumunda bulunuyor.
Birleşik Devletler'in, 1960 darbesindeki rolünün tam olarak ne olduğu net olmamakla birlikte, bugüne kadar elde edilen kanıtlar Beyaz Saray'ın darbeyi hoşgörüyle karşıladığını çünkü Türkiye'nin NATO üyeliğinin tehlikeye atılmayacağı konusunda kendisine daha önce garanti verildiği gösteriyor. Fikret Aslan ve Kemal Bozay pantürkizm hareketi analizlerinde "Birleşik Devletler askeri darbeden haberdar olduğu ve özel ikili anlaşmalar gereği, yasal olarak müdahale hakkı bulunduğu halde, hiçbir şey yapmadı" notunu düşüyorlar. "Darbecilerin çoğunun, Birleşik Devletler'e ve NATO'ya karşı olmadığını biliyorlardı." Darbeden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Orgeneral Cemal Gürsel yönetimindeki Türk darbeciler sözlerini tuttular; darbe sabahı, Kurmay Albay Alpaslan Türkeş'in Türk Silahlı Kuvvetleri adına Ankara Radyosu'ndan yaptığı açıklama şu sözlerle bitiyordu:
Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO'ya inanıyoruz ve bağlıyız CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız
1923 'te Osmanlı İmparatorluğu 'nun yerine, çok daha küçük bir ülke olan yeni Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve saltanata son verildi. Ancak farklı toplulukların yoğunlaştığı bölgelerde, çatışmalar patlak vermeye devam etti. Yeni başkent Ankara'daki yönetici zümreyi ve nüfusun yüzde 80'ini temsil eden Türk etnik grubu, homojen bir ulus yaratmakta kararlıydı; yasama, yürütme ve yargı organları da bu doğrultuda organize edildi ve çalıştırıldı.
Yeni Türk devletinin güç savaşıyla başlayan doğumu, Türk Komünist Partisi'ni de vahşice hedef aldı. 1921 'de yeni kurulan Komünist Parti'nin tüm liderleri Karadeniz'de öldürüldü ve parti yüzyıl boyunca yasal olarak yasaklandı.
Milliyetçi Türkler, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü nedeniyle pek çok Türk'ün yeni Türk devletinin sınırları dışında " tutsak Türkler " olarak yaşamak zorunda kalması gerçeğini sorgulamaya devam ettiler. İdeolojilerini, on dokuzuncu yüzyılda, Çin'in batısından İspanya'nın belirli bölümlerine kadar uzanan tüm Türkler'i tek bir çatı altında birleştirme hayali kuran pantürkizm hareketine dayandırmaktaydılar. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından bu "tutsak Türkler'in" çoğunluğu yeni Komünist Sovyetler Birliği'nde ve Kıbrıs'ta kaldı. Pantürkizm hareketinde birleşen ve Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra tüm tutsak Türkler'i daha geniş bir Türk devleti içinde toplamayı ümit eden Türkler için, Sovyetler Birliği ve komünizmin çökertilmesi, baskın antikomünist ideolojinin yanı sıra, bu nedenle de bir zorunluluk haline geldi.
Her ne kadar Türkiye İkinci Dünya Savaşı süresince resmi olarak tarafsız kalmış ve ancak 1945'te, kazananların tarafında olmak adına Almanya'ya savaş ilan etmiş olsa da; pantürkizm hareketi içinde Hitler ve Mussolini'yi destekleyen çok sayıda milliyetçi vardı.Almanya'daki faşist hareketin ırkçı teorilerinin etkisi altında kalan pantürkizm, Türk insanlarının ortak ırksal bağlarını giderek daha fazla vurgulamaya ve ırksal üstünlük doktrini vaazları vermeye başladı.! Almanya'nın 1941 'de Sovyetler'e saldırması, pantürkizm hareketi tarafından açıkça selamlanıp göklere çıkarıldı. Ve, 1942'de Stalingrad'ın düşeceği beklentisiyle, pantürkizm örgütleri, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü avantajlı bir durumda karşılamak amacıyla Kafkas sınırına birlikler yerleştirdi.
Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı'nı çökmek bir yana zaferle noktalayınca, büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Ancak yarım yüz yıl sonra, 1991 'de, Sovyetler Birliği çöktüğünde, pantürkizm örgütleri Türkiye'nin doğu komşusu Azerbaycan'da pantürkizm düşüncesini destekleyen bir rejim kurulmasını sağladı.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından, Birleşik Devletler'in Türkiye'yle ilgili öncelikli düşüncesi, ülkeyi Batılı antikomünist savunma sistemine entegre etmek oldu Coğrafi konumu nedeniyle, Türkiye çok değerli stratejik bir bölgeydi.
Hem Soğuk Savaş süresince hem de sonrasında ABD ve NATO'nun Ortadoğu ve Kafkasya'daki petrol ülkelerine yönelik operasyonları için, özellikle de 1991' deki İkinci Körfez Savaşı sırasında önemli bir balkon görevi gördü. Daha da ötesi ülke, Soğuk Savaş boyunca NATO'nun en doğu karakolu durumundaydı. Kuzeydeki Norveç dahil hiç kimse, Moskova'ya daha yakın değildi; dolayısıyla Türkiye yüksek teknoloji ürünü tertibatla donatıldı ve dinleme noktası olarak kullanıldı.
Türkiye, NATO'yla Varşova Paktı ülkeleri arasındaki toplam sınırın üçte birine korumalık ettiği için; Türk elitleri Birleşik Devletler askeri sanayisi için mükemmel bir müşteri haline geldi ve aynı zamanda milyarlarca dolarlık ABD yardımı aldı. Soğuk Savaş süresince Birleşik Devletler tarafından silahlandırılan Türkiye, Avrupa'daki en büyük, NATO'daki ABD'den sonraki ikinci büyük silahlı kuvvetleri kurdu. Birleşik Devletler 1961 'de gözü kara bir kumar oynayarak, Türkiye'ye Sovyetler Birliği'ni hedef alan nükleer füzeler bile yerleştirdi. Sovyet lideri Nikita Kruşçev, bir yıl sonra gözü kara stratejiyi kopyalayıp Küba'ya Birleşik Devletler'i hedef alan füzeler yerleştirince, Küba Füze Krizi patlak verdi ve Dünya nükleer savaşın eşiğine geldi. Başkan Kennedy, Kruşçev'in nükleer füzeleri Küba'dan çekmesi karşılığında, Jüpiter füzelerini Türkiye'den çekme sözü vererek krizi barışçıl yollardan çözdü. Birleşik Devletler, Türkiye'nin NATO'daki varlığını sağlama bağlamak için, baskın pantürkizm hareketini kullandı. Pantürkizm hareketinin de çıkarlarına uyan bu süreçte, aşırı sağcı Kurmay Albay Alpaslan Türkeş merkezi bir rol oynadi. Türkeş, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman Naziler'in Türkiye'deki bağlantı kişisiydi.
Ülke çapında ismini ilk kez 1944'te, antikomünist bir gösteriye katılma suçlamasıyla yamndaki 30 kişiyle birlikte tutuklandığında duyurdu. Genel de ırk üstünlüğü teorisine, özelde de Türkler'in üstünlüğüne inanan Albay Türkeş, kariyeri süresince beyanatlarının çoğunda Hitler'in Mein Kamp! (Kavgam) kitabından alıntılar yaptı. Savaşın ardından 1948' de CIA ile bağlantıya geçti ve söylenenlere göre bu süre boyunca, CIA emirleri doğrultusun 'Türkiye'de gizli bir gölge ordu kurma çalışmalarına katıldı. Birleşik Devletler'le işbirliği güçlendikçe, karizmatik lider Albay Türkeş ülkesiyle Birleşik Devletler arasında mekik dokumaya başladı ve hem Pentagon'la hem de CIA'yla samimi bağlantılar kurdu.
1955'ten 1958'e kadar NATO'yla ilgili Türk askeri görevi nedeniyle Washington'da görev yaptı. Türkiye 4 Nisan 1952'de NATO'ya katıldığında, Alb.Türkeş'in de katkılarıyla ülkede çoktan bir gizli ordu kurulmuştu. Karargahın adı Seferberlik Tetkik Kurulu'ydu (STK' ve Amerikan Askeri Yardım Heyeti'nin (JUSMATT) Ankara Bahçelievler'deki binasında faaliyet gösteriyordu. Seferberlik Tetkik Kurulu 1965'te yeniden yapılandınldı ve adı Özel Harekat Dairesi (ÖHD) olarak değiştirildi. 1990 Gladyo açIklamaları sırasında Türk gizli askerlerin komuta merkezi bu adla anılıyordu. Özel Harp Dairesi, teşhir edilen bu ismi bir kez daha değiştirmek zorunda kaldı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) adıyla faaliyet yürütmeye başladı.
Paris'te bulunan Intelligence Newsletter 1990'da "Türkiye'de 'Gladyo'nun Kökenleri başlığıyla "Batı Avrupa 'stay behind' ya da 'Gladyo' şebekelerini meydana getiren, çok gizli statüsünden henüz çıkarılmış orjinal strateji belgelerinden birini" ele geçirdiklerini bildiriyordu: " ABD Ordusu Genelkurmay Başkanlığı, Çok Gizli, 28 Mart 1949, Kapsamlı Stratejik Görüşler." JSPC 891/6 sayılı ekli belgenin "B" Bendi'nde Türkiye'ye özel bir atıfta bulunularak, pantürkizm hareketinin satratejik olarak Birleşik Devletler tarafından nasıl kullanılabileceğine dikkat çekiliyordu. Pentagon belgesinde Türkiye "gerilla birimleri ve Gizli Ordu Rezervleri'nin kurulmasına fazlasıyla uygun bir ülke" olarak tanımlanıyordu. "Türkler politik anlamda güçlü bir milliyetçi ve antikomünist anlayışa sahipler. Ve Kızıl Ordu 'nun Türkler içinde varlık göstermesi milliyetçi duyguların kabarmasına neden olacaktır." Intelligence Newsletter ardından Türk gizli ordusu kontrgerillanın Özel Harp Dairesi tarafından idare edildiğini ve beş daldan oluştuğunu belirtiyordu: "Sorgulama ve psikolojik savaş tekniklerini de kapsayan Eğitim Kurulu, 1984'ten bu yana Kürtler' e karşı yürütülen operasyonlarda uzmanlaşan Özel Birim, Kıbns'taki operasyonlan yürüten Özel Seksiyon, Üçüncü Büro olarak da anılan Koordinasyon Kurulu ve İdari Böıüm.
CIA tarafından finanse edilen Özel Harp Dairesi 'nin Soğuk Savaş süresince bir kaç kez ismi değiştirilmiş olsa da; liderlerinin direktifleri doğrultusunda sayısız operasyon düzenlemekten ve gizli düzensiz harp yürütmekten ibaret görev ve stratejileri değişmedi. Klasik tarz gerginlik yaratma operasyonlarından biri, Türk gizli askerlerinin, 6 Eylül 1955'te Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atmasıydı.Türk gölge ajanlar kanıt bırakmaksızın gerçekleştirdikleri eylemin ardından suçu Yunan polisinin üzerine attılar . Yanlış yönlendirme operasyonu işe yaradı; Türk hükümeti ve basını, saldırıdan Yunanlılar'ı sorumlu tuttu.
Dip notlar:
"Doğan Bayazıt ve Kemal Yılmaz 3 Aralık 1990'da yapılan basın toplantısında Özel Harp Dairesi'nin beş birimini
a) Karargah,
b) Öğretim-Eğitim Grubu,
c) Özel Kuvvetler,
d) Özel Hava Grubu,
e) Bölge Başkanlıkları olarak tanımlamaktadır. Özel TİM, Özel Kuvvetler'in alt birimi olarak gösterilmekte, Bölge Başkanlıklan 'nın alt birimleri ise savaşta teşkil edilecek unsurlar, gerilla,yeraltı, kurtarma kaçırma olarak tanımlanmaktaydı.
Özel Harp Dairesi ve kontrgerillasının resmi görevi şöyle ifade ediliyordu:
"Komünist işgal ya da ayaklanma durumunda, işgale son vermek için gerilla yöntemlerini ve mümkün olan tüm yeraltı faaliyetlerini kullanmak." Ancak gölge görevler, yurtiçi kontrol ve yanıltma operasyonlarıyla o kadar içe geçti ki; kontrgerillaları teröristlerden ayırt etmek giderek zorlaşmaya başladı. CIA ve Adnan Menderes hükümeti arasında 1959'da imzalanan askeri bir anlaşmada gizli ordun yurtiçi görevi ifade edilirken, gizli askerlerin "rejime karşı iç ayaklanma durumunda da" harekete geçirileceği belirtiliyordu.
CIA ordusu gerçekten askeri bir darbeyi engellemek için mi oluşturulmuştu?
Böyleyse bile, başarıdan hayli uzak bir yapılanma olduğu kesin. Çünkü Türkiye, 27 Mayıs 1960'da askeri bir darbe yaşadı; CIA liyezon askeri Kurmay Albay Türkeş'in de aralarında bulunduğu 38 asker hükümeti alaşagı edip Başbakan Adnan Menderes'i tutukladı. Gizli savaş uzmanı Selahattin Çelik, Türk ordusunun Özel Harp Dairesi' 'gizli duvarları arkasından seçilmiş hükümetlere defalarca müdahale ettiğini belirterek, ÖHD'nin Türk demokrasisini korumak için oluşturulmuş bir birim olmaktan çok, Türk demokrasisinin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit olduğunu söylemektedir.Türk ordusu generalleri, çok gizli Özel Harp Dairesi komutanlığına getirilmeden önce, kural olarak resmen "emekli" ilan ediliyordu; böylelikle gizli komutanlık görevini görünmezlik zırhı altında sürdürebiliyorlardı Çelik, "Özel Harp Dairesi'nin en önemli faaliyetleri, üç askeri darbeydi" yorumunda bulunuyor.
Birleşik Devletler'in, 1960 darbesindeki rolünün tam olarak ne olduğu net olmamakla birlikte, bugüne kadar elde edilen kanıtlar Beyaz Saray'ın darbeyi hoşgörüyle karşıladığını çünkü Türkiye'nin NATO üyeliğinin tehlikeye atılmayacağı konusunda kendisine daha önce garanti verildiği gösteriyor. Fikret Aslan ve Kemal Bozay pantürkizm hareketi analizlerinde "Birleşik Devletler askeri darbeden haberdar olduğu ve özel ikili anlaşmalar gereği, yasal olarak müdahale hakkı bulunduğu halde, hiçbir şey yapmadı" notunu düşüyorlar. "Darbecilerin çoğunun, Birleşik Devletler'e ve NATO'ya karşı olmadığını biliyorlardı." Darbeden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Orgeneral Cemal Gürsel yönetimindeki Türk darbeciler sözlerini tuttular; darbe sabahı, Kurmay Albay Alpaslan Türkeş'in Türk Silahlı Kuvvetleri adına Ankara Radyosu'ndan yaptığı açıklama şu sözlerle bitiyordu:
Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO'ya inanıyoruz ve bağlıyız CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız
Bugün 389 ziyaretçi (536 klik) kişi buradaydı.