AHMET ÜNAL
nesimi
DİVAN ŞAİRİ NESÎMÎ
Hurufîliğin bütün görüşlerini şiirlerinde yansıtan Nesimî’ye göre insanın özü, ruh değil maddedir. Ruh, maddenin bir niteliği, anlamı durumundadır. İnsan varlığının özünü kuran sestir. Ses, insanda söz olarak gerçekleşir. Söz ise harflerden kuruludur. İnsan, Tanrı’dır. İnsanın dışında bir Tanrı yoktur. Bu yüzden, kendini bilen, varlığının özünü kavrayan her insanın derin coşkunluk içinde “Ben Tanrı’yım” anlamına gelen “enelhak” demesi gerekir. Kuran’ın bütün harfleri insanda görünür. İnsan, konuşan bir Kur’an’dır; tasavvuf diliyle Kur’an-ı Nâtık’tır. Bir Tanrı olan insan, sürekli bir anlam gelişimi içindedir. Kendini bilen ve varlığının derinliğinde saklı sırları, olgunlukları kavrayan bir insan için en yüce ibadet, kendine tapmaktır; özünün sonsuzluğundaki anlama saygı göstermektir.
Nesimî’nin Türkçe ve Farsça şiirleri vardır. Azerî lehçesiyle yazdığı şiirlerinde dünya görüşünü yansıtmış, yalın dili, anlatım özellikleri ve getirdiği tekniklerle kendisinden sonra gelen şairlere örnek olmuştur. Tasavvufa bağlı en yoğun düşünceleri, coşkun bir lirizm içinde vermesi, Azerî lehçesinin sınırlarını aşarak, geniş etkinlik kazanmasına yol açar. Düşüncelerinden ödün vermeyen inanç adamı kişiliği, halk arasında destan kahramanları gibi yaşatılmıştır.
Hurufî inançlarını yansıtan ve vahdet-i vücud düşüncesine bağlı şiirleri nedeniyle Bektaşî ve Alevî şairlerince benimsenmiş, bu nedenle “yedi ulu” dedikleri Fuzulî, Hatayî, Pir Sultan, Viranî, Yeminî ve Kul Himmet arasına katılarak anılır olmuştur. Başta Fuzulî olmak üzere tasavvufî konuları işleyen birçok Türk ve İran şairini de etkileyen Nesimî’nin Türkçe ve Farsça iki Dîvân’ı vardır. Bunlardan Türkçe olanı, 1844, 1869 ve 1881 yıllarında basılmış olup Fuzulî’ninkinden sonra, yurdumuzda en çok basımı yapılan Dîvân’dır. 1976’da bazı Farsça şiirlerinin yer aldığı Türkçe Dîvân’ının yeni harflerle basımı yapılmıştır. Ayrıca, Nesimî’ye ait olduğu ileri sürülen Mukaddimetü’l-Hakayik adlı, Hurufîliğe dair bir eserinden söz edilmektedir. Bütün şiirleri 3 cilt hâlinde Bakû’de (1973), Kemal Edip Kürkçüoğlu ise şairin 145 şiirini 1973 yılında; Hüseyin Ayan da 1990’da Dîvân’ının tümünü yayımlamıştır.
GAZEL
Şol şemi gör ki nârına pervâneyem yine Baş oynamakda gör nice merdâneyem yine Ateşine pervaneyim yine şu muma bak ve gör. Mertce nasıl kendimi feda ediyorum gör.
Sâkî lebinden esrümişem şol kadehden uş Mestâne gözlerün gibi mestâneyem yine Sakinin dudağından sarhoş olmuşum, işte o kadehten, Baygın bakışlı gözlerin gibi baygınım yine.
'Kalü bela'da kûy-i harâbât idi yirüm Şol ma'niden mücâvir-i meyhâneyem yine “Kalu bela”da yerim meyhane köşesi idi, Bu nedenle meyhaneye komşuyum yine.
Bezm-i ezelde hem-nefesüm gerçi câm idi Şükr iderüm ki hem-dem-i peymâneyem yine Gerçi, ezel meclisinde arkadaşım kadeh idi, Şükürler olsun ki, şarap bardağının dostuyum yine.
İy bilmeyen bu cân-ı azîzün hakîkatin Cânı bilene sor ki ne cânâneyem yine Bu sevgili canın gerçeğini bilmeyene, Nasıl bir sevgiliyim, canı bilene sor yine.
Işkunda iy cemâl ile efsâne fi'l-mesel Halkun dilinde gör ki ne efsâneyem yine Efsane olmuş ey güzel, senin aşkından, Halkın dilinde gör ki ne efsaneyim yine.
Endîşenün imâretini kılmışam harâb Şol genc-i bî-nihâyete vîrâneyem yine Düşüncenin sağlam yapısını harap etmişim. O bitmeyen definede viraneyim yine.
Yâ Rab ne sihr ider şu perî-şekl ü şîve kim Zencîr-i ca'd-ı zülfine dîvâneyem yine Ey Tanrım, şu peri benzeri işveli güzel nasıl bir büyü yaptı? Kıvırcık zülfünün zincirine vurulmuşum yine.
İy gevherün bahâsını mikdârını bilen Asdâf içinde gör ki ne dür-dâneyem yine Ey cevherin pahasını ve değerini bilen, Sedefler içinde, gör ki, nasıl bir inci tanesiyim yine.
Yüzünde iy sanem göreli zülf ü hâlüni Dâm-ı belâda dâne gibi dâneyem yine Ey güzel, yüzünün zülüflü halini göreli, Bela tuzağına duşmuş bir yem tanesi gibiyim yine.
Keşf eyledi Nesîmî dehânun rumûzunı Miftah-ı gayba gör ki ne dendâneyem yine Nesimi, ağzının rumuzunu keşfetti,
TUYUĞ
Dalmışam şol bahre kim pâyânı yoh Batmışam şol gence kim husrânı yoh Bulmuşam şol bedri kim noksânı yoh Girmişem şol şehre kim vîrânı yoh
Ucu bucağı olmayan bir denize dalmışım. Ziyana uğramayacak bir hazineye dalmışım. Eksiği olmayan bir ay (ay yüzlü sevgili) bulmuşum. Yıkılmayacak bir şehre girmişim.
Subh-dem dildârumi gördüm otağından gelür Eyle sandum hûrdur firdevs bağından gelür Sabahleyin sevgilimi gördüm otağından gelir. Öyle sandım ki huridir cennet bağından gelir.
Yâ meger nûr-i tecellidür iyan oldı yakin Ay ile gün tal’atı gül-gun yanağından gelür Yok, görünüş alanına çıkan bir nurdur; belirdi açıkça. Ay ile güneşin parlaklığı, gül renkli yanağından gelir.
Çeşme-i hayvân hacildür lebleründen dâyimâ Âb-ı kevser şerbeti şirin dudağından gelür Dirilik suyunun çeşmesi dudaklarından utanır boyuna. Cennetin şerbeti tatlı dudağından gelir.
Zülfinin çinile çün kimdem urur müşk-i Hıta Ru-siyeh bilmez hata her dem dimağından gelür Zülfünün kıvrımıyla Çin miski boy ölçüşmeye kalkar. O kara yüzlü bilmez ki yanlışlık kendi özünden gelir.
Şaha kadd-ü kametün her serv görse der-çemen Egilür secde ider ditrer budağından gelür Ey sevgili, çemende boyunu posunu gören her servi, Eğilir secde eder sana, titrer, budağından olur.
Dilberâ sen hüsnüne men’eyleme men âşıkı Hande kim bir gül biter bülbül karağından gelür Ey güzel, güzelliğine kapılmamı yasaklama bana, Nerde bir gül bitse, bülbül oraya ılgara gelir.
Ey Nesimî ruh-perver geldi yârinden nesim İsa’nın enfâsidür yârin dudağından gelür Ey Nesimi, sabah yeli cana can katarak geldi sevgiliden. İsa’nın soluğudur, sevgilinin dudağından gelir.
Sessüz ne yisem gussa vü gam derd ile kandur Gel gel dudağun şerbetine cânumı kandur Sensiz ne yesem tasa ve gam, dert ile kandır; Gel, gel dudağının şerbetine canımı kandır.
Vaslundan ırağ eyleyeli cânumı takdîr İşüm dün ü gün âh ile feryâd u figandur Kavuşma özleminden uzaklaştırdığından beri canımı ilahi takdir, İşim, gece ve gündüz ah ile ağlamak ve inlemektir.
İy serv-i revan başuma lutf eyle kadem bas Gör kim nice aynumda iki çeşme revandur Ey servi boylu sevgili, lütfedip başıma ayak bas, Gör ki iki çeşme gözümden nasıl akmaktadır.
Vaslun dilerem cân u cihân olmasa gam yoh Âşıklaruna vasl-ı ruhun cân u cihandur Kavuşmayı dilerim sana, can da cihan da olmasa gam yok; Yanağına kavuşmak, aşıklarına hem can hem de cihandır.
Bürka’ götür iy şems ü kamer çihrelü halkı Pervâne kimi şem’-i ruhun nârına yandur Peçeni kaldır ey güneş ve ay yüzlü, halkı, yanağının mumunun ateşine pervane gibi yak.
İy hırka giyen yol urucı zâhid-i zerrâk Şirkünden arın hırkanı gel vahdete bandur Ey hırka giyip yol kesen ikiyüzlü sofu, İkilikten arın, hırkanı gel birliğe daldır.
Zülfünle ruhun her nice kim Mushaf’a bahdum Gördüm ikinün sûreleri Nûr u Duhan’dur Saçın ile yanağın için ne zaman Kur’an’a baktımsa, Gördüm ki bu ikisinin sureleri Nur ve Duhan’dır.
Tahkîka iren tâifeye hergiz ulaşmaz Teşkikle kalanun işi taklîd ü gümandur Gerçeğe varan kişilere asla ulaşamaz; Şüphe (içinde) kalanın işi, taklit ve zandır.
Yalancı münâfıkdur anun yohdur imânı İy gâfil uyan gönlüni gafletden uyandur Yalancı ve münafık olanın imanı yoktur; Ey gafil uyan, gönlünü gafletten uyandır.
İy âşıka kâfir diyen îmâna gel utan Kâfir dime âşıklara neyçün ki yalandur Ey aşıka kafir diyen, imana gel utan; Kafir deme aşıklara, çünkü yalandır.
Işkunda Nesîmî olalı halka melâmet Meşhûr-ı cihân oldı vü âlemde ıyandur Nesimi, aşkın yüzünden halk tarafından kınandığından beri, Dünyaca ünlü olduğu herkesçe açıkça bilinmektedir. |