AHMET ÜNAL
gulsehri
GÜLŞEHRİ'NİN HAYATI, EDEBÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
Gerçekte XIII. ve XIV. yüzyıla edebî faaliyetler açısından baktığımız zaman bazı bölge ve şehirlerin kültür faaliyetleri açısından öne çıktığını görürüz. Bunlardan Konya’da Mevlâna sayesinde Farsça eserlerin verildiğini belirtmemiz gerekir. Yine bu devrin büyüklerinden Hacı Bektaş-ı Veli Hacıbektaş’ta, eski adı ile anarsak Suluca Karahöyük’te eserlerini Arapça yazmıştır. Fakat Türkçe büyük eserler vermek açısından Kırşehir’in önemli bir yeri vardır. Anadolu’da başlayan Türk edebiyatının öncüleri Kırşehir’den çıkar. Kısaca belirtmek gerekirse Kırşehir Türk yazı dilinin merkezi durumundadır. Menkıbelerin Yunus Emre’yi Hacı Bektaş dergâhına gittiğini haber vermesine bakarsak, bu büyük şairin bile o bölgenin havasını teneffüs ettiğini söylemek gerekir. Gülşehrî XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Bu itibarla Yunus Emre (1241?-1320) ve Sultan Veled (1226-1312) ile paralellik gösteren bir hayatı vardır. Hatta o da Yunus gibi ilk gençlik yıllarını Mevlânâ meclislerinde geçirmiş olabilir. Eser verme açısından ise, daha ziyade, Sultan Veled’e benzer. Çünki Sultan Veled de Farsça yazdığı gibi, yer yer Türkçe manzumeler de kaleme almıştır.1 Gülşehrî de işe Farsça eserle başlamıştır. İlk eseri olan Feleknâme böyle bir eserdir. Böyle olmasına rağmen bu şairlerin hayatları hakkında bilinenler pek azdır. Hemen hepsinin hayatı menkıbeler içinden gelir. Gülşehri de öyledir. 1250 yıllarında doğmuştur. Ancak hayatı hakkında bilinenler pek azdır. O adını bile söylemez. Yalnız Felek-nâme ve Mantıku’t-tayr adlı eserlerinde kendisini hep Gülşehri adı ile verir. Gülşehri’nin asıl adı üzerinde de ihtilaf olmuştur. Mantıku’t-tayr nüshalarından Halis Efendi nüshası diye anılan nüshada, daha eserin yazımına geçmeden, Ahmed-i Gülşehrî adı ile karşılaşırız. Bu nüshanın başında yer alan iki satırlık kırmızı yazıda: Kitab-ı Mantıku’t-tayr min kelâmi şeyhi’l-muhakkıkîn mürşidi’t-tâlibîn el-âlim, el-fâzıl eş-şeyh Ahmedü’l-Gülşehrî denilmektedir. Ancak Mantıku’t-tayr’ındaki bazı beyitlerden3 şairin adının Süleyman olduğu anlaşılmaktadır. Gülşehri’nin hayatı hakkında bildiklerimiz pek azdır. Felek-nâme ve Mantıku’t-tayr adlı eserlerinde bazı bilgiler var ise de bunlar açık ve belirgin değildir. Ömrünü Kırşehir’de geçirdiği ve tekke sahibi bir şeyh olduğu bilinmektedir. O devirde Gazan Han’ın (ö. 1303) medrese ve mescit gibi yerlere dokunmadığı, bunların yıkılmaması için emirler verdiği, hatta Gülşehri’nin şahsına karşı saygılı olduğunu da belirtmek gerekir.4 Hayatını kendi eserinden takip edersek, şairimiz iyi bir tahsil görmüştür. İslâmî ve edebî bilgiler yanında fen bilimlerine de sahiptir. Zaten kendisini her şeyden önce bir hoca olarak görür. Gülşehri bütün bu ilimleri tahsil etmiştir. Hatta Felek-nâme adlı eserinde belirttiğine göre seyahatlere de çıkmıştır. O bununla ilgili olarak, her köy ve şehri dolaşan biz, başkalarının kitaplarını da gördük demektedir.
Gülşehri’ye bakınca onun Türk edebiyatında mahlas kullanan ve bunun endişesini taşıyan ilk şair olduğunu anlarız. O dünyayı eserleri ile tutan ve ölümsüzlüğe erişen altı kişinin yedincisi olmakla ilgili hikâyesinde; Nizamî, Attar, Mevlâna, Senâyi, Sultan Veled gibi şairlerin eserleri ile yaşadıklarını Sadi ile konuşarak öğrenen Gülşehri, insanı sonsuzluğa taşıyan şeyin eser olduğunu anlayınca eser yazma tarafına yönelir. Sonunda Felek-nâme ve Mantıku’t-tayr adlı eserleri ile şair bu topluluğun yedincisi olur. Böylece huzur bulur. Hatta şair yedinci sırayı gerektiğinde bir başkasına verebileceğini de söyleyerek, devrinin şair ve sanatkârlarını eser yazmaya teşvik eder. Gülşehri, Mesnevi’den beş hikâye almıştır. Mantıku’t-tayr’ında bu hikâyeleri ele alırken önce sanatkârane bir tasvir ile hikâyeye girer. Bu durum Mevlâna’da görülmez. Ardından hikâyeleri tercüme eder ve bunların şerhini de yapar. Gülşehri’yi bu açıdan değerlendirirsek, şairin Türk edebiyatında Mesnevî hikâyelerinin ilk tercüme ve şerh edicisi olduğu ortaya çıkar. Gülşehri eserinde hayvan hikâyelerine yer veren ilk şairimizdir. Yine bu açıdan ele alınınca Türk fabl edebiyatının Anadolu’daki ilk şair ve yazarının da Gülşehri olduğu görülür. Fakat Gülşehri’de en önde gelen husus Türkçeye verdiği önemdir. İlk eserini Farsça yazmış ve ilk kalem denemelerini bu dille yapmış olan şairde Türkçe şuuru gitgide önem kazanmıştır. Bu sebeple Mantıku’t-tayr adlı eserini Türkçe yazmıştır. Böylece Anadolu’da Türkçecilik cereyanını başlatan ve Türkçeye, hiç bırakmamak kaydıyla, sahip çıkan ilk şair de Gülşehri olmuştur. Bu fikir daha sonra Âşık Paşa ve muakkipleri ile devam etmiştir.7 Gülşehri sanatı ve dilinin tatlılığı ile övünür ve hikâye yazmaktan bıkmadığını da belirtir. Bir hikâyeyi bitirip bir başka hikâyeye başlaması şairin sanata ve edebiyata olan düşkünlüğünün de bir göstergesidir. Gülşehri, ayrıca kendi bünyemize yönelir. Cemiyetin meseleleri ile de ilgilenir. Devrinin ahilik anlayışını tenkit eder ve ahi olmanın şartlarını Fütüvvet-nâme’yi okumaya ve onunla amel etmeye bağlar. Gülşehri şekilci değildir. Anlam ve hikmet tarafında yer alan üstün zevk sahibi bir şairdir. Onun tabiatı algılama ve tasvir gücü büyüktür. Belki sanatının kudreti de büyük ölçüde buradan gelmektedir. Gülşehri’nin çekici bir anlatımı vardır. Özellikle nitelemeleri ve tasvirleri ile dikkat çeker. Ayrıca sorulu cevaplı bir ifade, üslubunun temelini oluşturur.
B. ESERLERİ Felek-nâme Gülşehri, Mantıku’t-tayr’ında eserlerinden de bahs eder. Felek-nâme bunların başında gelir. Gülşehri Felek-nâme’yi 1301 yılında Gazan han adına yazmıştır Gülşehri astronomi ilmine değer verilen bir zamanda yaşamıştır. Bu sebeple Felek-nâme sözü içine astronomiyi de almaktadır. Mantıku’t-tayr Gülşehri’nin en büyük ve en önemli eseri Mantıku’t-tayr’ıdır. Gülşehri bu eserini ilk eseri olan Farsça yazdığı Felek-nâme’den 16 sene sonra kaleme almıştır. Mantıku’t-tayr’ı Türkçeye ilk tercüme eden Gülşehri olmuştur. Gülşehri eserini 1317 yılında yazmıştır. Gülşehri, Mantıku’t-tayr adlı eserini, Attar’ın aynı adı taşıyan eserinden aynen tercüme etmemiş, çeşitli eserlerden aldığı hikâyelerle birlikte 59 bölüm eklemiş, Attar’ın anlattığı bir çok hikâyeyi eserine almamıştır. Böylece eserdeki asıl fikri işleyerek yeni telîfî ve özgün bir eser ortaya koymuştur. Nüshalar açısından Mantıku’t-tayr’ı değerlendirecek olursak, eserin bilinen altı nüshası vardır. Bunlar: 1. İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi nu. 236 2. İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi nu. 1360 3. Türk Dil Kurumu Kitaplığı Nu. A/120 4. Türk Dil Kurumu Kitaplığı nu. B/6 5. Agâh Sırrı Levend TDK yayınları, sayı: 166, Ankara 157 6. Süleymaniye Kütüphanesi Fatih, nu. 2557 nüshalarıdır. Aruz-ı Gülşehri Gülşehri’nin aruz kalıplarının terkip ve teşkilini anlattığı 16 varak tutarında küçük bir risâlesidir. Bu küçük eserin tek nüshası Millet Kütüphanesi Farsça Yazmalar kısmında 517 numarada kayıtlıdır. Kudûrî Tercümesi Gülşehri’nin böyle bir eser yazdığını Mantıku’t-tayr’ından öğrenmekteyiz. Bu eser henüz ele geçmemiştir. Şiirler Gülşehri’nin bu eserlerinden başka olarak şiirleri de vardır. Bazıları yayınlanmış olan bu şiirler nazire mecmualarında yer almıştır. Kerâmâlt-ı Ahı Evran Fütüvvet ehli olan Ahı Evran’dan ve onun cömertliğinden bahseden küçük bir eserdir. 167 beyit olan bu mesnevinin Gülşehri’nin olduğunda şüpheler vardır. Şairimiz Ahı Evran’dan çok, Mevlâna’ya bağlılık gösterir. Şairimiz Ahı Evran’ı hiçbir eserinde zikr etmez. Bazı kaynaklar şairi Ahı Evran’ın halifesi olarak zikretmişlerdir. Eseri bu açıdan inceleyen Levend, bu eserin Gülşehri’nin olamayacağını bildirmekte ve bu fikri ihtiyatla karşılamaktadır. |