AHMET ÜNAL
ezoterizmzaferi3
EZOTERİZMİN ZAFERİ (HÜMANİZM VE RÖNESANS) 3
İtalyan birliğini sağlayan ve iktidarı ellerine alan Masonlar, başta laik bir devlet sistemi olmak üzere birçok alanda Masonik inançları yaşama uyguladılar. Örneğin, ilk demokratik ceza kanunu olarak kabul edilen İtalyan Ceza Kanunu'nu hazırlayan Zanardelli bir Masondu ve hayata geçirdiği kanun birçok Masonik ilkeyi kapsıyordu. Zanardelli, bu kanunla dinler arasında hiçbir ayrım gözetmeyerek, din özgürlüğünü kabul etmesinin yanısıra, bu özgürlüğe karşı çıkacakların da cezalandırılmalarını öngörmüştür. Amerika Birleşik Devletleri'nde Masonluk, kuruluş gününden itibaren etkili olmuştur. Bağımsızlık için mücadele eden liderlerin ve Amerika anayasasına imza atanların neredeyse tamamı Masondur.
Bugüne kadar işbaşına gelen Başkanların büyük çoğunluğu da Masondur ve Mason olmak büyük bir onur ve sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Bu ülkede halen, her eyalette birer tane olmak üzere 50 Büyük Loca ve 4 milyona yakın Mason bulunmaktadır. Masonluk Amerika'da o denli yaygındır ki, Iowa eyaletinde bir kentin adı dahi "Mason City" dir. Bu ülkeyle ilgili bir diğer ilginç Masonik bilgi de, astronot Edvvin Aldrin'in Ay'a bir Masonik plaket yerleştirmiş olmasıdır. Aldrin 1969 yılında, Masonluğun evrenselliğinin sembolü olarak, Teksas Büyük Locası tarafından hazırlanmış ve Ay'ın, bu locanın Juridiksiyonu içine alındığını belirten bir levhayı dünyanın uydusuna bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da Masonlar oldukça önemli rol oynamışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ilk Mason locasının kuruluş yılı'olarak 1738 tarihi verilmektedir. Bu tarihten, ilk ulusal Yüksek Şura'nın kuruluş yılı olan 1909'a kadar Osmanlı topraklarında yabancı Büyük Loca veya Yüksek Şura'lara bağlı 23 locanın çeşitli dönemlerde faaliyette bulundukları bilinmektedir. Yabancı obediyanslara bağlı bu localarda, başta Sultan 5. Murat olmak üzere, şehzade Nurettin ve Kemalettin efendiler, Namık Kemal, Mithat Paşa, Fuat Paşa, Talat Paşa, Ahmet Vefik Paşa gibi ünlü kişiler ve sadrazamlar Masonluğa katılmışlardır (12). Başta Mithat Paşa olmak üzere bu kişilerin yoğun çabaları sonucunda 1876'da Meşruti idare kurulmuştur. Ancak Sultan Abdülhamit, iki yıl sonra, 1878 yılında meclisi feshederek Meşrutiyeti yürürlülükten kaldırmış, önde gelen liderlerini, bu arada Mason ileri gelenlerini sürgün etmiştir.
Padişahın mutlak egemenliğine karşı çıkan aydınlar, 1899 yılından itibaren yurt içinde ve yurt dışında örgütlenerek, Jön Türkler adı altında muhalefete başladılar. Masonların gücünü arkasına alarak tahta çıkmış olan Abdülhamit, tüm yetkileri eline almasının hemen ardından tam bir Mason düşmanı kesildi. Masonları dinsizlik ve Tanrıtanımazlıkla suçlama konusunda Katolik kilisesi ile özdeşleşen Abdülhamit yine de yönetimi süresinde Mason localarının faaliyet göstermelerine ses çıkartmadı. Bunda iki neden etken olmuştu.
Öncelikle Sultan Abdülhamit çok kuşkucu ve kurnaz bir kişiliğe sahipti ve Mason localarını kapatması halinde tüm Masonların yeraltına çekilerek, kendisi aleyhinde daha yoğun çaba harcayabileceklerini hesaplamıştı. Bunun yerine locaların açık kalmasını ve hafiyeleri vasıtasıyla sürekli denetim altında olmalarını sağladı. Abdülhamit'in bu yöntemi özellikle istanbul'da son derece etkili oldu ve İstanbul Masonları istibdat dönemi boyunca hiçbir varlık gösteremediler. İkincil olarak Osmanlı yönetimi ekonomik açıdan dışa tamamiyle bağımlı hale gelmişti. Abdülhamit, Mason localarını kapatması halinde, yabancı ülkeler Masonlarının büyük baskıları altında kalabileceğini, bunun da alınacak ekonomik yardımları etkileyeceğini hesaplamıştı (13).
İstanbul Masonlarının pasifliğine karşın, Balkan yarımadasında ve özellikle de Makedonya'da Mason locaları son derece etkili bir konumdaydılar.
Balkanlardaki karışık durum ve ulusal nitelikli ayaklanmalar nedeniyle Sultan'ın hükmü Makedonya'da geçmiyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında Makedonya'da biraraya gelen Jön Türkler, Fransız devrimcileri ve İtalyan birlikçi eri örnek alarak, toplantılarını Mason localarında yapmayı, gizliliklerinin korunması açısından daha uygun buldular. İttihat ve Terakki'nini öngördüğü program ile Masonik ilkeler arasında bir noktaya kadar uyum olması, birleşmeyi daha kolaylaştırdı. İttihat Terakki'nin önde gelenleri, başta Talat Paşa olmak üzere localarda örgütlendiler ve yönetime karşı yürütecekleri stratejiyi saptadılar (14).
ittihat ve Terakki liderlerinin en yoğun biçimde üyesi oldukları loca, Selanik'te çalışmakta olan, İtalyan Obediyansına bağlı Makedonya Rizorta (Yeniden Doğan Makedonya) locasıydı. Kurucusu, Voltarie'ci, özgür düşünceli bir Yahudi olan Baruh Kohen'di. Yahudiler, diğer Balkan milletlerinin aksine, Osmanlı uyruğunda kalmayı kendi çıkarları açısından daha uygun buldukları için, Türk aydınları ile birlikte çalışıyorlardı. Bu nedenle de, Makedonya Rizorta locasında İttihat Terakki üyelerinin yanısıra, çok sayıda Yahudi de vardı.
Yahudi Masonların İttihat Terakki'cilerle bu denli yakın olmaları, dinci çevrelerin tepkisine yol açtı ve Masonluğun Yahudi amaçlarına hizmet etmekte olduğu gibi ciddiyetten uzak bir iddia öne sürüldü. Musevi dininde kullanılan bazı sembollerin, aynı kökenden alınmış olması sebebiyle Masonlukta'da kullanılıyor olması, bu çevreler için yeterli bir kanıttı.
Böylece, İslamiyet'in Sünni kolu ile Hristiyan Katolikleri Masonluğu suçlama kampanyasında aynı noktaya gelmiş oldular.
Osmanlı Masonları ile, Batıni doktrinlerin bir diğer savunucusu olan Bektaşiler arasında Abdülhamit döneminde gözle görülür bir dayanışma vardı. Selanik'teki Masonlar toplantıları için Bektaşi tekkelerinden yararlanırlarken, Tevfik Bey gibi bir Bektaşi Babası da Masonluğu katılarak, iki örgüt arasındaki iletişimi sağladı (15).
İttihat ve Terakki, ordu subayları arasında hızla yaygınlaştı. İttihatçılarla yakın temas içinde olan Mustafa Kemal'in de Selanik'te bir Mason locasına katılmış olduğu bilinmekte, ancak devamsızlık nedeniyle bir süre sonra üyelikten çıktığı sanılmaktadır. İttihat Terakki'nin yoğun çabaları neticesinde Sultan Abdülhamit, 1908 yılında Meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kaldı. Cemiyet, aynı yıl yapılan seçimlerde mecliste büyük çoğunluğu sağladı. Buna karşılık dinciler bir yıl sonra, 1909'da İstanbul'da bir ayaklanma başlattılar. Ayaklanmayı bastırmak için Selanik Hareket Ordusu birlikleri İstanbul'a girdi ve dinci çevrelerle sıkı ilişkide bulunan Abdülhamit tahttan indirildi. Bu arada, aynı yıl ilk ulusal Mason Yüksek Şurası kuruldu ve ülkedeki bütün localar bu Yüksek Şura'ya bağlandı (16).
1. Dünya Savaşı sonrasında imparatorluğun dağılma süreci içerisinde Mustafa Kemal Paşa tarafından başlatılan Kurtuluş savaşında İttihat Terakkicilerin, cemiyet olarak önemli bir fonksiyonları olmadı. Ancak, savaşın başındaki Kuvayı Milliyeci lider kadro, İttihat Terakki ve Mason ocaklarında yetişmiş kişilerdi ve aynı inancı paylaşıyorlardı;
Özgürlük.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk Başbakanı Rauf Orbay, yine Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar, General Kazım Karabekir, General Kazım Özalp, Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreteri Şükrü Kaya, ilk hükümetin İçişleri Bakam General Refet Bele, yine Atatürk dönemi Dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Araş, bir diğer İçişleri bakanı Mehmet Cemil Uybadın, Türkiye'nin ilk Washington Büyükelçisi Muhtar Tahsin ve Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşlarından Milletvekili Cevat Abbas Gürür'ün birer Mason olmaları, Masonik inançların Kurtuluş savaşı ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde ne denli etkin olduğunu göstermektedir. Atatürk ve kadrosu, Rönesans ve Reform neticesinde Hristiyan dünyasında gerçekleştirilen aydınlanmayı bir Müslüman ülkede, Türkiye'de gerçekleştiren ve laik sistemi başarıyla uygulamaya koyan ilk kadro olmuşlardı. Saltanat ve Hilafet kaldırılmış, Türkiye çağdaş uygarlığı ve gerçek demokrasiyi yakalayabilen yegane Müslüman ülke konumuna ulaşmıştır. Masonluk bugün, özgür düşünceye dayalı diğer demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de de laik ve demokratik sistemi korumak için üzerine düşeni yapmaktadır.
Kaynakça l- BAYET Albert - "Dine Karşı Düşünce Tarihi" - Broy Yayınları-İstanbul 1991-Sf. 45 |