AHMET ÜNAL
batidunyasi-ezoterizm3
Dante, insan ruhlarının Tanrıya yaklaştıkça giderek birer ışığa dönüştüklerini ve Tanrıya ulaşınca da, tarifi mümkün olmayan bu İlahi Nur ile birleştiklerini yazmaktadır. Bu ifade tarzı, ruhun yegane hedefinin Tanrıya ulaşmak olduğunu söyleyen Ezoterik öğretinin o dönemdeki anlatımından başka birşey değildir.
Dante'ye göre, Tanrının bünyesinde varolan üçlü ilahi kudret Hristiyan teslisini ve İsa'nın hem insan, hem Tanrı oluşunu izah etmektedir. Allah'ın insanı kendi suretinde yaratmış olmasını insanın Tanrısallığına bağlayan Dante, Ezoterik sırlar için Cehennem bölümünde şöyle yazar: "Siz ki, sağlıklı bir akla sahipsiniz. Şu tuhaf mısraların arasında saklanan doktrini kavrayınız"...
Bu noktada şunu da ifade etmek gerekir; Dante, yaşadığı dönemde aydınlar arasında çok yaygın olan "Fedeli D'amore" (Aşk Dostları) edebi akımına da mensuptur. Ezoterik içerikli bu akım, diğer benzeri örgütler gibi, başkalarınca anlaşılamayacak gizli bir dile sahipti.
Dante, İlahi Komedi'sinde hakikati aramaktadır. Bunun için üç seyahat yapar. İlk seyahati Cehennemedir ve büyük engellerle doludur. İkinci seyahat, yani Araf seyahati daha kolay ve ümit doludur. Üçüncü seyahat yani Cennet ise, müzik, dans ve ışık eşliğinde yapılan bir seyahattir. Bu seyahatler sırasında Dante'ye Virgil (Akıl), Beatris (Güzellik) ve Sen Bernar'ın simgelediği İlahi İrade (Kuvvet) rehberlik etmektedir. Seyahatlerinin sonunda Dante İlahi Nura, yani Tanrısal Hakikate kavuşmaktadır.
Dante, düşüncelerini şöyle dile getirmektedir.: "Beni meydana getiren ilahi kudret, en yüce akıl, hikmet ve ilk aşktır"...
Dante'nin gördüğü İlahi Nur bir üçgen şeklindedir. Diğer bir deyişle o, Nurlu Deltayı görmüştür. Deltanın ortasında Dante'nin kendi yansıması, yani insan durmaktadır. İnsan Tanrının bir parçasıdır ve Tanrı insanın içindedir. İnsan kendisini yeterince araştırırsa, içindeki vasıfları geliştirirse, bünyesinde varolan sırlara erecek ve aradığı hakikatin kendisinde bulunduğunu anlayacaktır.
Fransa katliamından sonra Templierler'in sağ kurtulan üyelerinin Mason localarına dahil olmalarına karşın, Papalık Masonluğa uzunca bir süre için dokunmadı. Onlara tanınan imtiyazları kaldırmadı çünkü, Hristiyan aleminin kilise ve katedral yapan insanlara ihtiyacı vardı. Masonlar, inşaat yapımı sırlarını büyük bir titizlikle korumuşlardı ve bu sır saklama gelenekleri varlıklarının idamesi için de gerçek sebep oldu. Gildeler'in dağılması da Masonların yaşamaları için bir başka nedendi. Duvarcı ustaları, yaptıkları işin devamlı gezmelerini gerektiren türden bir iş olması nedeniyle herzaman özgür olmuşlardı. Bu gelenek binlerce yıldan bu yana süregelmekteydi ve onların bu özgürce dolaşabilme ve örgütlenme avantajları sayesinde birçok fikir akımı, Masonlar ile tüm Avrupa'ya yayıldı. Bu nedenle örgütün adı "Free Masons" (Hür Duvarcılar) örgütü idi (8).
Templierler'in etkisi sayesinde örgütlenmelerini, İsmaili zanaatkar örgütü Fütüvve'leri örnek alarak gerçekleştiren Mason locaları, sadece birer inşaatçı birliği değil, felsefi konuların da işlendiği birer eğitim ocağı durumundaydılar. Bu vasıfları, Şövalyelerin ve Gilde mensuplarının aralarına dahil olması ile daha da güçlendi. Simya bilmi hakkında ilk bilgilerini, bu bilgileri İsmaililer'den almış olan Templierler vasıtasıyla elde eden Masonlar, Kabbala ile de ilişkideydiler. Kabbala okulu mensupları ile kurulan ilişki sonucu Masonlar arasında Simya oldukça ön plana çıktı. Templierler'in dağılmasından sonra Masonluk, Avrupa'da örgütü bulunan yegane kuruluş olarak kaldı. Masonlar'ın o sırada, tüm Avrupa ülkelerinde yaklaşık 9 bin locasının bulunduğu tahmin edilmektedir. Mason localarının büründüğünü yeni hüviyet, asillerin ve entellektüel çevrenin de dikkatini çekti. Örneğin, 1442 yılında İngiltere kralı 5. Henry ve saraydaki pekçok asil, kardeşlik örgütüne üye oldular.
Localarda metafizik, teoloji ve felsefe konuşuluyordu. Ancak ortaçağ Masonları, öğretileri uyarınca Roma kilisesine oldukça uzak bir mesafedeydiler. Dönemin yoğun dini baskıları, Masonların gerçek inançlarını açıkça ortaya koymalarına engel oluyordu. Esasen duvarcı ustaları, kilise ile en yakın oldukları Gilde'ler döneminde dahi, Papalığın tahakkümü altına girmekten özenle kaçınmışlardı. Ortaçağ Masonları'nın gerçek düşüncelerini ortaya koyabilecekleri yegane yer, kendi yarattıkları eserlerdi. Masonlar eserlerinde daima Batıni semboller kullandılar. En büyük eserleri olan katedraller ve kiliselerde dahi, kendi sembollerinin yamsıra, simya sembollerini kullanmaktan çekinmediler. Hatta biraz daha ileri giderek katedralleri, Papalığın resmi tutumuyla alay edercesine, açık saçık denilebilecek türden heykellerle doldurdular.
Masonlar'ın katedrallerde kullandıkları Simya sembollerine bir örnek olarak "VİTRİOL" kelimesini verebiliriz. Vitriol, Latince'de "Visita İnteriora Tellus Rectifacando İnveniens Occultam La-pidem" kelimelerinin baş harflerinin birleşimi olan bir kelimedir. "Dünyanın merkezini ziyaret et. Orada gizli taşı (Felsefe Taşını) bulacaksın" anlamına gelen bu kelimenin Ezoterik açılımı "her insanın hakikati kendi içinde bulacağı" şeklindedir. Kelime, günümüz Masonluğunca da bir sembol olarak kullanılmaktadır. Masonluğa özgü imkanlar, büyük mimarlar ve taş ustalarının yamsıra, dönemin fizolozoflarının da çok işine yarıyordu. Yol üstündeki Localarda barmabilme, gerektiğinde ödünç para alınarak bir sonraki Locaya yolculuk etme, sağlıkla ilgili her türlü soruna çare bulma gibi imkanlar, o dönem için bulunamayacak nimetlerdir. Yaşlı ve hasta kardeşlere, dul kalan Mason eşlerine yardım eden bir sandığın bulunması, derneğin sosyal yönününün güçlülüğünü ve giderek Hümanizm akımının ortaya çıkmasında nasıl etkin rol oynadığını göstermektedir.
İstanbul'un 1453'de Türkler tarafından alınması ve Bizans İmparatorluğunun son buluşu ile, birçok Bizanlı İtalya'ya göç etti. Göç edenler arasında bilim adamları ve fizolofların yanısıra, Ortodoks Collegia kardeşleri de bulunuyordu. İtalya'daki Mason Localarına katılan bu yeni kardeşler, olayların ivmesinin tırmanmasına neden oldular. Ayrıca, Müsmümanlarm elinde bulunan klasik ticaret yollarına karşı alternatif yolların bulunması, yeni kıtaların keşfi Avrupa'da refahın giderek artmasıyla sonuçlandı. Artan refahla birlikte, insan haklan gibi soyut kavramlar da gündeme geldi. |