AHMET ÜNAL
ezoterizmzaferi2
EZOTERİZMİN ZAFERİ (HÜMANİZM VE RÖNESANS) 2 O dönemde, Masonluğun kökenleri hakkında en önemli konuşma, Şövalye Ramsay tarafından gerçekleştirildi. Bir İskoç soylusu olan ve Stuartlarla birlikte Fransa'ya geçen Ramsay, 1737 yılında Grand Orient'de, Masonluğun geçmişi hakkında aydınlatıcı bir konuşma yaptı. Masonluğun Templierler'e dayandığını ve onların sayesinde kardeşlik örgütünün tüm Avrupa'ya yayılmış olduğunu söyleyen Ramsay, "Tarikatımızın kökleri, Kudüs Sen Jan Şovalyelerindedir. O gün bu gündür localarımız, Sen Jan Locaları adını taşırlar" dedi. Ramsay, ünlü konuşması sırasında, birçok Avrupa ülkesinde gerilemiş olan Masonluğun, Templierler sayesinde İskoçya'da canlılığını korumuş olduğunu da hatırlattı.
Fransız devrimi öncesi Masonluk bu ülkede son derece yaygınlaşmış durumdaydı. Birçok aristokratın yanısıra, burjuva önde gelenleri ve fikir adamları da localara devam etmekteydiler. Localarda yürütülen fikri çalışmalar sayesinde, Masonluğun temel ilkeleri olan insanların özgürlüğü, kardeşliği ve eşitliği, Fransız ihtilalinin de bayrağı haline geldiler. Devrimin fikir babaları Bailly, Talleyrand, Brissot, La Payette, Mirabeau, Condorcet, birer Masondular. Bazı kaynaklar Danton ve Robespier'in de Mason olduklarını savunmaktadır. 1789 ihtilalinde Masonluğun örgüt olarak bir etkinliği görülmediyse de, ihtilalin oluşumu için ana kadrolar dahi localarda hazırlanmıştı (9). Devrimciler, locaların gizliliği içinde biraraya gelerek, ihtilalin alt yapısını oluşturdular.
Ayrıca, localarda yapılan aralıksız laiklik propagandası da, insanları dini her türlü reformu gerçekleştirmeye hazırladı. Nitekim 1793'de, ülkedeki tüm kilise ve tapınakların kapatılması, bütün dini inançların önlenmesi gibi aşırı bir karar dahi alınabildi. Kilise açılmasını isteyenlerin tutuklanması, rahiplerin her türlü kamu görev ve haklarından men edilmesi öngörüldüyse de, Danton ve Robespier'in girişimleri ile bu sert tedbirlerden vaz geçildi. İnanç özgürlüğüne karşı her türlü şiddet hareketinin ve baskının yasaklanması ile yerinildi. 1794'de devrim konvansiyonu devletle kiliseyi ayırdı. Bir yıl sonra, isteyenlerin kiliselerden fayadalanabilmeleri, dileyenlerin de her türlü dini ibadetten uzak yaşayabilmelerini öngören inanç özgürlüğü, kanuna bağlandı.
Fransa'da Katolik kilisesi karşıtı güçlü lobi, devrim sonrasında gelen direktuvarlık dönemi boyunca da etkinliğini sürdürdü. Bu dönemde Jakobinler'in kiliseye ağır bastıkları görüldü. Napolyon'un gelişi ile durum tersine döndü. Katolikler imparatorluk süresince ağırlıklarını hissettirdiler. İmparatorluk sonrasında ise, taraflar arasındaki mücadele, herhangi birisinin kesin üstünlüğü olmaksızın sürüp gitti. Bu arada Mason localarındaki Katoliklerin sayısı giderek afaldı. 1877 yılında Grand Orient, locaların "Evrenin Ulu Mimarı" onuruna çalışmaları zorunluluğunu kaldırdığını açıkladı. Bu karar üzerine İngiltere Büyük Locası, Fransız Grand Orient'i ile tüm ilişkilerini derhal kesti ve bu kuruluşu düzenli olarak tanımadığını dünyaya duyurdu. Böylece Fransız Masonluğu, evrensel Mason topluluğu ile ayrı düşmüş oldu (10).
Fransız Masonluğunun 1877 kararında, 1848 devriminin etkisi büyük olmuştur. 3. Napolyon'un düşüşünden sonra kurulan üçüncü cumhuriyette ülkeyi yönetenlerin büyük çoğunluğu Masondur ve Katolik kilisesinin baskılarından bıkıp usanmış durumdadırlar. Fransa'da basın özgürlüğü Masonlar sayesinde mümkün olur. Victor Hugo, cumhuriyet parlementosunda verdiği ünlü söylevinde tüm gücüyle ruhban sınıfına yüklenir ve, "Yıldızların düşmediğini söylediği için Prinelli'yi dövdürten, kanın vücutta dolaştığını ispatladığı için Harvey'e işkence eden onlardır. Galile'yi, Kristof Colomb'u zindana attıran, Pascal'ı, Monteigne'i, Molier'i din ve ahlak adına afaroz eden onlardır. Fransa'nın üçyüz yıldır yaydığı büyük ışık onları rahatsız ediyor. O ışık akıldan müteşekkildir. Gerçek mümin benim ey rahipler, sizler dinsizsiniz" der.
İşte Fransız Masonları, bu ruh hali içinde, aralarına Deist inançta olanların da katılmasını sağlamak amacıyla, Evrenin Ulu Mimarı'na inanma zaruretini kaldıran bir kararı onaylamışlar ve Ezoterik öğretiye ters düşmüşlerdir.
Tüm bu çabalara karşın Fransa'da ilk öğretimin laikleştirilmesi ancak 1879'da mümkün oldu. Kilise'nin öğretim yapması 1904'de yasaklandı ve devlet ile din işleri de 1905'de ayrılabildi. Nihayet 1907'de de laik yasaların dokunulmazlığı kanuna bağlandı.
İtalya'da Masonluk, Fransa'dakine benzer bir yol izledi. Dante'nin, Boccacio'nun ve diğer Ezoterik doktrin yanlısı düşünürlerin yurdu İtalya'da, sırlar öğretisi, bir geleneksel miras olarak Pisagor'dan bu yana varlığını sürdürüyordu. Ancak, Katolik kilisesinin merkezinin Roma olması dolayısıyla Papalığın yoğun baskıları kendisini en çok İtalya'da hissettirdi. Rönesans'ın beşiği olan bu ülkede 17. yüzyıla gelindiğinde Masonluk neredeyse tamamen silinmiş durumdaydı. Masonluğun canlanışı, Fransa'da olduğu gibi İtalya'da da Stuart hanedanı yandaşlarının bu ülkeye gelmeleri ile başladı. İskoç Ritine bağlı ilk loca bu yüzyılın ikinci yarısı içinde kuruldu. Geleneksel alt yapısı hazır olan Masonluk İtalya'da hızla yayıldı ve Katolik kilisesinin karşısındaki doğal yerini aldı (11).
İtalya üzerinde 1713 yılına kadar süren İspanyol egemenliği Katolik kilisesinin güçlenmesini, Engizisyonun kurumlaşmasını ve Rönesans'ın hızını yitirmesini sağlamıştı. Avusturya ve Fransa hakimiyetlerinin ardından 1814 yılında, Napolyon'un devrilmesi üzerine İtalyan devletleri yeniden ortaya çıktılar. Napoli krallığı, Sardunya krallığı ve Papalık devleti bağımsızlaştı. Ancak Toscana, Parma ve Modena Avusturya'ya bağlı hanedanlar tarafından, Lombardia-Venedik krallığı da doğrudan Avusturya tarafından yönetiliyordu. Trentino, İştira ve Trieste gibi İtalyan toprakları ise, Avusturya İmparatorluğu topraklarına dahil edilmişti.
Avusturya işgaline ve müdahalesine karşı İtalyan aydınlarının kurduğu Carboneria teşkilatı ile, ülkede oldukça güçlenmiş bulunan Masonlar bir ittifak meydana getirdiler ve İtalya'nın birliği ve bağımsızlığı için mücadeleye başladılar. Bu mücadele 1848 yılına kadar sürdü. Papalık, karşımdakilerin özgür düşünceli ve laik olduklarının, kendi emirlerini kesinlikle dinlemeyeceklerinin bilinciyle İtalyan Birliği fikrinin karşısında yer aldı. Papaların en büyük korkusu, egemenlikleri altında bulunan son toprakların da ellerinden gitmesiydi.
Papalığın yoğun baskılarının yanısıra, Avusturya orduları ile yapılan savaşlar neticesinde Carboneria teşkilatı giderek zayıfladı ve 1831 yılında yokoldu. Örgüt mensuplarından hayatta kalanlar, dava arkadaşları olan Masonlara katıldılar ve bundan sonra birlik için kiliseye karşı mücadeleyi tek başına Masonlar verdi.
1848'de Paris'deki Şubat devrimi, yine aynı yıl Viyana'daki Mart devrimi, İtalya'da da ulusal birlik devriminin başlamasına yol açtı. Birlik için savaşlar 1861 yılına kadar devam etti. Bu tarihte, Fransa himayesindeki Roma-Papa devleti toprakları hariç tüm İtalyan devletleri birleştirildi ve İtalya krallığı doğdu.
Garibaldi, Cavour, Emanuel I, Mazzini gibi birlik için savaşan liderler hep Mason'dular. Bu aydınlar, birleşmeye karşı çıkan kilisenin karşısına Masonluk ilkeleri ile çıktılar. 1786'da, Papanın da desteği ile Avusturya kraliçesi Maria Teresa İtalya'da Masonluğu yasaklamaya kalkıştı. Ancak bu ülkede Masonluk geleneğinin temelleri çok derindeydi. Pisagor Akademisi, Roma Col-legiaları, Gilde'ler, ilk Mason locaları, Eflatun Akademisi, Röneans hep bu topraklarda doğmuştu. Bu nedenle Masonluk, Katoliklerin yoğunluğuna rağmen halk arasında da belli bir sempatiyle karşılanıyor ve milli duygulara hitap etmeleri yüzünden de büyük destek buluyordu. Fransız Masonlarının da yardımı ile Avusturya kraliçesinin girişimi başarısız kaldı. |