AHMET ÜNAL
ezoterizm1
EZOTERİZM, FARKINDALIK ve KENDİNİ BİLMEK (BATINİ DOKTRİNLER)
Ezoterizm’in önce kelime anlamı ile, edebi bir tarifinin yapılması gerekir. Sözlük anlamı olarak ezoterizm yalnızca belli sayıda müride açıklanan, halkın düzeyine inmeyen ya da inmemesi gereken doktrine denir. Görünümde olan, kütlesi bulunan canlı cansız tüm varlıklar kendi derinliklerindeki içsel yapılarında öyle olmuş olmalarının ya da varoluşlarının ontolojik nedenlerini ve niçinlerini içlerinde saklarlar. Dünyevi yaşam modelinin tek düzeliği, yani yüzeyselliği, aldatıcılığı, bir hayalden ibaret olduğu sonunda anlaşılan sanal gerçekliği asırlar boyu, az sayıda da olsa, bazı insanların ilgisini çekmiştir. Bu dünyada kısa bir süre için de olsa, var olduklarını bir fırsat bilen, uyanma ve farkına varma bilinci, dolayısıyla da gereksinimi içinde olan bu insanlar, içsel sırlara ermeyi kendileri için vazgeçilmez bir amaç olarak seçmişlerdir. İşte bu sırlara ezoterizm denir. Yapılan tüm çabalar sonucunda ortaya çıkan yorum veya daha doğru bir deyişle idraklere, ezoterik bilgiler, bu yoldaki çalışmalara ezoterik eğitim-öğretim, bunu yapan, uygulayan kişilere de inisiye denir. Başka bir deyişle ezoterizm sembolik olarak saklı bir gerçeği, gizli manayı meydana çıkarmaktır yani kutsal olana derin bir bakıştır. İnisiyasyonun dilimizdeki karşılığı ikrar’dır. İkrar, dışarıdaki yabancı, bigane kişinin mahrem kişiye dönüşmesi, içeri alınması olup bireyde, varlığın bir alt kademesinden bir üst kademesine geçişi, ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelen süreçtir. Burada söz konusu olan, bir takım sembolik fiiller, edimler, manevi ve fizik deneyimler aracılığıyla, yeni bir hayata doğmak üzere öldüğü hissini aşılamaktır. İkrar'ın Batı dillerindeki karşılığı olan `initiation', Latince'deki `initium' sözcüğünden gelir. `İnitium' başlangıç, giriş demektir. Mahrem, ikrarlı karşılığı olan `initie' (inisiye) de `yola koyulmuş adam' anlamına gelir. ikrarlı kişi mutasavvıf'tan (mistik'ten) burada ayrılır. Mutasavvıf, çoğu zaman bir münzevidir, bir `intizamsızdır'. Ancak mutasavvıf şanslı bir hakikat yolcusudur. O nota bilmeden en güzel besteleri yapabilen bir doğaçlamacı gibidir. Oysa, ezoterik öğretilerde kişi ancak ikrara dayanan (initiatik) bir örgüt tarafından mahrem kılınabilir. R. Guenon'a göre, “Öğrenilip aşılanabilecek tek şey bu hallerin kazanılmasına hazırlayıcı metodlardır”. Aristoteles, Eleusis Gizemleri'nden sözederken, “öğrenmek yerine duymak” diyordu. Demek ki, ikrar yolu ile kişi kendi kendini kesin şekilde `gerçekleştirmekte', saklı olanaklarını kuvveden fiile çıkarmaktadır. Gene müritlere göre ikrar hali, bir defa kazanılınca artık kaybedilmeyen daimi bir hâldir. Burada unutulmaması gereken, bu “hal” in bir amaç değil bir yalnızca öyle oluş olduğudur. Ezoterik bilgilerin inisiyeye verilmesinde genellikle bir mürşide gereksinim vardır. Ancak, mürşit inisiyeye bu bilgileri o gerçekten aradığı zaman ve gerektiği miktarda vermelidir. Yani ezoterik öğretide yeni aşamalar sağlayacak bilgi susuzluğu ancak giderilecek kadar karşılanmalı böylece adayın arayış istenci hep canlı tutulmalıdır. Bilim ve bilinç bir birikimdir ve yavaş yavaş oluşur. O nedenle ezoterik öğreti insanları aşama aşama hakikate ulaştırmayı öngörür. Bu aşamaların esası sırlardır. Bu sırlar gizlidir ve verilmez ancak yaşanır, ya da oluşturulur. Nedeni ise bu sırların derin ezoterik anlamları arayış içinde incelenirken, inceleyenin de kendi bilinmeyen derinliklerine inmesinin gereğidir. Her objenin aynı zamanda bir simge potansiyeli ile yüklü olduğu ezoterik çalışma yönteminde aşama aşama hassaslaşan bir merhaleler zinciri izlenir. Yavaş yavaş oluşan bu birikimlerin somut ve görece doğalarından en soyut ve hassaslaşan temellerine indikçe sır ancak yaşanır ya da oluşturulur. Aksi takdirde, sır verildiği anda dogma doğar. Çünkü o verenin sırrıdır ve böylece içtenselleştirmediğinden dolayı alanın da dogması olur. Zaten bu nedenle ezoterizm bu içsel sırları onları idrake uygun olmayanlardan saklamak için görünüm değişimini veya başka bir deyişle imgelerdeki anlam yelpazesini kendisine temel unsur seçmiştir. Sembolizm böylece ezoterik öğretiye girmiştir. Jung’a göre, semboller psişik yapının kollektif imgeler deposu işlevini üslenirler ve bilinçdışı enerjiyi aktarmakta kullanılırlar. Simgeler, iletişim araçlarıdır; temsil ettikleri imgenin doğrudan özü olarak algılanmamalıdırlar. Bunların yanında menkıbe, alegori ve lejantlardan da sıkça yararlanılır. Böylece, kişi sembollerle düşünmeyi ve gizem çözmeyi öğrendikçe, genişleyen ve güçlenen zihninin artan bilinç kapasitesi ona zaman içinde aynı sembol ya da lejant’dan daha derin sonuçlar ve idraklar çıkarabilmesini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi ezoterizm bu sayede sakladığı sır ve gizemleri, sözcüklerin sınırlı anlamları ile gerektiği şekilde nakledilememe tehlikesini de önlemektedir. Burada öğrenilmesi gereken ilk şey her türlü sembolle rahat çalışabilmektir. Kullanılacak sembollerin ezoterik ve okült (gizli) ilintileri vardır. Bunların haricinde kişinin aklına herhangi bir şey gelmemesi gerekir. Bunları kullandığı herhangi bir aletle farksız görmelidir. Aynı, ameliyat yapan bir cerrahın her türlü aleti ayrım yapmadan kullandığı gibi. Cerrah, eğer eline aldığı her aleti kafasında oluşturduğu çağrışımlarla bağdaştırmaya kalkışsa hasta açısından vahim bir durum ortaya çıkar. Aynı objektiflik ve tarafsızlık Hermetik öğrenci için de geçerlidir. Herhangi bir sembolü kullanırken, o sembole yüklenmiş duygusal içeriği değil, sembolün okült içeriğine erişilmelidir. Duygusallık, hakiki olana doğru yapılan arayışlarda ayak bağı olacak ve taraf olmaya meyleden sapmalara yol açacak engebeler ve engeller olarak düşünülmelidir. Duygusal yüklemeler bazı sembollerin bize çekici ve bazılarının itici gelmesine yol açmıştır. Duygusal yüklemeye tabii semboller arasından gamalı haç, haç, altı köşeli yıldız, beş köşeli yıldız, hilal vs. vardır. Ama aslında bütün bunlar ve nice başka sembol, okülttür. Her biri belirli ezoterik yasaları betimler ve kişi tarafından gereğinde kullanılır. Ezoterizm batıni ve kadimdir, kökleri tarih öncesine, ırkların, ulusların ve dinlerin daha henüz ayrışmadığı bir devire iner. Ezoterik çalışmaların içeriği sosyo-politik, ekonomik, veya hukuki değerlere ancak dolaylı yolla deyinir, ferdi ve grup açısından ise gelişmeye yönelik olup okült bilimlere dayanır. Dinlerin harici, zahiri yönleri değil, sadece evrensel gerçeklere dayanan ezoterik, batıni yönleri ilgi alanına girer. Görece düzenin tüm şekil, obje ve hatta fenomenleri esas olarak en temel fiziki varlık ve enerji alanı olan kuantum alanının birer görünümü olarak ortaya çıkmış olduklarından her biri birer sembol değerinde düşünülmelidirler. Taşıdıkları anlam yelpazesi henüz ifade dahi bulmamış, oluşmamış bir enerji kaynağı durumundan, tarif bulmuş, en kaba biçimi ile ortaya çıkmış veya başka bir deyişle ifade bulmuş oluşumlar, varlıklar, objeler ve fenomenler olarak görünüm kazanırlar. Biz bu iki düzenden, saf enerji alanı halinde olan ve hiç kaybolmayan, hep var olan, vasıf ve sıfat dışı olan birincisine MUTLAK, sürekli değişen, doğan ve yok olan, sıfat ve vasıf taşıyan şekil, varlık ve fenomen alemine ise GÖRECELİ düzen demekteyiz. Bunların ikisi arasında gerçekte hiç bir fark olmamakla beraber, birbirlerinden bütünüyle ayrı boyutlarda olduklarına dikkat edilmelidir. Birincisi durgunluk ve saflığı benimsemiş, zaman ve mekan üstü olduğundan sonsuzluk boyutunu seçmiş ve ancak Evrensel Yasanın çok karmaşık Karmik yapısı ile hareketlilik ve işlev kazanan düzendir. İkincisi ise, zaman-mekan sarkacından ayrılması olası olmayan ve bu nedenle neden-sonuç ilişkisi temelli bir oluşum yapısı, bir Karmik düzen taşıyan, doğum-ölüm döngüsünün şaşmaz kuralları içinde, fenomensel ve sürekli değişken bir göreceli dünyevi akış. Bu iki düzen sürekli olarak boşlukta birbirlerine dönüşürler. İşte bu nedenle temel kimliğimiz, doğum ve ölüm, zihin veya vücut değildir. Fakat daha temel olan evrensel ve sonsuz olan kozmik bilinçliliktir. Kendini bilme veya bilinçlenme fiziksel beyinde merkezlenmiş zihnin bilinçlenmesinin bir fonksiyonu değildir. Tam tersine, sonsuz bilinç, bizim gerçek benliğimizi, zihni ve kozmoz’u aynı şekilde yaratmıştır. Kozmik bilinç zaman ötesidir ve ölümden etkilenmez. M.Ö. 540 – 480 yılları arasında yaşamış Herakleitos sanki “ Ölümlüler ölümsüzdür, ölümsüzler ölümlü. Birbirlerinin ölümlerini yaşarlar, yaşamlarını ölürler “ derken bunu kastetmektedir. Yunus Emre de aynı şeyi aşağıdaki dizeleriyle anlatmaktadır: Ten fanidir can ölmez Gidenler geri gelmez Ölür ise ten ölür Canlar ölesi değil Ezoterik eğitimin temeli öncelikle kendimizi bilmeyi öğrenme yoluna girip, daha sonra buna bağlı olarak hakikati arama yolunda kısmetimiz kadar ilerleyebilmektir. İşte, bunun için öncelikle inisiyasyon gerekir. Ezoterik örgütlerde inisiyasyon; insanın kendi özgünlüğünün bilincine varması sürecidir. Bu da, temel kültür kavramlarının yorum ve kıyas yoluyla, enine boyuna irdelenmesini gerektirir. Bu nedenle, kültür kavramlarının özümsenmesi doğrudan bilinçlenme, inisiyasyon sürecinin kendisini oluşturur. Simgeler ise, kavramların billurlaşmış hali, somutlanmasıdır. Somut olarak yaşananların soyutlanması kavramları, soyut kavramların yeniden somutlanması da simgeleri oluşturur. Fakat, inisiyasyon çabası içindeki her birey için, somut simgeler o bireyin kendi soyut yorumunu yaratacak, soyut yorum da, bireyin yaşamında somutlaşacaktır. Doğaldır ki bunu yapabilmek için binlerce yıllık geçmişin hesabını da yapabilmek gerekir. İnsanı anlayan evreni kavrar çünkü gerçek bilgi içimizde mevcuttur, bu nedenle kendini bilmek bütün bilimlerin temelidir ve doğru bilgi doğru eylemi gerçekleştirir. Yunus Emre'nin dediği gibi, İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsen Ya nice okumaktır Kendini bilmek kolay olmayıp çok zahmetli bir sınavdır. Fakat bir sınavın üstesinden gelmenin tek yolu, ne kadar zor olursa olsun onunla yüzyüze gelebilmektir. Bu kaçınılmazdır. Aslında insanların ta en derinlerindeki öz nedeniyle hakikati bilmelerine karşın bu, çıkar, maddecilik, güvensizlik ve korku denen kalın ve baharatlı bir kabuğun altında gömülü kalmıştır. Çünkü varoluşlarının tüm dakikalarını yüzeysel, yapay, geçici, hoş lezzetli, hoş görünüşlü tasarılar yapmakla geçirip, yaşamlarının pek az zamanını sonsuz varlıklarını geliştirecek eylemlere ayırırlar. Halbuki evren hala tasarlanmakta olan bir projedir ve maalesef insanlar birer varlık olduklarını anlayamayacak kadar meşgul görünmektedirler. Bu nedenle de hakikati yaşamak yerine, koşulların ve durumların evrensel yasayı, konfor, maddecilik ve güvensizlik altına gömmelerine izin verirler. Hakikati yaşayamayan çoğu kişi belirli ritüellere uydukları takdirde gelecek cennetimsi bir durumda keyiflerini süreceklerini inandıkları sonsuz bir mutluluk düşüncesine sığınırlar. Fakat evrende bizim tarafımızdan gözlemlenebilir her şey geçici olduğundan ve ne ebedi var olmaya ne de yok olmaya değil de yalnızca sonsuz bir dönüşüme tabi olduklarından kolayca gözlemlenemeyenin de aynı evrensel sabit değişim yasasına uyacağını öngörmek akıllıca olur. Doğaldır ki hakikati yaşamak çok güç bir iş olup yüksek bir düşünme gücü ve bilinç gerektirir. Buna karşın bir çok kişi düşündüğünü sanır. Halbuki tek yaptıkları önyargılarını yeniden düzenlemektir. İşte bundan dolayı son aşama olan kendini bilmeyi öğrenmek zordur. Devamı İçin Tıklayın |
Bugün 385 ziyaretçi (530 klik) kişi buradaydı.