AHMET ÜNAL
batidunyasi-ezoterizm2
Templierler, tıpkı İsmaililer gibi birbirlerini tanıyabilmek için gizli işaret, parola ve semboller kullandılar. Bu gizlilik daha sonraki yıllarda Papalığın baskılarından kurtulmak için de işe yaradı. Templierler ayrıca İsa'nın çarmıha gerildikten sonra öldüğünü, yani onun bir fani olduğunu savunuyorlardı. Onlara göre göğe yükselen şey, İsa'nın tekamül etmiş ruhuydu. Yani Tanrı ile birleşen İlahi Kelamdı.
Templierler, Papadan tüm Avrupa'da teşkilatlanma iznini aldıktan sonra, bir çeşit bankerliğe başladılar. Kutsal savaş veya Hac için kutsal topraklara gitmek üzere yola çıkan asker ya da hacılardan paraları, ülkelerindeki Templier teşkilatı tarafından alınıyor ve buna karşılık alınan paranın miktarının belirtildiği bir belge veriliyordu. Asker veya hacı, gittiği ülkedeki Templier teşkilatına bu belgeyi gösterdiğinde, parasını eksiksiz alıyordu. Sistemin iyi çalışması ve dürüst Şövalyelerin elinde olması, zamanla Templierler'e olan güveni iyice artırdı. Bir süre sonra Templierler önemli miktarlarda parayı işletmeye başladılar. İşletmecilik, muazzam bir servetin birikmesine ve bu arada da, duvarcı ustalarının üye bulunduğu Masonluk ile diğer mesleki kuruluşların da Şövalyelerin emri altına girmelerine neden oldu.
Güçlü örgüt yapısı ve muazzam servet, büyük bir güçle birlikte endişeyi ve kıskançlığı da beraberinde getirdi. Selahattin Eyyubi'nin 1187 yılında Kudüs'ü ele geçirmesi ve Latin krallığına son vermesi üzerine Templierler, diğer Şövalye Tarikatleri ile birlikte Kudüs'ü terketmek zorunda kaldılar. Templierler önce Akka'ya, buradan da Kıbrıs'a geçtiler. Bu sırada tarikatin Büyük Üstadı, soylu bir Fransız aileden gelen Jacques De Molay'dı. O sıralar, dönemin Fransa Kralı "Güzel Philip" güç günler yaşıyordu. Maddi sıkıntılarını atlatmak için Templierler'den büyük miktarlarda borç almıştı ve geri ödemekte zorlanıyordu. Karşısında maddi açıdan çok kuvvetli ve tüm Avrupa'ya yayılmış bir örgüt olması Kral Philip'i yalnız başına harekete geçmekten alıkoyuyordu. Daha önce de belirtildiği gibi Papalık da Templierler'in Katolik kilisesini giderek zayıflattığının farkına varmıştı ve teşkilatı yok etmek için bir fırsat kolluyordu.
Kıbrıs'tan sonra Templierler merkez olarak Londra'yı seçtiler. Yöneticilerin çoğunluğu Londra'da olmasına karşın, örgütün Paris kolu son derece güçlüydü. Kentin üçte biri Templierler'in kontrolü altındaydı ve Kral Philip'in yargılama yetkisinin dışındaydı. Kuruma bağlı tüm zanaatkarlar, Papalığın kendilerine verdiği haklar doğrultusunda özgür zanaatkarlardı ve krallığın tüm yükümlülüklerinden muaftılar.
Bu duruma bir son vermek isteyen ve bu arada Templierler'e olan borcundan da kurtulmak niyetinde bulunan Kral Philip, yoğun bir kulis faaliyeti sonucu 5. Clement'i Papalığa seçtirdi. Templierler'in uyguladığı laik sistemin Papalık için ne demek olduğunu iyi bilen ve ayrıca Kral Philip'e borcunu ödemek isteyen Papa Clement, cemiyetin tüm Avrupa'da lavını isteyen bir emirname yayınladı. Papa'nın bu emirnamesini yayınlamasından hemen önce Kral Philip, yeni bir Haçlı seferi düzenleneceği bahanesiyle Templierler'in Büyük Üstadı De Molay'i ve örgütün diğer önde gelenlerini İngiltere'den Fransa'ya davet etti.
De Molay ve 60 Templier Şövalyesi, Ekim 1307'de, Philip'in çağrısına uyarak Paris'e gittiler. Philip, onurlarına düzenlediği bir yemek sırasında De Molay ve Şövalyeleri tutuklatırken, Papalık da, halkı onlara karşı kışkırtmak için tüm kiliselerde Templierler aleyhine vaazlar verdirtti. Tüm Avrupa'da büyük bir Templier avı başladı. Örgütün mal varlıklarına ve arazilerine krallıklar tarafından el konurken, taşınabilir hazinelerin bir kısmı, Şövalyelerin bazılarıyla birlikte Rochelle limanından 18 gemi ile hareket etti. Bu gemiler ve Şövalyeler hakkında daha sonra hiçbir bilgi alınamadı.
Papalığın bu tutumu, Templierler'le birlikte, onlarla sıkı ilişki içinde olan bir başka kuruluşun, Gildeler'in de sonunu getirdi. Gilde mensubu inşaatçı rahipler, ya rahiplik mesleğini sürdürmek ya da inşaatçılığı seçmek zorunda kaldılar. İnşaatçılığı seçenler Masonlar arasında katılırken, Gildeler de tarihin karanlık sayfalarına gömüldüler. Takipten sağ kurtulan Şövalyelerin büyük kısmı İskoçya'ya sığındılar. İskoçya Kralı Robert Bruce, kendilerini çok iyi karşıladı. Bu Şövalyeler, artık bir örgüt olarak etkin olamayacaklarının farkındaydılar. Bu nedenle o sıralar kendilerinden sonraki en yaygın Ezoterik içerikli teşkilat olan Masonlara katıldılar. Yalnız İskoçya'da değil, tüm Avrupa'da Mason locaları Templier Şövalyelerine kapılarını açtılar (6). Bu katılma ile localara da büyük bir canlılık geldi. O günden itibaren Masonluk, bir mesleki kuruluş olmanın yanısıra, Ezoterik doktrinin Avrupa'daki uygulayıcısı ve yayıcısı konumuna yükseldi. Bu arada, Şövalyelerin ve Gilde mensubu rahiplerin katılımları neticesinde localarda mesleki çalışmaların yanısıra fikri çalışmalar da ön plana çıkmaya başladı.
Kral Philip ve Papalık tarafından yakalanan Şövalyeler, bir din adamları kurulu tarafından yargılandılar. Onlara, ahlaka aykırı törenler uygulamak, Haç'a hakaret etmek ve Salibi ayaklar altına almak, İsa'nın Tanrılığını reddetmek, Müslümanlarla işbirliğinde bulunmak ve Müslamanlığa yakınlaşmak, dini yasalardan sapmak ve sihirbazlık yapmak gibi suçlamalar yöneltildi. Hepsi engizisyon işkencelerinden geçirildi ve itirafları zorla alındı. Örgüt 1312 yılında resmen lavedildi. Taşınmaz malları ve tüm imtiyazları, Katolik kilisesine daha yakın olarak tanınan Sen Jan Şövalyelerine verildi. 1530 yılında Malta Şövalyeleri adını alan bu Şövalyeler, Templierler'in mallarını, kendi öz varlıklarına katmaksızın bugüne kadar muhafaza ettiler.
De Moley ve tutsak diğer Şövalyeler, yedi yıl süren hapis hayatından sonra, 1314 yılında direklere bağlanarak yakıldılar. Böylece Ezoterik-Batıni doktrinler Müslüman dünyasında Hallac-ı Mansur'dan sonra, aradan yüzyıllar geçmiş olmasına karşın, Hristiyan dünyasından da yandaşlarını kurban vermiş oldu.
Templierler'in başına gelenler, Dante tarafından "İlahi Komedi" adı altında ölümsüzleştirildi. Viyana müzesinde bulunan bir Dante kabartmasının arkasında, "Kutsal Kadoş Tarikatinden İmparatorluk Prensi Templiye Kardeş" ibaresinin bulunması, aradan uzunca bir süre geçmiş olmasına rağmen Templier teşkilatının, başka örgütler bünyesinde de olsa, varlığını sürdürmekte olduğunu göstermektedir.
Dante'nin ünlü eserinin Ezoterik yorumuna kısaca bir göz atmak, Templierlerin inançları hakkında da bazı fikirler verecektir (7).
Dante'nin İtalya'dan çıkmış olması bir tesadüf değildir. İtalya, Papalığın ve Katolik kilisenin yanısıra Pisagor Enstitüsü'nün, Roma Collegiaları'nın, Gildeler'in vatanıdır. Masonluğun ana kaynağının Collegialar olduğu düşünülürse, bu örgütün doğum yeri de İtalya olarak kabul edilebilir. Dante'nin Templier Şövalyesi unvanını Masonluk bünyesinde alması, Ezoterik doktrinin ve tarikatin varlığının Masonluk içinde sürdüğünü göstermektedir.
1265 yılında doğan Dante, 1295'de, 30 yaşındayken, doktor ve simyagerlerin çoğunlukta bulunduğu bir locaya üye olmuştur. Dante de, kendisinden önceki tüm Ezoterik inançlılar gibi laiklik taraftarı olmuş ve tüm yaşamını din ile devlet işlerinin ayrılmasına adamıştır. Dante'ye göre Papalık ruhani kudretin, imparatorluk da dünyevi kudretin sahipleridir ve her ikisi de tam anlamıyla eşittir. Eşit iki kuvvet sahiplerinden kilise devlet işlerine imparator da din işlerine karışmamalıdır.
Dante'nin İlahi Komedi'de bir sembolizma dili kullandığı görülmektedir. Örneğin Cehennem tam Kudüs'ün altındadır. Bu noktadan Dünyanın merkezine uzatılan hatta Araf, Cehennemle tam hizada ancak yeraltında değil, tam tersine bir dağın tepesinde Cennet bulunur. Aynı çizgi gök yüzüne devam ettilirse, Tanrıya ulaşılır.
Dante'nin en çok kullandığı semboller sayısal sembollerdir. Tanrısal teslisi ifade eden 3, bunun karesi 9 ve Pisagor öğretisini hatırlatırcasına mükemmelliğin ifadesi olan 10 sayılarını kullanır üstad. Uhrevi alem, Cennet, Araf ve Cehennem olmak üzere üçe ayrılır. Komedya, bu üç kısımdan oluşur. Her kısımda 33 bölüm vardır. Kitap başlangıçtaki giriş bölümüyle birlikte 100 bölümden ibarettir. Dante, 10'un karesi olan 100. bölümde mükemmeli, yani Tanrıyı görür. |