AHMET ÜNAL
nedimdivani
NEDÎM’İN HAYATI, ESERLERİ ve ŞAİRLİĞİ Asıl adı Ahmet’tir. İstanbulludur. Evinin Beşiktaş’ta olduğuna dair şiirilerinde kendisinin verdiği bilgiyi, belgeler de destekler (Erünsal 2009: 255-274). 1681 yılında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Annesi Saliha Hatun, İstanbul’un fethinden itibaren devlet hizmetinde bulunan Karaçelebizadeler ailesindendir. Babası Kadı Mehmet Efendi ise Sultan İbrahim devri (1640-1648) kazaskerlerinden Merzifonlu Mustafa Muslihittin Efendi’nin oğludur.
Kazasker Muslihittin Efendi bazı kötü alışkanlıklarından ötürü ulema ve halk tarafından sevilmediği için kendisine çirkin lakaplar takılmış, Mülakkap Mustafa Efendi diye tanınmıştır. Dedesine takılan lakaplardan ötürü Osmanzade Taib gibi bazı şairler Nedîm’den mülakkabzade diye bahsetmişlerdir.
Ahmet Nedîm iyi bir eğitim görmüş, döneminin klasik ilimlerini, Arapça ve Farsça’yı bu dillerde şiir yazacak kadar öğrenmiştir. Tahsilini tamamladıktan sonra Şeyhülislam Ebezade Abdullah Efendi’nin de bulunduğu bir jüri tarafından yapılan sınavda başarılı olarak müderris olmuştur. Söz konusu edilen sınavın tarihi bilinmemekle beraber, Ebezade Abdullah Efendi’nin görevde bulunduğu 1707-1713 yılları arasında gerçekleştiği kesindir (Yöntem 1948: 173-184). Bu tarihler, aynı zamanda Sultan III. Ahmet döneminin (1703-1730) başlarına rastlamaktadır. Bu sırada Ali Paşa, III. Ahmet’in on birinci sadrazamı olarak göreve getirilmiştir(1713). Nedîm ise 1114/1702-1703 yılına tekabül eden tarih manzumesini dikkate alırsak artık çıraklık safhasını aşmış bir şairdir. Ali Paşa’nın Varadin’de şehit düşmesinden sonra yerine Halil Paşa getirilir. Bu sırada İbrahim Paşa’nın yıldızı parlamaktadır. İbrahim Paşa, 1716 yılında mirahurluğa, ardından rikab-ı hümayun kaimmakamlığına atanır. Bu ikinci atamayla ilgili olarak Nedîm, bir tarih manzumesi yazar. İbrahim Paşa, Ali Paşa’nın şehit edilmesinden sonra geride kalan nikâhlısı Fatma Sultan’la evlenerek padişaha damat olur. 1718 tarihinde de sadrazamlık makamına getirilir. Bu tarih, daha sonra Lale Devri (1718-1730) olarak adlandırılan dönemin başlangıcıdır. Artık, Damat İbrahim Paşa’nın hemen her faaliyeti Nedîm’in dikkatini çeker. Şair, kıta ve kasideleriyle her fırsatta hamisine bağlılığını ifade eder. İbrahim Paşa’yı takdir eden, öven tek 10 şair sadece Nedîm değildir. Fakat Nedîm, bu şairlerin içinde en başarılı olanıdır. Bir yandan İbrahim Paşa’nın faaliyetlerini şiirleriyle överken diğer yandan da Lale Devrinde teşekkül ettirilen tercüme heyetlerinde görev alarak hâmisinin her hamlesine destek verir. Meslek hayatında da çabuk ilerler. Müderrislikten Mahmut Paşa Mahkemesi naipliğine getirilir. Daha sonra 1726’da Molla Kırımî Medresesi’nde, 1728’de Nişancı Paşa-yı Atik Medresesi’nde görev yapan Nedîm, 1729’da Sahn Medreseleri müderrisliğine yükselir. Sekban Ali Paşa Medresesi’nde müderris iken Patrona Halil İsyanı patlak verir (1730). İsyan sırasında Nedîm’in akıbetinin ne olduğu konusunda değişik iddialar ileri sürülmüştür. Kaynaklarda şairin, söz konusu isyanı takip eden günlerde illet-i vehimeden veya içkiye düşkünlüğü nedeniyle titreme hastalığından öldüğüne dair bilgiler kayıtlıdır. Güvenilir biyografi müelliflerinden Süleyman Sadettin, Nedîm’in ihtilal esnasında korkudan evinin damına çıktığını ve oradan düşerek öldüğünü söylemektedir. Bu acı akıbet, şairin belki de son bir kurtuluş ümidiyle evinin damına çıktığını veya linç edilerek öldürülen dedesi Mülakkab Mustafa Efendi’nin yaşadığı tecrübenin tekrar edilmesine imkân vermemek için ölümü tercih ettiğini akla getirmektedir. Ancak kesin olan bir şey vardır; o da şairin ihtilal sırasında öldüğüdür. Nedîm’in muhallefatına dair kayıtlar 15 Rebiülahir 1143/28 Ekim 1730 tarihinde düzenlendiğine göre bu tarihten önce ölmüştür (Yöntem 1948: 109-121; Erünsal 2009: 255-274). Şairin kabri Üsküdar Karacaahmet Mezarlığının Miskinler kısmındadır. Mezar kitabesinde ölümüne düşürülmüş şu tarih beyti yazılıdır: Revâ ola düşerse fevtine işbu du’â târih Nedîm ola nedîm-i şâh-ı ceyş-i enbiyâ yâ Rab [1143] Eserleri Nedîm Divanı: Nedîm’e asıl şöhretini kazandıran eseri, divanıdır. Şairin hayattayken divan tertip edip etmediği bilinmemektedir. Bakü Elyazmalar Arşivi No.11627’de kayıtlı bulunan Nedîm Divanı nüshasının, müellif hattı olduğuna dair iddialar da gerçeği yansıtmamaktadır (Hoca 1960: 143-148). Nedîm Divanı’nın bilinen en eski tarihli nüshası, 1149 yılında istinsah edildiği tahmin edilen ve Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Y.13 numarada kayıtlı olan nüshadır. Nedîm Divanı’nın yurtiçi ve yurtdışındaki kütüphanelerde kırk beş kadar yazma nüshası vardır. Eser, üç kez eski harflerle basılmıştır: Divan-ı Nedîm, Bulak Matbaası (tarihsiz), 107+59; Divan-ı Nedîm,İstanbul 1291, 140; Nedîm Divanı, haz. Halil Nihad, İstanbul 1338-1340, 374. İlk iki baskı oldukça eksiktir ve yanlışlarla doludur. Halil Nihad, Nedîm Divanı’nı hazırlarken matbu iki nüshanın yanı sıra eserin yirmi yedi yazma nüshasını kullanmıştır. Bu baskının “Lügatçe” kısmında Nedîm-i Kadîm Divançesi de yer almaktadır (331-356). Halil Nihad’ın hazırladığı bu eser, uzun süre Nedîm’in şiirlerine ilgi duyanların ihtiyaçlarını karşılamıştır. Daha sonra Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana Müzesine bağışladığı bir nüsha ile Halil Nihad neşrini kullanarak Nedîm Divanı’nı yeni harflerle yayımlamıştır (İstanbul 1951). İkinci baskıda Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi 763’te kayıtlı mecmuadaki farklı beyitleri de ilave etmiştir (İstanbul 1972). Son olarak Muhsin Macit, eserin bilinen bütün yazma nüshalarını değerlendirmek suretiyle Nedîm Divanı’nın tenkitli metnini doktora tezi olarak hazırlamış (1994), Akçağ Yayınevi bu metnin popüler neşrini yapmıştır (1997). Nedîm Divanı kullanılan nazım şekilleri bakımından klasik divan tertibine uymaktadır. Nedîm Divanı’nın bilinen bütün nüshaları değerlendirilerek hazırlanan son baskıda; 43 kaside, 89 kıta, 3 mesnevi, 1 terkib-bent, 1 terci-bent, 2 mütekerrir müseddes, 1 tardiyye, 5 tahmis, 1 muhammes, 33 murabba, 2 koşma, 166 gazel, 2 müstezad, 11 rubai ve 23 müfred ve matla vardır. Ayrıca Nedîm Divanı’nda 5 Arapça, 39 Farsça şiir yer almaktadır. Sahaifü’l-Ahbar: Lale Devri’nde (1718-1730) teşekkül ettirilen tercüme heyetlerinde görev alan Nedîm, Müneccimbaşı Ahmet Âşıkî (ö.1702)’nin Camiü’d-Düvel adlı Arapça eserini Türkçe’ye çevirerek Sahaifü’l-Ahbar adını vermiştir. Nedîm’in on yılda tamamlayarak (1720-1730) İbrahim Paşa’ya sunduğu bu çeviri, 1285 yılında İstanbul’da basılmıştır. Aynî Tarihi: Bedrettin Mahmut bin Ahmet (ö.1451) tarafından yazılan Ikdu’l-Cüman fi Tarihi Ehli’z-Zaman adlı yirmi dört ciltlik İslam tarihi, Nedîm’in de içinde bulunduğu tercüme heyetince çevrilmiştir. Fakat Nedîm’in mütercimler arasında yer aldığı bilindiği halde hangi bölüm veya kısımları tercüme ettiği henüz bilinmemektedir. Nedîm’in bunlardan başka, Şehit Ali Paşa’ya yazdığı bir dilekçesi, İzzet Ali Paşa’nın şaka yollu mektubuna mensur cevabı, Safayî Tezkiresi’ne Takriz’i ve Münşeat-ı Aziziye’de yer alan ve kime yazıldığı belli olmayan bir mektubu vardır. Şairliği XVIII. yüzyılın başında gazelde hikemî tarzın büyük temsilcisi Nâbî’nin, kasidede Nef’î’nin etkisinin revaçta olduğu şiir ortamına ilk adımını atan Nedîm, çok geçmeden Nedîmane denilen yeni bir tarz geliştirmiştir. Bu tarzın esasını; söyleyiş mükemmelliği, yerlilik arzusu ve Nedîm’e özgü edâ oluşturur. Kendisi de bir gazelinde; Ma‘lûmdur benim sühanım mahlas istemez / Fark eyler onu şehrimizin nükte-dânları diyerek üslup sahibi bir şair olduğunu ifade etmiştir (Macit 1997: 355). Nedîm, şiir lügati zengin olmayan şairlerdendir. Bulduğu bir imajı veya hoşuna giden benzetme unsurlarını tekrar tekrar kullanır. Onun asıl kudreti dili kullanmadaki ustalığında saklıdır. Konuşma dilinden gelen söyleyişleri kullanmadaki dehası ve ahengi sağlamadaki titiz işçiliği onu çağdaşlarından ayırır. Kafiye, redif ve vezin kullanımındaki başarısı, şiirlerinde ritmik akışkanlığın sağlanmasında etkili olmuştur. Redif ve kafiye kullanımında geleneğe bağlı olan şairin ara sıra Türkçe kelime ve eklerle yaptığı kafiyelerdeki doğallık, daha önceki şairlerde az rastlanan bir özelliktir. Nedîm aruzun musikisini yakalayan ve şiirinde âdeta bir ahenk unsuru olarak kullanan divan şairlerinden biridir. Şiirlerinin bestelenmeye elverişli bir yapısı vardır. Onun için şairin yaşadığı dönemden başlayarak musammatları ve gazelleri bestelenmiştir. Nedîmane denilen tarzın önemli özelliklerinden bir diğeri, yerlilik merakıdır. Nedîm, divan şiirinde Necatî’yle belirginleşen, Bakî ve Şeyhülislam Yahya gibi şairlerin eserlerinde mükemmelleşen mahallîleşme deneyiminin XVIII. yüzyıldaki en büyük temsilcisidir Onun, şiirlerinde halk edebiyatına yakınlaşması, İstanbul hayatından sahneler sunması, gerçek hayattan alınan unsurları kullanması, günlük dilden gelen konuşma kalıplarına ve deyimlere yer vermesi yerlilik arzusunu gösteren unsurlar olarak görülmektedir. Bilindiği gibi XVIII. yüzyılda halk ve divan şiiri arasında nisbî bir yakınlık söz konusudur. Divanlarda heceyle yazılmış şiirler yer aldığı gibi, halk şairlerinin de divan şiirinin estetik ve hayal dünyasına yakın şiirler söyledikleri bilinmektedir. Nedîm’in, Sevdiğim cemâlin çünkim göremem Çıkmasın hayâlin dil-i şeydâdan Hâk-i pâye çünki yüzler süremem Alayım peyâmın bâd-ı sabâdan ve Tutasın cihânı Sikender gibi Şevket ile dünyâ dola hünkârım Kapına Ferîdûn bir çâker gibi Her ne emredersen n’ola hünkârım dörtlükleriyle başlayan koşmaları, yerlilik arzusunun en somut gösteregelerindendir. DEVAMI Kaynak : T. C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 3362 |
Bugün 261 ziyaretçi (336 klik) kişi buradaydı.