AHMET ÜNAL
osmanlidasavastaktikleri
YÜKSELİŞ ÇAĞINDA OSMANLI SAVAŞ TAKTİĞİ
Osmanlı Türklerinin, yükseliş çağlarında, XVI. asırlarda kazandıkları savaşların gerçekçi bir açıklaması yapılmış değildir. Türk ordusunun, çok defa Osmanlı Türkleri’nin yükseliş çağlarında bir savaşın, önce siyasî hazırlığı yapılırdı. Savaşılacak devlet ve çok defa devletlerin jeopolitik durumları göz önüne alınır, bağlaşıklarından ayrılmaya çalışılır, büyük bir diplomatik gayret sarfedilirdi. Bu, çok dikkat ve incelik isteyen bir işti. Çünkü Türkiye İmparatorluğu bazen, Fâtih Sultan Mehmed zamanında olduğu gibi, 20 küsur devletle birden savaş halinde bulunurdu. Savaşılacak kuvvetlerin hesabı iyice yapıldıktan sonra, Türk ordusuna savaşa hazırlama çalışmaları başlardı. Türk Geçilecek yolların durumu, köprülerin vaziyeti, ne kadar zamanda ne kadar kuvveti geçirebileceği incelenirdi. Çok defa ordu yürüyüşe geçmeden önce yollar, son bir bakım ve kontrolden daha geçirilirdi. Seferin nereye yapılacağı çok defa aylarca önce beylerbeyi ve sancak beylerine bildirilir, fakat bazen de son âna kadar gizli tutulurdu. Meselâ Fatih, seferin nereye olduğunu gizli tutardı. Akkoyunlular’a karşı Otlukbeli savaşının hazırlıklarının hangi devlete karşı yapıldığı, padişahtan başka herkesin meçhulüydü. Trabzon İmparatorluğuna karşı seferinde de böyle yapmış ve düşmanı pek gafil avlamıştı. Nitekim son çıktığı seferin nereye olduğuna, günümüze kadar tarihçiler karar verememişlerdir. Çünkü seferin daha başında Fatih, ölmüştü. Ordu birliklerini toplamaya memur komutanların sorumluluğu büyüktü. Bir tek gün kaybı için başı kesilen komutanlar vardır. Yıldırım Bâyezid, Niğbolu savaşı için 43 günde yığınak yapmıştır ki, o çağ Avrupa’sının aklının alamayacağı bir şeydi. Yığınak alanları, her ihtimal göz önünde bulundurularak seçilirdi. Yığınak alanı çok da emniyetli sayılsa, gene bütün ihtiyat ve korunma tedbirleri ihmal edilmezdi. Yığınak yapan birlikler, derece derece birbirine bağlıydı. Yığınak bitmeden, savaş kabul edilmezdi. Sonraki asırlarda yığınak bitmeden savaşı kabul eden birkaç Türk komutanı yenilmiştir. Türk ordusu normal olarak 20 – 25 kilometre yürürdü. Aynı çağda Avrupa birliklerinin günlük ortalama yürüyüşü ise ancak 10 kilometre idi. Bu hususiyet, bütün manevra ve teşebbüs kabiliyetinin Türklerin tarafında olması demekti. Türk ordusunun vasıflarına sahip bir ordu, düşman pek üstün olduğu taktirde, daima zafer kazanacak bir orduydu. Avrupalılar’ın XVI. yüzyıl strateji kaideleri “toplanmak, yavaş ve az yürümek uygun yerde durup beklemek”ti. Türklerin strateji kaideleri ise şimdiki kaidelere daha uygun olup “çabuk Türk ordusu, savaş alanında dört bölüme ayrılırdı. Merkez sağ ve sol kanatlarla ihtiyat. İhtiyat birliklerine çok önem verilirdi. Düşman büyük Türk ihtiyatını yok sanarak Türk saflarına iyice dalınca, çok üstün olan Türk toplarıyla yıpratılır, sonra merkezde bulunan padişahın veya “sardar-ı ekrem” denilen başkomutanın emriyle ihtiyat kuvvetleri işe karışırdı. Asrımıza kadar İngiliz ordusunda olduğu gibi, Türk ordusunda da askerlik, bir meslekti. Yani savaş çıkınca asker toplanmaz, bu işi meslek seçmiş ve devletçe belirli yerlere yerleştirilmiş maaşlı veya tımarlı muharipler toplanırdı. Sulh zamanında talim ve terbiye çok sıkı tutulurdu. Türk silâhları, daima en modern silahlardı. En küçük yıpranmada değiştirilir, yenileri verilirdi. Bu işle “cebeci” sınıfı uğraşırdı. Nihayet Osmanlı Türk İmparatorluğunun bitmek tükenmek bilmeyen mâlî ve iktisadî kaynakları, en büyük ve mükemmel ordu ve donanmaları en iyi şekilde savaş alanına götürebilecek güç ve kudretteydi. Osmanlı Türklerinin yükselme çağlarında yaptıkları savaşlar, XVIII. ve XIX. asırlarda Büyük Friedrich, Napoleon gibi büyük Avrupalı komutanların yaptıkları savaşlardan gerek alınan sonuçlar, gerek savaşa katılan kuvvetlerin sayısı bakımından çok daha büyük ve önemlidir. Bibliyografya : Yılmaz Öztuna Tarih III |
|||||||||||
http://tarihvemedeniyet.org | http://ahmet-unal.tr.gg/ | ||||||||||
Bugün 363 ziyaretçi (494 klik) kişi buradaydı.