İstanbul’un Türklerin eline geçişini dünya tarihinin en mühim hâdiseleri arasında saymak gerekir. Zîra bu fetihle beraber yalnızca şehir düşmemiş, bunun akabinde bir daha belini doğrultamayacak olan Doğu Roma İmparatorluğu tarih sahnesinden silinmiştir Hiç şüphe yok ki tarihte büyük zaferlerin habercisi, her zaman öncesinde yapılan büyük hazırlıklar olmuştur. Bu noktada İstanbul için de aynı şeyi söylemek gerekecektir. Bu kez kutlu fethin hazırlıklarını, bu savaşa katılmış birinin ağzından dinleyelim.
Tûr-i Sina – Tursun Beğ.
Fatih devrinin önemli simâlarından biri de Tursun Beğ’dir. Asıl adı Tûr-i Sinâ olmasına rağmen, bu isim zamanla galat (hata) olarak Tursun şekline dönüşmüştür. Bu hususu bizzat kendisi söylemektedir. Tursun Beğ tarihî kaynaklar arasında mühim bir mevkiiyi hâizdir. Nitekim kaleme olduğu Târih-i Ebu’l-Feth isimli eseri Fatih Sultan Mehmed’in yaptığı savaşları konu almaktadır. Ebu’l-Feth, kelime anlamı olarak “Fethin Babası” anlamına gelip, burada Fatih’e bir gönderme vardır. Nitekim bu sıfat, Fatih Sultan Mehmed’in lakâpları arasında yer almaktadır. Otuz küsür yıllık saltanatında otuza yakın sefere çıkması, ona bu ünvânı sonuna kadar hak ettirmektedir. Bu itibarla kendisi Osmanlı sultanları arasında en çok Sefer-i Hümâyun düzenleyen, yani bizzat sefere katılan padişahtır. Tarih-i Ebu’l-Feth’i mühim yapan bir diğer taraf, yazarın yaşadığı devri birinci kaynak olarak aktarması ve onun İstanbul’un fethine şâhitlik etmesidir. Yazar, bu eserinde İstanbul’un fethinden önceki hazırlıkları o dönemin üslubuyla şu şekilde anlatmaktadır. Sâdeleştirerek buraya alıyoruz:
Şanlı Fethe Hazırlık.
Fetihten önce Sultan, Boğazkesen’i (Rumeli Hisarı’nı) inşâ ettirdi. Plan üzerine akan deryânın kenârında düz bir hat şeklinde hisâr yaptılar ki, ucu yerküresinin merkezidir. Burçlarından ayı ve yıldızları seyretmek mümkündür. Denize açılan yirmi kapı konuldu ve her bir kapıdan içeri ateş saçan ejderha gibi toplar kuruldu ki, bunlar atıldıkça sür’atinden ve sesinden yer gök inler.
Beyt :
Deniz üstünde top atışından,
Köprü yapıldı sanır anı gören.
Böylelikle Akdeniz’den Karadeniz’e kuç uçurtmayacak şekilde boğazı kestiler. Çeşitli silah, vâsıtalar ve zâhireyle kale dolduruldu. Saadetli Sultan, saltanat merkezi olan Edirne tarafına göç buyurdu. Göç esnasında Kapu halkından birkaç yiğit İstanbul çobanlarından koyun istediler. Arada kasap savaşı vâki oldu. Göçen sultanın askerlerini seyre çıkan İstanbul halkından ve bazı sarhoş kâfirlerden araya girenlerin tesiriyle, kılıçlar çekildi ve davarlar kovuldu. Vuku bulan bu cengi savaş zuhuru zanneden kale ehli, yağlılık çanlarını çaldırıp, kapılarını kapattılar. Bu esnâda ağırlıklarını önceden orduya gönderen ve İstanbul seyri için kale içinde bulunan askerler esîr oldular. Rûm kayzeri bu hâdiseden gâyet müteessir oldu. Kapanıp kalanları, “Belki sulh (barış) olur” diye tesellî etti.
Vaktine hazır olsun.
Muzaffer pâdişah kalede kalanları hiçe saydı ve onlara iltifat etmedi. Kâfir, kaleden kalan halkı derhal gönderip, pişman oldu. Fakat Pâdişah hazretleri özrü kabul etmeyip, “Bu yapılan düşmanlıktır. Ya kaleyi versin ya da vaktine hâzır olup, başının çâresine baksın” diye cevap gönderdi. Elçi üzgün olarak oradan ayrıldı. Sultan ise saadetle tahtına avdet etti (geri döndü). Artık İstanbul’un fethi için gerekn tedbirin hazır olmasını emretti. O kış, fethin aşkı ve hazzı ile yaşadı.
1453 baharında Sultan Mehmed Han askerine yeni elbiseler, zırhlar giydirdi ki, bakıp seyretmeye doyum olmaz. Topları ejderha misâli ateş-saçan toplardı. Elburuz Dağı’na dokunsa, birazını havaya, birazını deryâya yollardı.
|
Kûh-ı Elburuz’a dokunsa bir taşı
Kâg gibi toprağını verir yele
Sultan bu şekil topları yaylara çektirdi. Gümüş madenden yüz tane taş ustası getirtti. Fermanı gereğince gemiler Gelibolu’da hâzır oldu. Padişah bu gemileri deniz levendleri ve çeşitli silahla donatıp, kendisi karadan, gemiler denizden menzil menzil yürüdü. İstanbul üzerine konacağı gün, dünyaya hâkim olan bir hükümdar tavrı ile askerlerini saf, tertip ve alay hâline soktu. Ardından İstanbul’a müteveccih oldu.
|