AHMET ÜNAL
uygrlar3
(MU KOLONİLERİ UYGURLAR 3 ) Öyle ki orada kalıntılarını bulduğumuz yapılara benzer yapıtları ancak günümüzün büyük merkezlerinde rastlayabiliriz. En dikkati çeken yapı da 12 metre uzunluk ve 7 metre genişlikteki bir yüzme havuzudur. Havuzun yanı başında da bir buhar banyosu ile bir de sıcak havalı ısıtma sistemi bulunmaktadır. Evler bizimkilere benzeyen tuğlalarla ve son derece bir ileri teknik uyarınca, iki hatta üç katlıdır. Her konutun kendi akarsu donanımı, kendi hamamı, yalnız zemin katlarda değil üst katlarda da tuvaletleri vardır. Bu durum borulardan pis suyollarından açıkça anlaşılmaktadır. Kent kanalizasyon sistemi o derece yetkindi ki, İngiliz uzmanlar: “ bizde bugün daha iyisini yapamazdık!” demekten kendilerini alamamışlardı. Her yolun altında kanallar ve herhalde oldukça bol olan yağmur sularıyla pis suları akıtmak üzere lağım boruları geçiyordu.” İndus vadisi uygarlığının bir diğer ilginç özelliği alfabesidir. Bu uygarlığın yazı şekliyle aralarındaki küçümsenemeyecek uzaklığa karşın Paskalya adasında rastlanan yazı şekli arasında büyük bir benzerlik görülmektedir. Bu iki yazının karşılaştırması yapıldığında bunların birbiriyle ilişkisi gözle görülebilecek şekilde somutlaşmaktadır, araştırıcılara göre, Paskalya adasının tabletlerinde rastlanan yazı türüyle yakından ilgilenen Hamburg Üniversitesinden Prof. Thomas Barthel, bu yazı ile İndus vadisi yazısında sayısız ortak noktalar bulmuştur. İndus vadisinde rastlanan yazıyla Paskalya adasında rastlanan yazıda görülen benzerliklerden bir örnek. Mu araştırmacıları, İndus vadisindeki bu merkezleri bir Mu koloni imparatorluğuna bağlı olan iki büyük merkez olarak görmektedirler. Colosimo bu merkezlerin çöküşünü şu nedene bağlıyor:“ felaketten kurtulmuş ama o büyük uygarlık pınarından yoksun kalmış lan iki merkez, gerilemeye yüz tutmakla birlikte, daha sonraki bin yıllarda kesinlikle yıkılıp gidinceye değin yine de geçmiş parıltının izlerini taşımış olmalı.” Jerome Clark ise İndus vadisi uygarlığına ve İndus vadisi uygarlık merkezlerinin sonradan Aryenler tarafından istila edilişine ilişkin olarak şunları söylemektedir: “ Hindistan’ın Prehistorik geçmişinde eski bir medeniyetin bulunabileceği 1921’e kadar arkeologlar bilmiyorlardı. O yıl bir Hintli arkeolog olan Rai Bahadur Daya Ram Sahni ilk çömlek parçalarını gün ışığına çıkardığı zaman büyük bir kazıya başlamış olduğunu anlamış ve daha o zaman bu şehri kuranların Aryenler’den çok önce buralarda yaşadıklarını kabul ve ilan etmişti. “İndus vadisi halkının az bir savaş bilgi ve tecrübeleri vardı. Fakat buna rağmen “ Aryenler” ismi ile bilinen barbarlar, kendilerine saldırdıkları zma oldukça iyi bir şekilde kendilerini koruyabilmişti İndus vadisi halkı. Esaslı bir dini düzene göre kurulmuş olan toplumları düşmanları karşısında kolayca yıkılmamıştır. Düşmanları bu nedenle bir süre geri çekilmek zorunda kaldılar. “M.Ö. 1500 de sonarlı çabuk ve korkunç olmuştu. O tarihte barbarlar ve düşmanları karşı konulamayacak kadar kuvvetliydiler ve vadi onların arabalarının tekerleri altına serilmek zorunda kaldı. İlk düşen şehir kuzeydeki Harappa olmuştu. Bu şehrin pişmiş tuğladan 13 m. Kalınlığında duvarları vardı. “Mohenjo-daro da aynı şekilde düştü.“Barbar Aryenler, katlettikleri Harappanlardan çok şeyler öğrenmişlerdi. Medeniyetin avantajlarını görerek, onlar da sonradan kendi şehirlerini inşa etmeye başladılar. Daha sonradan da çiftçilik ve el sanatlarıyla uğraşmaya başladılar ve siyasi organizasyonlar geliştirdiler. “Aryenlerin istilasından önceki İndus vadisi uygarlığında yönetici din adamları sınıfı, halkın fiziki ihtiyaçlarından ruhsal ihtiyaçlarına kadar her şeyini düşünürdü. Hiçbir şey şansa bırakılmamıştı. Halkın bütün yaşamı sorumlular tarafından izlenmekte idi. “Hiç şüphesiz bugünkü Hint adetlerinin ve inançlarının bir kısmı Harappanlardan gelmektedir. İndus vadisi halkının, onlardan sonra o civarda yaşayanların üzerinde tesirleri büyük ve devamlı olmuştur.” Mu Kolonileri ve Komünist Düzenleri Churchward Mu kolonilerinin yönetilişleri hakkında şöyle bir açıklama yapmaktadır: “Bir Mu kolonisi krallık yada imparatorluğu dönüştüğünde, ilk kral Anavatanın kraliyet ailesinden biri ya da muhtemelen, bazı durumlarda atanan bir kişiydi. Atama söz konusu olduğunda yeni kral “Güneşin oğlu” adını alırdı. Bu Güneş imparatorluğunun, Güneş sülalesinin ya da Güneş İmparatorluğunun Oğlu anlamına gelirdi.” “ Önceleri MU’nun kanunları tüm insanlığı idare ediyordu. Mu battığı zaman bu idareci kanunlar da karışık bir manzara arz etmeye başlamışlardı. Her koloni için yeni bir idare şekli düzenlenmesi gerekti. Böylece sonradan her bir koloni kendi kendini idare etmek zorunda kaldı.” Kolonilerde toplumcu bir ekonomik düzen vardı. Bu toplumcu ekonomik düzen daha çok W.Niven’in Meksika’da bulduğu tabletlerde anlatılmaktadır. Bu tabletlerin sahibi olan Mu kolonisi için, Churchward şöyle demektedir:“devletlerin şekli tam sosyal(komünist) bir devlet idi. Bütün ürünler eşit bir şekilde bölünüyordu ve paradan herhangi bir yerde söz edildiğini duymadım.” Niven’in bulduğu tablet grupları arasında özellikle 2 numaralı tablet grubu bu toplumcu ekonomik düzeni daha ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Churchward, bu tablet grubu için şunları söylemektedir:“bu oldukça enteresan bir grup tablettir; şu bakımdan ki Komünist bir devletin ürün ve toprak bakımından 12.000 yıl önce, Amerika’daki toplumsal pratiğini göstermektedir. Bunlar düzinelerle tabletler arasından yalnız dört tanesidir. Ürün ve arazi ile ilgilidir. Bu grup tabletlerden şu ortaya çıkmaktadır ki, bütün topraklar hükümetin elinde idi, halktan belirli kimseler bu araziye ürün ekelerdi, gereksinmeye göre bu bölümlere ayrılırdı. “Bu grup tabletlerde anlatılanlar nadir değildir, bütün doğu ülkelerinde bulunmaktadır. Bu komünist şekil halk arasında ne kadar ileri idi, bunun hakkında bir şey söylenemez. Niven’in2600 tableti arasında paradan bahsedildiğini hiç görmedim. Bu tabletler bir araya getirildiği zaman, ürünün toplandıktan sonra bölümlerle dağıtıldığı anlaşılmaktadır. Bazı belirli tabletlerde şunu da gördüm ki, belirli yüzde alınan ürünlerden bir kısmı devlete verilmekteydi. Diğer kısmı da tapınaklara ve belirli bir kısmı da her şahsa dağıtılmaktaydı. Böyle bir dağıtımdan sonra geriye ürün kalırsa, bu komüne ait zahire ambarına götürülür ve orada ileride kullanılmak üzere muhafaza edilirdi. Örneğin kıtlık zamanında. Bu ambardan artan ürün ise tekrar halka dağıtılırdı, halk arasında fakirlik ve ihtiyaç bilinmezdi. Aynı tarz İnka devletlerinde d keşfedilmişti. Onlarda da vardı. Bugün bile bazı küçük doğu devletlerinde bu yaşam tarzı vardır. “Gerek tabletlerde ve gerek se doğuya ait yazılarda şu gösterilmiştir ki, bütün dağıtım her yerde aynı değildir. Naga ülkelerinde bir kural olarak ürünün 1/6’i devlete ve tapınaklara verilirdi. Bir çok Uygur arazilerinde ise genellikle ürünün 1/9’i aynı amaçla kullanılırdı. Dağıtımın bu değişik şekillerinin nedeni hakkında hiçbir bilgi yoktur. Bu grup tabletlerde, üründen, hükümet ve tapınaklar için ayrılan payın 1/6 ve 1/12 arasında değiştiği görülmektedir. Ürünün tapınaklara giden kısmına “kutsal pay” denilirdi.” ( Mu, Tarih Öncesi Evrensel Uygarlık - Bilim Araştırma Merkezi ) |
Bugün 371 ziyaretçi (508 klik) kişi buradaydı.