AHMET ÜNAL
mitilojikasklar
MİTOLOJİK AŞKLAR |
Uygarlık tarihi biraz da aşk'laın tarihidir. Kadınla erkeğin, sevenle sevilenin, aşıkkla maşukun tarihi... Ama insanlık tarihi gibi, aşkların tarihi de dikensiz gül bahçesi değildir. Kahkahalar ve buselerle olduğu kadar, acılar ve gözyaşlarıyla de işlenmiş bir kanaviçedir bu. Yaşandığı döneme ilişkin ipucu verir ve dönüp bakınca insana güzel gelir. Bu bölümde kendi devrine damgasını vuran aşk hikayeleri var. Kimi meşhur olmuş, kimi unutulmuş, kimi efsanevi, kimi berduş aşklar bunlar... |
AYN-I ZELHA'NIN AŞK ÖYKÜSÜ Tarih milattan önce 1900 lü yıllardır. Güney doğuda Commagene krallığı hüküm sürmektedir. Adıyaman-Kahta yakınlarındaki Nemrut dağında bulunan dev heykeller bu dönemden kalmadır. Krallığı Nemrut yönetmektedir.
Bir söylenceye göre kökeni Hintli Filozoflara dayanan Hz İbrahim, Urfa'da, Urfa kalesinin olduğu yerde yükselen granit bloğunun altındaki mağarada doğar. Nemrutun, gördüğü rüya üzerine, yeni doğan erkek çocukları öldürtmesi nedeniyle annesi onu mağarada doğurmuş ve büyütmüştür. Hz. İbrahim daha sonra peygamberliğini ilan edecek, tek tanrılı dini inancını yaymaya çalışacaktır. Nemrut'un da bir kızı vardır, adı, suyun kaynağı, suyun kraliçesi (suece) anlamına da gelen Ayn-ı Zelha'dır. Güzelliği dillere destan olan Ayn-ı Zelha, Hz İbrahim'i sevmekte, O'nun peygamber olduğuna iman etmektedir. İki sevgili gizliden Hz. İbrahimin doğduğu mağarada buluşmaktadır.Ne varki; Hz İbrahim'in peygamberliğini tanımayan, onun inancını, atalarının dinine saygısızlık gören Nemrut, bu aşktan habersizdir ve Hz İbrahim'i öldürtmeye kararlıdır. Hz İbrahim'i yakalatır, onu, kayalar üzerine kurulu Urfa kalesinde bulunan mancınıktan, aşağıda yakılan büyük bir ateşin içine attırır. Sevgilisinin ateşe atıldığını gören Ayn-ı Zelha da, kalenin surlarından kendini ateşe atar. İki sevgilinin düştüğü yerde ateş sönmüş, yeşillikler içinde iki göl olmuştur. Odun parçaları ise balığa dönüşmüştür. Urfa'ya gidenlerin ziyaret ettiği yerlerden biridir Balıklıgöl. Şimdi bir havuzda toplanan sularda, halkın kutsal saydığı siyah renkli balıklar yüzmektedir. Sadece onlar bilmektedir ateş ve suyu, sadece onlar tanıktır bu büyük seviye... |
||
HERO İLE LEANDROS'UN ÖYKÜSÜ Mitolojideki adı, Hellespontos olan Çanakkale Boğazı, mitolojinin en hüzünlü aşkına sahne olmuştur. Boğazın; Avrupa yakasında Sestos, Asya yakasında ise Abydos adlı kentler vardır. ( Sestos; Eceabat'a 4 km. uzaklikta, Akbas limaninin güneyinde, şimdiki Yalova köyünün olduğu yerde, Abydos ise, Anadolu kıyısında, Nara Burnu'nda, bugünkü Kösekale civarında kurulmuştur.)
Gelelim Mitolojinin en hüzünlü aşkına. Sestos kentinin surları içinde, Aphrodite adına yapılmış büyük bir tapınak vardır. Bu tapınakta, Hero adında, çok güzel bir rahibe yaşamaktadır. Hero, dillere destan bir güzelliğe sahiptir. Onu görenler, Aphrodite'in kendisini gördüğünü sanmaktadır. Bu genç rahibe güzel olduğu kadar da, alçak gönüllüdür. Bu yüzden Aphrodite, Hero'yu kıskanmaz ve onu çok sever. Sestos'ta her yıl, ilk baharın gelişi ile birlikte şenlikler düzenlenmekte, çevre şehirlerden insanlar akın akın buraya gelmektedir. Gelenler, Aphrodite'in mabedini ziyaret ederler, armağanlar sunarlar. Abydos'lu olan Leandros'da gelenler arasındadır. Güzel rahibe Hero'yu görünce, Leandros'un aklı başından gider, ilk görüşte aşık olur. Artık gözlerini Hero'dan ayıramaz, gün batıncaya, herkes mabedi terkedinceye kadar, bir köşesinde bekler. Hero yalnız kalınca, duyduğu aşkı dile getirir.Leandros, Hero'nun tüm itirazlarına rağmen, her gün mabede gelir genç rahibeye duyduğu aşkı anlatır. Hero, rahibe olduğunu ve böyle bir aşka karşılık veremiyeceğini söylesede Leandros pes etmez. Duyduğu sevgi öylesine büyüktü ki bir gün mutlaka hak ettiği karşılığı alacağına inanır. Çabaları sonunda arzusuna kavuşur, Hero da onu sever, ancak aralarında büyük bir engel vardır. Hero, kıyıda, ıssız bir kalede yaşamaktadır ve yaşlı bir kadının kontrolü altındadır. Leandros ise, boğazın diğer kıyısında yaşamaktadır ve iki şehir arasında Çanakkale boğazı vardır. Leandros, aşkı uğruna her gece boğazı yüzerek geçmeyi göze alır. İki sevgili anlaşırlar. Leandros, geceleri yüzerek boğazı geçecek, Hero da, kaleye koyacağı bir meşale ile, onun yön bulmasını sağlayacaktır. O akşam, yaşlı kadını ikna eden Hero meşaleyi yakar ve sahilde sevgilisini beklemeye başlar. Yaşlı kadın, gençlere anlayışlı davranır. Leandros, her gece dalgalarla boğuşarak, karşı kıyıya yüzer, sevgilisi de onu kıyıda beklerdi. Leandros yorgunluktan bitkin ama sevdiğini tekrar görmekten mutlu bir halde genç rahibeye sarılır, birlikte sabahlarlardı. Sabahın ilk ışıklarıyla Leandros, tekrar boğazı yüzerek yaşadığı kente dönerdi. Leandros ile Hero bir yaz boyu, bu şekilde buluşurlar.Ancak; günler, haftalar aylar geçer, yaz günleri geride kalır. kışa yaklaşılır. Deniz eskisi gibi sakin ve sıcak olmayacak, dalgalar azgınlaşacak, fırtınalar başlayacaktır. Hero, Leandros için endişelenmeye başlar, ona, bir süre birbirlerini görmemeleri gerektiğini söyler. Kışın boğazı yüzerek geçmek çok tehlikelidir. Bahar gelinceye kadar ayrı kalmaları gerekmektedir. Leandros, istemese de Hero'nun isteğine boyun eğer ve bahara kadar gelmeyeceğine dair söz verir. İki genç de bu ayrılığa, bir kaç günden fazla dayanamaz. Hero'nun yolladığı özlem dolu mektubu okuyan Leandros, kendini azgın dalgaların kucağına atar. Hero ise meşaleyi yakmış onu beklemektedir. Rüzgar şiddetini artırır, bulutlar, ayı ve yıldızları kapatarak ortalığı karanlığa boğar. Fırtına arttıkça artar, dalagalar daha da aşılmaz bir hal alır. Hero'nun yaktığı meşale ise, şiddetli rüzgarlardan sönmüş, ortalık karanlığa gömülmüştür. Bir an evvel sevdiğine kavuşabilme arzusu ile dalgalarla boğuşan Leandros, ne tarafa yüzeceğini şaşırır, anaforlar, akıntılar, burgaçlar arasında kalır ve suların içinde kaybolur. Hero, "Sevgilim galiba bu havayı gördü ve buluşmamızı yarına bıraktı. " diye düşünür, ancak yine de sönen meşaleyi sabaha dek yakıp durur. Hero, orada sabaha dek meşalenin biri söndükçe yenisini tutuşturur. Hava aydınlandığında, dalgaların kıyıya attığı Leandros cesedi ile karşılaşır. Bu acıya dayanamayan Hero, sevgilisine sarılarak kendini öldürür. Yöre halkı, haberi duyunca yas elbiselerini giyer kalede toplanır. İki sevgilinin cenaze törenine katılırlar. Hero ile Leandros'u deniz kıyısında aynı mezara gömerler ve onların anısına, boğazın azgın sularına güzel kokulu çiçekler atarlar. Sizin de yolunuz Çanakkale Boğazına düşerse, bu hüzünlü aşk öyküsünü anımsayın ve boğazın sularına kır çiçekleri atmayı unutmayın... |
||
EROS'UN ÖYKÜSÜ
Aphrodite'nin oğludur Eros, sırtında kanatları, elinde yayı ve okları gökyüzünde uçar, insanları birbirine aşık ederdi.
Gezdiği yerlere güzellik ve neşe taşır, çiçek kokuları yayardı.İnsanların yüreğine aşk okları saplayan Eros, bir gün kendi yüreğine de aşk oku saplandığını gördü. Bir kralının üç kızından en güzeli olan Psykhe'ye aşık oldu. İnsanlar, Psykhe'nin güzelliğini Aphrodite ile kıyaslar olmuştu. Bu kıyaslamadan rahatsız olan Aphrodite; Eros'u, Psykhe'yi bulup onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık etmekle görevlendirdi. Eros annesinin isteğini yerine getirmek için hemen yola koyuldu.Psykhe'yi buldu ve okunu onun kalbine nışanladı, fakat oku atmak üzereyken Psykhe'nin güzelliği gözlerini kamaştırdı, Psykhe'ye kendisi aşık oldu. Psykhe'yi alıp ormanın ortasında kurulu, sihirli bir saraya götürdü. Sarayda bir insanın isteyebileceği her şey vardı. Eros, geceleri saraya geliyor, Psykhe'yle buluşuyor ve sevdiği kadından yüzünü gizliyordu. Karanlıkta geliyor ve güneş doğmadan da gidiyordu. Psykhe, kendisini deliler gibi seven bu delikanlının yüzünü görmek istiyor, Eros bu isteği kabul etmiyor, "Aşkımızın sırrını kalbinde taşıdığın sürece mutlu olacaksın, Beni görmeyi aklından bile geçirme, kim olduğumu yada kimin oğlu olduğumu öğrenme, bilmeden tanımadan beni körü körüne sev..senden gizlenen şeyleri öğrenmeye çalışarak mutlu olma fırsatnı elinden kaçırma.", diyordu. Psykhe, Eros'u görmeden, kim olduğunu bilmeden öylesine sevdi. Birlikte çok mutluydular ta ki Psykhe'nin kızkardeşleri onların bu mutluluğunu kıskanana kadar. Bir gün kardeşleri Psykhe'ye; sevdiği delikanlının, dünyanın en çirkin, en iğrenç, en vahşi görünüşlü adamı olduğunu söylediler. Yoksa neden yüzünü gizlesindi. Bir gece, gelmeden önce lambayı yakmasını, üzerine bir vazoyu ters çevirip koymasını, Eros uyuyunca da vazoyu kaldırıp onun yüzünü görebileceğini öğütlediler. Merakına engel olamayan Psykhe, kardeşlerinin dediğini yaptı,beklemeye başladı. Her şeyden habersiz saraya gelen Eros, kendini sevdiği kadının kollarına bıraktı. Kısa sürede uykuya daldı. Psykhe, yavaşça yataktan kalktı ve ters çevirdiği vazoyu altından lambayı çıkardı. Yatağa yaklaştığında, hayrete düştü. Çirkin ve iğrenç bir erkek sandığı genç, dünyanın en yakışıklı erkeğiydi. Gerçeği görünce Psykhe'nin, Eros'a duyduğu aşk daha da arttı, onu alnından öpmek istedi. Heyecanından lambadaki kızgın yağın bir damlasını Eros'un çıplak omzuna düşürdü. Eros acıyla uyandı. Sevgilisinin, kendisini dinlemeyip yüzünü gördüğü anlayan Eros, kanatlarını açıp uçarak oradan uzaklaştı. Eros gidince, Psykhe için yaptığı büyülü sarayda bozuldu. Psykhe üzüntüden ne yapacağını bilmez oldu. Hatası yüzünden dünyada her şeyden çok sevdiği kişiyi kaybetmenin acısıyla yollara düştü. Eros'u bulma ümidiyle dünyayı dolaştı ama bir türlü izine rastlayamadı. Nihayet birgün bitkin bir halde Aphrodite'in sarayının kapısını çaldı. Onun kendisine acıyıp oğlunun yerini söyleyeceğini düşünüyordu. Aphrodite'nin, Psykhe'ye kini sürüyordu, onu bir köle olarak çalıştırmaya başladı. Psykhe sevdiğine ulaşabilmek için bu duruma razı oldu, emredilen her şeyi yaptı. Eros için her acıya katlanmaya değerdi. Bir süre sonra yanan omzu iyileşen Eros, kendisini bu denli yürekten seven Psykhe'nin kaderini değiştirmek, onunla evlenebilmek için, yüce tanrı Zeus'la görüşmeye gitti. Ayaklarına kapanıp Psykhe'nin kurtarılması ve kendisine eş olarak verilmesi için yalvardı. Zeus onun tüm isteklerini kabul ederek Hermes'ten, Psykhe'nin Olympos'a getirilmesini istedi. Psykhe, Olympos'a getirildi ve orada hayatta her şeyden daha çok sevdiği erkekle evlenerek çok mutlu bir hayat sürdü. |
||
THİSBE İLE PYRAMOS'UN TRAJİK AŞK ÖYKÜSÜ Thisbe ile Pyramos, bitişik evlerde yaşayan komşu çocuklarıymış, birlikte büyümüşler. Küçük yaşlarından itibaren birbirini seven bu iki genç, büyüdüklerinde evlenmeye and içmişler. Evlenecek yaşa geldiklerinde, ailleleri, gençlerin birbirlerine uygun olmadıklarını düşünmüş ve evlenmelerine izin vermemiş, daha da ileri giderek, görüşmelerini engellemişler.
İki evin, bitişik duvarları arasında, sadece Thisbe ile Pyramos'un bildiği bir çatlak varmış. Sevgililer, ailelerinden gizlice, günün belirli saatlerinde, o çatlaktan birbirini görmeye, seslerini duyurmaya çalışırlarmış. Sonunda kaçmaya, Ninus'un mezarı başında buluşup, evlenmeye, ve başka bir ülkeye giderek yerleşmeye, karar vermişler. Dikkat çekmemek için de, evlerinden ayrı saatlerde çıkıp, gizlice buluşma yerine gitmeyi uygun bulmuşlar. Önce Thisbe, gizlice evden çıkmış, gecenin karanlığında saatlerce yürüyerek Ninus'un mezarına varmış. Mezarın başındaki ağacın altında sevgilisi Pyramos'u beklemeye başlamış. Tam bu sırada, ağzında parçalağı hayvanın kalıntıları olan, yüzü kan içinde bir dişi aslan çıkagelmiş. Thisbe korkusundan oradan uzaklaşmış ve yakınlardaki bir mağaraya sığınmış. Kaçarken de tülünü düşürmüş, fakat dönüp almaya cesaret edememiş. Mağarada, aslanın gitmesini, sevdiği gencin gelmesini beklemeye koyulmuş. Aslan, Thisbe'nin düşürdüğü tülü görmüş ve onunla oynamaya başlamış. Tülü parçalamış ve ağzındaki kanları tüle bulaştırmış. Pyramos, kararlaştırdıkları gibi evden daha geç çıkmış. Buluşacakları yere geldiğinde ise sevgilisi Thisbe'yi görememiş. Çevresine bakınırken, yerdeki kanlı tülü ve izleri farketmiş. Thisbe'nin vahşi bir hayvan tarafından parçalandığını düşünmüş. Sevgilisi ile buluşmanın heyecanını yaşarken, onu bu şekilde kaybetmenin acısına dayanamamış "Madem ki bu dünyada birlikte olamayacağız, hiç olmasa ölümde birlikte olalım" diye düşünerek, bıçağını çektiği gibi kalbine saplamış, kanlar içinde yere yığılmış. Bir süre mağarada bekleyen Thisbe; aslanın gitmiş, Pyramos'un da gelmiş ve onu bekliyor olabileceğini düşünerek mağaradan çıkmış, buluşacakları yere yürümeye başlamış. Randevu yerine geldiğinde, elindeki tülü sımsıkı tutan Pyramos'u kanlar içinde yerde yatarken bulmuş, üzerine kapanarak, uzun bir süre ağlamış. "Madem ki; beni, vahşi hayvanların parçaladığını zanneden sevgilim ölümü seçti, öyleyse ben de ölümü seçmeliyim" diye düşünmüş, Pyramos'un kalbinden çıkardığı bıçağı kendi kalbine saplamış ve onun cesedi üzerine yığılıp kalmış. Tanrılar ve insanlar; bu iki sevgilinin başına gelene çok üzülmüş, "dünyada birlikte olamayan bu iki genc, ölümlerinde bir arada olsunlar" diye, aynı yere yan yana gömmüşler Bir zamanlar, kraliçe Semiramis'in yönettiği ülkede, birbirini seven iki genç yaşarmış. Thisbe; güzelliği dillere destan bir genç kız, Pyramos ise ülkesinin en yakışıklı delikanlısıymış. Thisbe; o kadar güzelmiş ki, ünü dünyaya yayılmış. |
||
FERHAT İLE ŞİRİN'İN AŞK ÖYKÜSÜ
Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir. Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde. Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına. Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. İki sevgiliyi,iki gülü ayırmak için.. |
||
Bugün 237 ziyaretçi (306 klik) kişi buradaydı.