MISIR UYGARLIĞI
Günümüz bilim dünyasının, nasıl olup da ortaya çıktığını açıklayamadığı Mısır uygarlığı ile ilgili olarak Ernest Renan şu saptamayı yapar; “Mısır, gençliğini hiç yaşamamıştır. Daha başlangıçta, olgun ve yaşlıdır. Uygarlığın çocukluk dönemi hiç olmamıştır.”(1) Mısır’da dil, Firavun Menes (MÖ. 5 bin) zamanından çok önce mükemmelliğe ulaşmış görünmektedir. Mısır’ın, tarihi tam olarak saptanamayan en eski yazıtlarında yer alan dilin, son derece düzgün bir formatta kullanıldığı görülmektedir. Bu dilin, Asya ya da Afrika dillerinin hiçbirisiyle akrabalığı yoktur. Tıpkı Mısır uygarlığı gibi, Mısır dilinin de ne bir başlangıcı, ne de bir gelişme dönemi vardır. Aynı yazı karakterlerine farklı anlamlar yüklenebilmektedir. Halkın anlayabileceği günlük kullanım dilini içeren hiyoroglifin, sadece inisiyelerin anlayabileceği, sembolik karakterler altına gizlenmiş kutsal anlamları da mevcuttur. Yazılar, ideografik, sembolik ve alfabetik olarak, üç farklı tarzda okunabilir. Mısır uygarlığında, Yukarı Mısır ya da Teb diyalektiği ile, Aşağı Mısır ya da Menfis diyalektiğinin birlikte kullanıldığı görülür. Bunlardan Aşağı Mısır diyalektiği, gelişiminin zirvesinde ortaya çıkmış gözükmektedir (2).
Menes öncesi Mısır’ı yöneten kralların listesini veren Turin Papirusunda, on tanrılık bir liste bulunmaktadır. Bu listeden sonra, dokuz sülalenin adı geçmektedir. Büyük bölümü okunamayacak kadar yıpranmış papirusun son iki satırında şu ifadeler yer almaktadır; “Shemsu-Hor’a (Horusun Yoldaşları olarak çevrilmiştir) dek hükümdarlar: 23.200 yıl. Shemsu Hor ihtiyarları: 13.420 yıl.” (3) Rakamların toplamı 36.720 yılı vermektedir. Aşağı Mısır’ın Tufan öncesi Atlantis kolonisi olduğu düşünülürse, yukarıda bahsedilen Mısır krallarının aynı zamanda Atlantis kralları da oldukları sonucu çıkmaktadır. İki ayrı dönemin tanımlanmış olmasından ve ayrıca Horus’un, Osiris’in oğlu olmasından, Osiris dininin uygulanması öncesi ve sonrasının ayrıldığı, bir anlamda Osiris’in milat olarak kabul edildiği anlamı doğmaktadır.
MS. 1. yüzyılda yaşayan Romalı tarihçi Diodorus Sicilus, “Mısırlılar, çok eski zamanlarda anavatanlarından uygarlık, yazı sanatı ve gelişmiş bir dil getirerek, Nil kıyılarına yerleşmiş yabancılardı. Güneşin battığı yerden gelmişlerdi derken, 3. yüzyılda yaşayan meslektaşı Ammianus da, eski gizemler konusunda ustalaşmış insanların, tufanı önceden öngörüp, kadim bilgi ve gizli törensel uygulamaların yitip gitmemesi için, yer altı sığınakları ve gizli yollar inşa ettiklerini iddia etmiştir (4).
Mısır’da, süleleler öncesi döneme ait mezarlarda bulunan kafatasları ve kemiklerin bir bölümünün, yerlilerinkine kıyasla daha iri oldukları görülmüştür. Mısır’ın kuzey kısmında bulunan bu mezarlarda yatanlara geleneksel olarak, “Horus’un İzleyicileri” adının verildiği ve kendi dönemlerinde toplumun yöneticileri konumunda bulundukları görülmektedir (5). Yazıyı Mısır’a getiren Toth da, bir “Horus İzleyicisi”dir. Fenike efsanelerinde, alfabe ve yazının bulucusu olarak “Taut” adı geçmektedir. Mısırlı rahip Manehto, Toth’un (Hermes Trimagistus) tufan öncesinde, tüm eski bilgileri, kutsal yazı ile tabletler üzerine kaydettiğini ifade etmektedir.
Mısır uygarlığı, hem Mu, hem de Atlantis imparatorluklarının bu topraklar üzerinde kurdukları iki ayrı koloninin tufandan sonra, zaman içerisinde birleşmeleri ile meydana geldi. Her iki kolonide de başlangıçta Tek Tanrılı din ve Ezoterik öğreti geçerliyken, Mu kolonisi bir süre sonra yozlaştı ve çok tanrılı inanca geçti. Atlantis kolonisi ise, Hermes (Toth) tarafından kurulmuştu ve Osiris Dini'ni uyguluyordu (6).
Osiris'in müridlerinden olan ve ondan 6 bin yıl sonra yaşayan Hermes, günümüzden 16 bin yıl önce, beraberindeki bir güç ile Atlantis'den Nil deltasına çıktı. Burada bir Atlantis kolonisi kurdu ve Osiris dinini Mısır'da yaymaya başladı. Aşağı Mısır’ın o dönemde müstakil bir krallık olmadığı görülmektedir. Sais'de bir tapınak inşa eden Hermes için, Mısır'ın ünlü "Ölüler Kitabı"nda, "ilahi kelamın efendisi ve ilahi sırların sahibi" denilmektedir. Kuzey Mısır, Hermes döneminden, Firavun Menes dönemine kadar (M.Ö. 5.000) Hermetik rahipler tarafından yönetildi. Daha sonraları İdris Peygamber olarak Tek Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarına giren Hermes'e, Mısırlılar, aynı zamanda hem kral, hem büyük rahip, hem de din kurucu olması nedeniyle, üç defa büyük anlamına gelen "Trimagistus" sıfatını layık gördüler.
MÖ. 4. yüzyılda yaşayan Mısırlı Manetho, Hermes Trimagistus’un deyişlerinin ve yazıtlarının günümüze ulaşmasını sağlamış bir rahiptir. Manehto’ya göre, 13.420 yıl süren tanrıların saltanatı Horus İhtiyarları ile sona ermiş, yerini Menes ile başlayan insan krallara bırakmıştır. Manetho, Akaşa kayıtlarının saklayıcısı, Mısır’ın yazı tanrısı ve zamanın efendisi olarak tanımladığı Toth’un, kadim bilgiler içeren 36.525 kitap yazdığını söylemektedir (7). Akaşa, maddenin özü olan ve evrenin içinde yüzdüğüne inanılan sıvıya verilen addır. Başlangıçtan bu yana tüm olaylar bu sıvıya kaydedildiğinden, Akaşa aynı zamanda evrensel bellektir. Yeterli yetkinliğe ulaşmış kişilerin Akaşa ile aynı dalga boyutuna ulaşabildiğine ve gerekli bilgileri buradan aldığına inanılmaktadır.
Manetho’nun özgün yazımından günümüze ulaşmayı başaran ender papirüslerden olan Sothis’te, “Ben, Mısır’ın kutsal tapınaklarının yüksek rahibi ve yazıcısı Manetho, efendim Ptolome’ye selamlarımı iletirim. Atamız, üç defa büyük Hermes tarafından kutsal harflerle kaleme alınan kitaplar, dünyaya ne olacağını sana gösterecektir” denilmektedir (8). Bu yazıttan, firavun Ptoleme’nin, Manetho’ya, geleceği görüp göremeyeceğini sorduğu anlaşılmaktadır.
Hermes Trimagistus’un efsanevi Zümrüt Levhalarında, “Şurası gerçek, doğru ve kesindir ki, altta olan, üstte olan gibidir ve üstte olan da altta olan gibidir ve bu bir tek şeyin mucizesini gerçekleştirmek içindir. Mevcut olan her şey, bir olduğu ve birden kaynaklandığı gibi, her şey, uyarlama yoluyla, bir tek şeyden doğmuştur” dediği, “Hermetika Külliyatı”nda, ifade edilmektedir. Hermetika, Hermes’e atfedilen özdeyişlerden oluşmuştur ve Eski Yunan kanalıyla, Floransa’daki Platon akademisine, oradan da günümüze ulaşmıştır (9). Hermetizm inancına göre Hermes, yedi kadim bilgiyi gizli bir zümrüt levha üzerine yazmıştır.
Hermes’e atfedilen Stobeaus kutsal kitabında, “Aranızda, daha kutsal bir evrenin eşiğinde duran, hakkaniyetli krallar, filozoflar, devlet kurucuları, yasa yapıcıları, gerçek kahinler, gerçek şifacılar, Tanrıların yetkin nebileri, usta müzisyenler, yetkin gök bilimciler olacaktır.” ifadeleri yer almaktadır.
Yine Hermese atfedilen ve Mısır’ın en eski felsefi eseri olarak kabul edilen Primarder’de, yaradılışla ilgili olarak şu ifadeler bulunmaktadır: “Kaostan, saf ve ışıklı ateş çıktı. Yükselince, havanın içinde dağıldı ve özü ateş içinde sinmiş olan su, ara bölgeyi işgal etti. Ateş ve su öyle iç içeydi ki, suyla kaplı olan karalardan eser yoktu.” Fransız araştırmacı yazar Francois Lenorment, Antik Tarih adlı eserinde, bir diğer Mısır papirüsünde şu ifadelerin yer aldığını söylemekte: “O, gök ve yerlerin yegane hasıl edicisidir. O, hasıl edilmemiş, doğurulmamıştır. O, başlangıçta da vardı. Herşeyi yaratandır fakat kendisi yaradılmamıştır. O, kendisinden kendisini hasıl eden tek diri Tanrıdır.” (10)
Mısır Ölüler kitabının en eski bölümlerinden olduğu kabul edilen 64. bölümün, Hermes’in kendisi tarafından günümüzden 16 bin yıl önce yazıldığı, demir bir küp bloğun üzerine lapis lazuli taşları ile kakma olarak yazılı metinde, “Ben dünüm, bugün ve yarınım. Ben yeniden doğma yetisine sahibim” sözlerinin yer aldığı, M.Ö 3.730 yılında yazılan bir Mısır papirüsünde ifade edilmektedir (11). Papirüsteki çizime göre söz konusu küpün bir kenarında, daire içinde çizilmiş bir üçgen sembolü bulunmaktadır. M.Ö. 4.260’da yazıldığı tahmin edilen bir diğer papirüste, Firavun Menkara döneminde, kralın Baş Mimarının söz konusu küp bloğu çok eski bir türbede, Tanrı Toth’un ayakları altında, bir sunağın üzerinde bulduğu belirtilmektedir.
Başlangıçta, Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır olarak, iki ayrı krallık şeklinde kurulmuş olan Mısır, M.Ö. 5 binlerde, Firavun Menes döneminde, Yukarı Mısır’ın, Aşağı Mısır’ı işgali neticesinde, tek bir krallığa dönüşmüştür. İki krallığın birleşmesi sonucunda, her iki krallığın tanrıları, tek bir panteon bünyesinde birleşmişlerdir. Yaratıcı tanrının adı, Aşağı Krallıkta Aton, Yukarı Krallıkta ise Amon’dur (12). Mısırlı rahip ve tarihçi Manetho, 1. hanedanlık döneminde tek bir yaratıcıya inanıldığını ve tanrı sembollerine de, bu yaratıcının farklı vasıfları olarak bakıldığını, 2. hanedanlık döneminde rahipler örgütü tarafından alınan bir karar ile, Yaradanın kendisine tapınım yerine, iktidarı elinde bulunduran Yukarı Mısır sülalesinin inançları doğrultusunda, kutsal sembollere tapınımın başladığını ve zamanla her sembolün birer tanrıya dönüştüğünü söyler. Alınan bu kararın sonucu olarak, Mısır uygarlığı çok tanrılı sisteme geçmiştir. Yeni inanış biçimi çerçevesinde yaşayan firavunun tanrı Horus olduğu, ölen firavunun tanrı Osiris’e dönüştüğüne inanılır.Bir firavunun ölümü sonrasında uygulanan ritüeller hakkındaki ana bilgi kaynağı, ‘Piramit metinleri’ adı verilen ve Sakkara’da bulunan beş piramidin içinde bulunan yazıtlardır. Bu yazıtlardan en önemlisi, Kral Unas’a ait olan piramitte bulunmaktadır. Bu piramit, 5 piramit içinde en genç olanıdır. Bazı Mısırologlar, ritüelik törenin uygulandığı bu piramidin yaşını 4.300 olarak vermektedirler. Ancak içinde yazılı bulunan ritüelin yaşı ise, 5.300 olarak açıklanmıştır. Bu çelişkiden de anlaşılacağı üzere, piramitlerin kesin yaşı hakkında bir bilgi yoktur (13).
M.S. 2. yüzyılda Yunanca yazılan ve İskenderiye’de toplanan, Hermes’in öğretilerini kapsadığı ifade edilen Hermetika Külliyatında Aton’dan, her şeyin yaratıcısı, saf iyilik ve saf sevgi tanrısı olarak bahsedilmektedir (14). Aton, evreni kendisinden var eden kutsal ışık kaynağı ve her şeyin ilk sebebidir. Şiir formunda yazılı Hermetika’da yer alan bazı ifadeler şöyledir:
“Felsefe ruhsal çabadır, sürekli tefekkür yoluyla, Tek Tanrı Aton’un hakikat bilgisine ulaşmak için. Felsefeyi öğrenen kişi, araştırır Aton’a adanmış bilgiyi. O bilgidir ki, ifşa eder sırlarını, sayıların gücüyle düzenlenmiş evrenin. Ben üç kere yüce Hermes, erişmeniz için yüce bilgiye, kazıdım tanrıların sırlarını bu taş tabletler üzerine, kutsal semboller ve hiyerogliflerle. Tefekkür yoluyla eriştim hakikat bilgisine. İşte bu bilişle yazıyorum tüm mısraları.
Bedenimden kurtulup, düşüncelerimle uçtum. Engin ve sınırsız bir varlık seslendi bana, ‘Hermes, ne arıyorsun? Ben Tek Tanrı Aton’un düşünceleriyim. Seninleyim, her zaman ve her yerde.’ Bir anda açıldı Hakikat, gördüm sınırsız görüntüyü. Her şey Işığın içinde eridi. Sevgiyle bütünleşti.
Aton’un Kelamı, yaratıcı fikirdir. O, kendi vasıtasıyla yaratılmış olan her şeyi besleyen, yüce, sınırsız kudrettir. O, Yücelerin Yücesi, mutlak gerçektir. Her şeyde vücut bulmuştur. Her şeyin kaynağıdır. Aton, bir sayısı gibi tamdır. Çoğalsa da, bölünse de, o kendisi kalır. Evren birdir. Güneş, ay ve dünya birdir. Bir çok tanrı olduğunu mu sanıyorsun? Tanrı birdir. Aton’dan daha görünür sanma hiçbir şeyi. O, her şeyi yaratmıştır. İşte onlar vasıtasıyla görebilirsin onu. Tefekkür et kozmosu, kadim bedeni olarak onun. Gizli olan o, apaçık bütün eserlerinde.
Bir an düşün, nasıl oluştuğunu ana rahminde. Aklına getir o usta işçiliği ve ara o sanatçıyı, Tanrı benzeri böyle güzel bir görüntüye şekil veren. Her şeyin ilkidir Aton. İkincisi Kozmostur, Aton’un suretinde yapılmış olan. İmkansızdır, ölmesi onun. Hiçbir şey varolmamıştır, cansız olan, ölü olan, Kozmos’un içinde. Aton ışıktır, sonsuza dek tükenmeyecek enerji kaynağı. Hayatın ta kendisinin sonsuz dağıtıcısı. Ruhlarımız beslenir ışığıyla Aton’un. Ra, yalnızca tefekkür yoluyla bilinen Aton’a benzemez. Ra, uzay ve zamanda var olur ve görebiliriz biz onu gözlerimizle. Güneş, bir suretidir Yüce Yaratıcının, insan ise, güneşin.
En Yüce Baba, hayat ve ışık olan, doğurdu insanlığı, kendi suretini taşıyan. Başlangıçta, ölümsüzdü insan. Ama Aton gördü ki, emeğini katamazdı yer yüzüne, onu maddi bir zarfla sarmadan. Ölümlü bir beden gerekti insana, ölümsüz bir ruh yanında. Aton birdir. Kozmos birdir ve insan da öyle. Kozmos gibi, o da, farklı parçalardan oluşan bir bütündür. Usta, insanı yaptı, Kozmosun düzeninde. Aton’un sureti denilen parçası, ruhsal ve sonsuzdur. Diğer parçası ise, dört maddesel elementten oluşmuştur ve ölümlüdür. Aton, Kozmos, insan. Kozmos, Aton’un oğlu, insan ise torunudur. Kozmos’un ruhunun parçasıdır bütün ruhlar. Hayatın başlangıcı değildir doğum. Ölüm, bir yok oluş değildir. Ölüm, çözülmesidir, yıpranmış bir bedenin. Yalnızca iyi bir ruh, Aton’u bilir hale gelir. İşte böyle bir ruh, tamamlamıştır koşusunu. Terk ettikten sonra fiziki formunu, ışık bedenli bir varlık olur.
Anla ölümsüz olduğunu. Her şeyin birlikte var olduğunu gör, zihninin içinde. Bileceksin, o zaman Aton’u. Bazıları, tanrı benzeri olur zihin yoluyla. Osiris de, bunu öğretmiştir. Tanrılar, ölümsüz insanlardır ve insanlar da, ölümlü tanrılar. Ruh beslenir, ateş ve havayla. Beden ise, su ve toprakla. Beşinci parçadır zihin, Işık’tan gelen ve sadece insana bahş olunan. Söz tek başına aktaramaz hakikati. Oysa, muhteşemdir Zihnin gücü. Söz, yol gösterdiği zaman ona, bulabilir gerçeği ve huzuru.
Aton bir müzisyendir, besteleyen Kozmos’un ahengini ve aktaran her bireye, kendi müziğinin ritmini. Ahenksiz hale geldiğinde müzik, suçlama sen müzisyeni. Belki gevşemiştir, çaldığın lirin teli. Tatsız bir ses vermektedir, bozarak melodinin kusursuz güzelliğini. Bir sanatçı, ilgi kurduğunda soylu bir tema ile, yayılır şahane bir müzik, dinleyenleri hayrette bırakarak. Aton’un gücü, kusursuz yapacaktır, senin de müziğini.
Ben, yerde ve gökteyim, suda ve havadayım. Ben, her yerde var olan, varoluşum. Zihnimle görüyorum, Zihin’i. Biliyorum, Bir’i. Hayatla kaynayan bir pınar görüyorum. Ben Zihin’im. Şimdi sen, bu sırları öğrenmiş olduğuna göre, söz vermelisin sessiz kalacağına. Bu öğretiler, özel olarak kaydedilmiştir, yalnızca Aton’un, bilmelerini istediği kişiler tarafından okunsun diye.”
Hermetika’ya göre, Aton, ilk ışık kaynağıdır. Evreni, kendisinden var etmiştir ve evren ile özdeştir. Ra, bu kutsal ışığın fiziki sembolü olan, kendi güneşimizin adıdır. Evrene hayat veren Aton, dünyamıza hayat veren ise, Ra’dır. Dünya üzerindeki kutsallığın simgesi durumundaki firavuna da, aynı nedenle Ra unvanı verilmiştir.Ra, gözle görülen fiziki ışığın kaynağının adıdır. Aton ise, gözle görülemeyecek olan ruhsal ışık kaynağı. Diğer bir deyişle, Ra, Aton’un fiziki plandaki temsilcisidir. Aton, nasıl tüm evrene hayat vermişse, Ra da, dünyamıza hayat vermektedir. Hermes, bir Atlantis kolonisi olarak ortaya çıkan Aşağı Mısır’ın kurucusudur. Bu nedenle Aton, Atlantis kökenlidir ve Tek Tanrının, Osiris dinindeki ifadesidir. Devamı İçin Tıklayın
|