AHMET ÜNAL
inanc1
İNANÇ VE BİLGİ EKSENLERİ 1 DEVAMI İnanmayı değil bilmeyi tercîh ederim. Çünkü ikincide aldatılma ve kışkırtılma, yanılma ve hayâl kırıklığına uğrama ihtimâlleri çok daha azdır. • Bilimciler ve bilimseverler için acı gerçek, hakîkatin büyük ihtimâlle hiçbir zaman öğrenilemeyeceğidir. (Hakîkat’i “biyolojik, beşerî ve evrensel târihin; maddenin ve ışığın kökensel, nihâî, topyekûn, ayrıntılı bilgisi” anlamında kullanıyorum. Tanım bana âittir. Belki hakîkat’in en doğru/yalın tanımı budur.) • Kafaları karışmış insanlar, kafaları iğfâl edilmişlere göre daha nesnel düşünürler ve daha âdil davranırlar. O nedenle, gösterecek yolunuz/yollarınız olması şartıyla kafaları karıştırmaktan çekinmeyin. (1)‘İnanmıyorum’ diyen insanların bu ikrarları bilgiden ziyade tepkiden neşet ediyorsa, ki ‘algıda seçilikle’ iddia edilen görüş, bunların tanrıya/dine inanmadıklarını söyleseler de başka şeye/şeylere imanlarından kaynaklanmaktadır, günün birinde iman etme ihtimalleri vardır. Ancak, ‘(affedersiniz), inancınızın-tanrınızın insanlar tarafından yaratıldığını, dinin tekamül merhalelerini, bahusus kutsal kitaplarınız ve diğer kitaplarınız, tarihi veriler ve deliller sayesinde biliyorum’ diyen bir insan için bu mümkün değildir. (2)Bu minvaldeki sözlerin manası, ‘seni kandırabilmem için kendini bana bırak, saçmalamalarımı göz ardı et, sorma-sorgulama’ demektir. İnsanların çoğu buna teşne olduklarından, mezkur kişiler sorun yaşamazlar. ‘Bilen’ insanları karşılarında görmeyi ise asla istemezler. (3)Yerli-yabancı kimi bilim insanlarının konuşmalarında ve kitaplarında, alanlarıyla ilgili bir hususta, ‘inanmak-to belive’ fiilini serdederler. Böyle savunulan teoride/modelde/kavramda vs. kesinlikle bir eksiklik, tutarsızlık, yanlışlık vardır. Bilim insanı, ilmi konuda (araştırmalarında, bulgularında…) hiçbir şeye iman etmez, edemez, etmemelidir. Ve, bir ecnebi alimin dediği gibi, dini alanda bir inancı varsa, onu laboratuarın kapısında bırakır. (4)Medyumlara iman, evliyalara iman, dünya dışı akıl ve beden sahibi varlıklara iman, ruhlara iman, cinlere iman, telekineziye iman, telepatiye iman, büyüye iman, rüyalara iman, Marduk’a iman, Atatürk’e iman, nazara iman, altıncı hisse iman, kaybolmuş yahut yaşayan pek çok halkın türk idiğine iman, komünizme iman, komplo teorilerine iman, padişahlara iman, devri daim makinesine iman, Matriks’e iman, sırlara iman, muskaya iman, durugörüye iman, Hurufiliğe iman, reenkarnasyona iman, bilinen tarih öncesinde medeniyet olduğuna iman. (5)Son üç cümledeki niteleme elbette bir ‘idealizasyondur’; mesela, bu sınıfta, mutsuz bir hayat sürüp imanlı günlerini yad eden insanlar (Rıza Nur gibi) mevcuttur; ayrıca, kendi mesleklerinde sorgulayıcı, üretken, yaratıcı.. vasıfları haiz sayısız inançlı insan vardır. (6)‘y grubu’ insanları ‘iman’, ‘inanmak’ ve türevi sözcükleri sadece x eksenini ve buradaki insanları tanımlamak için kullanır (İlaveten, ‘falan işin olacağına inanıyorum’, ‘kendime/sana inanıyorum’ ve benzeri kalıpları tercih etmezler/etmemeleri gerekir.). Bu kelimeler, bizatihi inançlılar tarafından (kendilerini isimlendirirken/sıfatlandırırken) kullanıldığında sorun yoktur. Fakat ‘gayri mümin’, ‘inançsız/imansız’, ‘dinsiz’ vs. adlandırmaları, yanlış/’iftira’ olmasa bile, ‘imana nazaran’ veyahut bir inanca veya inançlar terkibine bağlı insanların kendilerine göre tavsifleridir. ‘Ateist’, hem bu anlayışa dahil hem ‘dinli’ insanlarca istimal edilir (‘Ateist’, ‘dinsiz’, ‘imansız’ vs. sözlerinin ‘bazı müminler’ tarafından hakaret, sindirme, tedip ve tahrik amaçlı kullanıldığı da sıklıkla vakidir.). Ama bu terim de ‘-e göre’dir… ‘y grubunun’, kendilerini (bağımsız bir ıstılahla) isimlendirmesi en doğru yoldur. (Alıntı. Mete Tunç) |
Bugün 151 ziyaretçi (190 klik) kişi buradaydı.