AHMET ÜNAL
aileyapisi2
AİLE YAPISI 2 DEVAMI
Burada açıkça ifade edildiği gibi Allah bir aile olmayı aynı inançta birleşen insanlar olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte Ahzab suresinde de: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah’ın Kitabına göre, {mirasçılık bakımından} birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.” {Ahzab 33/6} Bu ayette ifade edilen hakikat, “Peygamber müminlere canlarından daha yakın, onun eşleri de müminlerin annesidir” cümlesi, yine manevi bir aileye yani İman ailesine işaret etmektedir. Surenin devamındaki 53. Ayetinde ise: “…Ondan sonra hanımlarını da ebediyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır” buyrulmaktadır. Yine bu anlayışın devamı olarak Hucurat suresinde: “Müminler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” {Hucurat 49/10} buyrulması da bu ailenin çocuklarının kardeş olduğunu ilan etmektedir. Bunları bir aile çatısı altında birleştirdiğimiz zaman, en tepede Peygamber {a.s.} ve eşleri, tüm ümmet de bu ailenin çocukları olduğundan bir birlerinin kardeşleri olmaktadır. Şimdi bunu sosyolojik açıdan değerlendirdiğimiz zaman tüm ümmet bir aileyi oluşturmakta; her fert kendi ailesini koruyup kolladığı gibi, tüm ümmetin malını malı gibi, canını canı gibi koruyup kollayacaktır. Bu ümmetin fertleri, İmanda, İlah’ta, Ailede ortak paydada buluşmaları, milleti ve devleti birbirine en sağlam bağlarla bağlamaktadır. Çünkü bu ideal peygamber {a.s.} dan sonra da bu inanç baki kaldığı sürece, ümmet bu değerleri yaşatmak, koruyup kollamak durumundadır. Geçmişten günümüze uzanan hayat anlayışında şu ifadeler anonim hale gelmişti: Bir yokluk anı kastedilerek, “Müslümanın malı ortaktır”, “komşusu açken tok sabahlayan bizden değildir” gibi. Çünkü onun anlayışında mülkün sahibi Allah’tır.
Elinde olanlar sadece geçici bir zaman ondan istifade eden kimselerdir. Elinde olanı toplumun ihtiyacına sunmak o imkânı en doğru şekilde değerlendirmektir. Bu nedenle Rabbimiz gerçek iyiliği şöyle tanımlar: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. {Allah’ın rızasını gözeterek} yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. İşte muttakiler bunlardır.” {Bakara 2/177}Sonuç olarak, bu gün en acil ihtiyacımız olan şey nesebe dayalı aile anlayışını İslam’ın ilkeleri doğrultusunda yeniden canlandırıp hayata dâhil etmek.
Bunun devamı olarak ta İman ailesini ümmet bilinciyle yaşanır kılmaktır. Serada gül yetiştirmek ile doğaya bahar gelmeyeceği gibi, bireysel olanı toplumsal kılmadıkça da ümmet olup ayağa kalkmamız mümkün değildir. Kendisini bu aileye mensup sayan her fert, elinde bulunan İslam’ın surlarına ait olan taşı surdaki yerine koyması gerekiyor ki, bu kalenin surlarını yeniden yapmış olalım. Böylece islam’ın her ferdinin haremi ismetine uzanan küfrün eli, bu ümmetin üzerinden çekilsin. Değerlerimizi talan edemesin. Kardeşi kardeşe kırdıramasın. Mezhebi ayrılıkları kavga ve savaş sebebi yapamasın. Mücahitlerimiz silahını din kardeşine değil din düşmanlarına çevirsin. İnananlar kardeş olduklarının farkına varsınlar da hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılsınlar. İşte o zaman bir buçuk milyarlık İslam âlemi, varlığını her ortamda hissedilir kılsın!.
Hüseyin Bülbül
Orijinal Kaynak ; http://www.iktibascizgisi.com/islamda-ailenin-onemi-3/
Burada açıkça ifade edildiği gibi Allah bir aile olmayı aynı inançta birleşen insanlar olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte Ahzab suresinde de: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah’ın Kitabına göre, {mirasçılık bakımından} birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.” {Ahzab 33/6} Bu ayette ifade edilen hakikat, “Peygamber müminlere canlarından daha yakın, onun eşleri de müminlerin annesidir” cümlesi, yine manevi bir aileye yani İman ailesine işaret etmektedir. Surenin devamındaki 53. Ayetinde ise: “…Ondan sonra hanımlarını da ebediyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır” buyrulmaktadır. Yine bu anlayışın devamı olarak Hucurat suresinde: “Müminler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” {Hucurat 49/10} buyrulması da bu ailenin çocuklarının kardeş olduğunu ilan etmektedir. Bunları bir aile çatısı altında birleştirdiğimiz zaman, en tepede Peygamber {a.s.} ve eşleri, tüm ümmet de bu ailenin çocukları olduğundan bir birlerinin kardeşleri olmaktadır. Şimdi bunu sosyolojik açıdan değerlendirdiğimiz zaman tüm ümmet bir aileyi oluşturmakta; her fert kendi ailesini koruyup kolladığı gibi, tüm ümmetin malını malı gibi, canını canı gibi koruyup kollayacaktır. Bu ümmetin fertleri, İmanda, İlah’ta, Ailede ortak paydada buluşmaları, milleti ve devleti birbirine en sağlam bağlarla bağlamaktadır. Çünkü bu ideal peygamber {a.s.} dan sonra da bu inanç baki kaldığı sürece, ümmet bu değerleri yaşatmak, koruyup kollamak durumundadır. Geçmişten günümüze uzanan hayat anlayışında şu ifadeler anonim hale gelmişti: Bir yokluk anı kastedilerek, “Müslümanın malı ortaktır”, “komşusu açken tok sabahlayan bizden değildir” gibi. Çünkü onun anlayışında mülkün sahibi Allah’tır.
Elinde olanlar sadece geçici bir zaman ondan istifade eden kimselerdir. Elinde olanı toplumun ihtiyacına sunmak o imkânı en doğru şekilde değerlendirmektir. Bu nedenle Rabbimiz gerçek iyiliği şöyle tanımlar: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. {Allah’ın rızasını gözeterek} yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. İşte muttakiler bunlardır.” {Bakara 2/177}Sonuç olarak, bu gün en acil ihtiyacımız olan şey nesebe dayalı aile anlayışını İslam’ın ilkeleri doğrultusunda yeniden canlandırıp hayata dâhil etmek.
Bunun devamı olarak ta İman ailesini ümmet bilinciyle yaşanır kılmaktır. Serada gül yetiştirmek ile doğaya bahar gelmeyeceği gibi, bireysel olanı toplumsal kılmadıkça da ümmet olup ayağa kalkmamız mümkün değildir. Kendisini bu aileye mensup sayan her fert, elinde bulunan İslam’ın surlarına ait olan taşı surdaki yerine koyması gerekiyor ki, bu kalenin surlarını yeniden yapmış olalım. Böylece islam’ın her ferdinin haremi ismetine uzanan küfrün eli, bu ümmetin üzerinden çekilsin. Değerlerimizi talan edemesin. Kardeşi kardeşe kırdıramasın. Mezhebi ayrılıkları kavga ve savaş sebebi yapamasın. Mücahitlerimiz silahını din kardeşine değil din düşmanlarına çevirsin. İnananlar kardeş olduklarının farkına varsınlar da hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılsınlar. İşte o zaman bir buçuk milyarlık İslam âlemi, varlığını her ortamda hissedilir kılsın!.
Hüseyin Bülbül
Orijinal Kaynak ; http://www.iktibascizgisi.com/islamda-ailenin-onemi-3/
Bugün 129 ziyaretçi (163 klik) kişi buradaydı.