AHMET ÜNAL
aileyapisi1
AİLE YAPISI 1 DEVAMI
Bu gün itibariyle geldiğimiz noktaya baktığımızda ne kadar muvaffak oldukları görülecektir. Dünün bir ömürlük kurulan aile yuvaları, artık efsane oldu. Bir milyonluk bir şehirde boşanma davalarına bakan beş mahkeme yetişemediği için altıncısına ihtiyaç duyulduğu düşünülürse ne hale geldiğimizi daha iyi anlamış oluruz. Kur’an da üç tip aileden söz edilmektedir. Birincisi insanlığın atası sayılan Âdem {a.s.} ile Havva’ annemize dayanan insanlık ailesi ki, buna Nisa suresi birinci ayetinde: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık {bağlarını kırmak}tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” ve benzer birçok ayette değinildiği gibi; Peygamberimizin veda hutbesinde de şöyle bahsedilmektedir: “Ey insanlar! “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in Çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır.” Buyrulan ve inananı inanmayanı tüm insanlığı kapsamına alan insanlık ailesidir.
İkincisi ise, insanlar arasındaki nesep bağına /kan bağına dayanan, Anne–Baba ve çocuklardan başlayan, Yakın ve uzak akrabalardan oluşan aile anlayışı. Kur’an, evlilik, anne – baba –evlat – ebeveyn ilişkilerinde ve miras konularındaki ilahi hükümlerde İslam bu yapıyı esas alır. Bu yapı, anne baba ve çocuklardan meydana gelen ve nikâh akdiyle temelleri atılan nesebe dayalı aile anlayışıdır. Bu aile ile ilgili olarak Rabbimiz şöyle buyurur:“Kendileriyle huzura kavuşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun ayetlerindendir.
Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.” {Rum 30/21} Bu ilişkinin meşruiyeti için izlenecek yol konusunda evlenilmesi helal olan kadınlarla mehirlerini vererek, evlenilmesini, aralarında adaletin gözetilmesini istemektedir. {Nisa 4/3–4} Ailenin her türlü sorumluluğunu kavvam olarak isimlendirilen ailenin yöneticisine yüklemektedir. {Nisa 4/34} Evleneceği hanımlara mehirlerinin ödenmesi {Nisa 4/4}, Ayrılan eşlere uygun nafakanın verilmesi {Talak 65/6}, Çocukların velayetinin babaya ait olması ve süt emdiği sürece anneye karşılığının ödenmesi gibi sorumlulukların tümü, kavvam kılınan baba’ya yükletilmiştir.
“Annelerden, çocuklarını, emzirmeleri konusunu tam olarak isteyenler için anneler, tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne zarara sokulmadığı gibi, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu sütten kesmek isterlerse kendilerine bir günah yoktur.
Eğer çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzellikle verdikten sonra, bunda da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görür.” {Bakara 2/233} Ailede ebeveynin sorumlulukları bununla da sınırlı değildir. Çocukların olgunlaşıp ne yaptıklarını bilinceye kadar, onların iyi bir insan, sadık bir Müslüman olmaları için, yapılması gereken her şeyi yapmakta yine ebeveyn üzerine bir borçtur. “Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efradınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.
Onun üzerinde görevli, çok haşin ve korkunç görünümlü, Allaha asla isyan etmeyen, emrolunduğu şeyleri harfiyen yerine getiren melekler vardır.” {Tahrim 66/6} Bu ve benzeri ayetler ile ebeveynleri göreve çağıran Rabbimiz, gün gelip çocukların da ebeveyn oldukları, eski ebeveynlerin de çocuklaşacağı dönemde de, evlatları anne ve babaya karşı göreve çağırmaktadır: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana–babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «Öf!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: «Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et.”{İsra 17/23–24} “Eğer Rabbinden umduğun {beklemek durumunda olduğun} bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.” {İsra 17/28} Biz insana, ana–babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.
Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana–babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben Müslümanlardanım.” {Ahkaf 46/15}
Allahtan başkasına mutlak bir itaat söz konusu olmadığı için aile ilişkileri içerisinde kime hangi konularda itaat edeceğimizi, hangi konularda etmeyeceğimizi de imhal ederek şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi {körü körüne} bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” {Lokman 31/14–15} “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi {bile} veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” {Tevbe 9/23}
Son olarak nihai tavrımız konusunda: “Ey Rabbimiz! {Amellerin} hesap olunacağı gün beni, ana–babamı ve müminleri bağışla!” {İbrahim 14/41} diyerek son görevimizi de güzellikle yerine getirmemiz istenmektedir. Üçüncüsü ise, inanç birliğini esas alarak oluşturulan aile anlayışıdır ki; Bu konuyla ilgili ilk olaya Nuh tufanı diye ifade edilen felaket geldiği zaman Nuh {a.s.}: “Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! {Sen de} bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! Diye seslendi.” “Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. {Nuh}: «Bugün Allah’ın emrinden {azabından}, merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi.
Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.” {Hud 11/42–43} Nihayet tufan sona erip ayakları karaya basınca Nuh {a.s.} boğulan oğlunun durumunu öğrenmek için rabbine yöneldi: “Nuh Rabbine dua edip dedi ki: «Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.» “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” {Hud 11/45–46} [ Devamı ]
Bu gün itibariyle geldiğimiz noktaya baktığımızda ne kadar muvaffak oldukları görülecektir. Dünün bir ömürlük kurulan aile yuvaları, artık efsane oldu. Bir milyonluk bir şehirde boşanma davalarına bakan beş mahkeme yetişemediği için altıncısına ihtiyaç duyulduğu düşünülürse ne hale geldiğimizi daha iyi anlamış oluruz. Kur’an da üç tip aileden söz edilmektedir. Birincisi insanlığın atası sayılan Âdem {a.s.} ile Havva’ annemize dayanan insanlık ailesi ki, buna Nisa suresi birinci ayetinde: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık {bağlarını kırmak}tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” ve benzer birçok ayette değinildiği gibi; Peygamberimizin veda hutbesinde de şöyle bahsedilmektedir: “Ey insanlar! “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in Çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır.” Buyrulan ve inananı inanmayanı tüm insanlığı kapsamına alan insanlık ailesidir.
İkincisi ise, insanlar arasındaki nesep bağına /kan bağına dayanan, Anne–Baba ve çocuklardan başlayan, Yakın ve uzak akrabalardan oluşan aile anlayışı. Kur’an, evlilik, anne – baba –evlat – ebeveyn ilişkilerinde ve miras konularındaki ilahi hükümlerde İslam bu yapıyı esas alır. Bu yapı, anne baba ve çocuklardan meydana gelen ve nikâh akdiyle temelleri atılan nesebe dayalı aile anlayışıdır. Bu aile ile ilgili olarak Rabbimiz şöyle buyurur:“Kendileriyle huzura kavuşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun ayetlerindendir.
Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.” {Rum 30/21} Bu ilişkinin meşruiyeti için izlenecek yol konusunda evlenilmesi helal olan kadınlarla mehirlerini vererek, evlenilmesini, aralarında adaletin gözetilmesini istemektedir. {Nisa 4/3–4} Ailenin her türlü sorumluluğunu kavvam olarak isimlendirilen ailenin yöneticisine yüklemektedir. {Nisa 4/34} Evleneceği hanımlara mehirlerinin ödenmesi {Nisa 4/4}, Ayrılan eşlere uygun nafakanın verilmesi {Talak 65/6}, Çocukların velayetinin babaya ait olması ve süt emdiği sürece anneye karşılığının ödenmesi gibi sorumlulukların tümü, kavvam kılınan baba’ya yükletilmiştir.
“Annelerden, çocuklarını, emzirmeleri konusunu tam olarak isteyenler için anneler, tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne zarara sokulmadığı gibi, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu sütten kesmek isterlerse kendilerine bir günah yoktur.
Eğer çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzellikle verdikten sonra, bunda da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görür.” {Bakara 2/233} Ailede ebeveynin sorumlulukları bununla da sınırlı değildir. Çocukların olgunlaşıp ne yaptıklarını bilinceye kadar, onların iyi bir insan, sadık bir Müslüman olmaları için, yapılması gereken her şeyi yapmakta yine ebeveyn üzerine bir borçtur. “Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efradınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.
Onun üzerinde görevli, çok haşin ve korkunç görünümlü, Allaha asla isyan etmeyen, emrolunduğu şeyleri harfiyen yerine getiren melekler vardır.” {Tahrim 66/6} Bu ve benzeri ayetler ile ebeveynleri göreve çağıran Rabbimiz, gün gelip çocukların da ebeveyn oldukları, eski ebeveynlerin de çocuklaşacağı dönemde de, evlatları anne ve babaya karşı göreve çağırmaktadır: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana–babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «Öf!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: «Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et.”{İsra 17/23–24} “Eğer Rabbinden umduğun {beklemek durumunda olduğun} bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.” {İsra 17/28} Biz insana, ana–babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.
Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana–babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben Müslümanlardanım.” {Ahkaf 46/15}
Allahtan başkasına mutlak bir itaat söz konusu olmadığı için aile ilişkileri içerisinde kime hangi konularda itaat edeceğimizi, hangi konularda etmeyeceğimizi de imhal ederek şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi {körü körüne} bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” {Lokman 31/14–15} “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi {bile} veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” {Tevbe 9/23}
Son olarak nihai tavrımız konusunda: “Ey Rabbimiz! {Amellerin} hesap olunacağı gün beni, ana–babamı ve müminleri bağışla!” {İbrahim 14/41} diyerek son görevimizi de güzellikle yerine getirmemiz istenmektedir. Üçüncüsü ise, inanç birliğini esas alarak oluşturulan aile anlayışıdır ki; Bu konuyla ilgili ilk olaya Nuh tufanı diye ifade edilen felaket geldiği zaman Nuh {a.s.}: “Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! {Sen de} bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! Diye seslendi.” “Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. {Nuh}: «Bugün Allah’ın emrinden {azabından}, merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi.
Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.” {Hud 11/42–43} Nihayet tufan sona erip ayakları karaya basınca Nuh {a.s.} boğulan oğlunun durumunu öğrenmek için rabbine yöneldi: “Nuh Rabbine dua edip dedi ki: «Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.» “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” {Hud 11/45–46} [ Devamı ]
Bugün 132 ziyaretçi (167 klik) kişi buradaydı.