AHMET ÜNAL
siir
ŞİİRLER | |||||||
Şiir, gök kuşağının yedi rengini çocuk gülüşlerinde aramaktır.
Şiir, Anka kuşunun kanadında uçsuz bucaksız gökyüzünü seyre dalmaktır. Şiir, evrenin kutsallığını eşsiz kar tanelerinde görebilmektir. Şiir, yeni gelen güne umutla “merhaba” demektir. Şiir, dost meclislerinde hayatla dalga geçebilme cesaretini gösterebilmektir. Şiir, sevgi okyanusunda mavi yolculuğa çıkmaktır. Şiir, yıldızların ışıltısında, ay yüzlü sevgilinin hayaliyle dans etmektir. Şiir, barışa hasret tüm insanlığın tan ağarırken özgürlük türküleri bestelemesidir. Şiir, aşk acısı çeken gönüllerin son anda sığındığı bir limandır. Şiir, kâğıtla kalemin son valsidir. Şiir, duygular senfonisidir. Şiir, Âşık Veysellerin, Nazım Hikmetlerin, Necip Fazılların, Fuzulilerin, Bakilerin, Yunus Emrelerin, daha nice nice ozanların sevgi çığlıklarıdır, hasret evreninde. Şiir, uykusuz gecelerde yıldızlarla kurulan dostluk köprüsüdür. |
|||||||
KALDIRIMLAR
(Necip Fazıl KISAKÜREK) |
|||||||
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
|
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
|
||||||
BİR GECE
(Mehmet Akif ERSOY) |
|||||||
On dört yüzyıl önce,yine böyle bir geceydi,
Kumdan,ayın ondödü,bir öksüz çıkıverdi! Fakat,o ne yoksunluktu ki görmedi gözler; Kaç bin senedir,halbuki,bekleşmedelerdi! Nerden görecekler?Göremezlerdi tabii: Bir kere ortaya çıktığı çöl en sapa yerdi; Bir kere de,dünyanın mamur yerleri,o zamanlar, Bunalımlar içindeydi,bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti insanlar yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan,onu kardeşleri yerdi! Anarşi bütün ufuklarını sarmıştı yeryüzünün, Salgındı,bugün Doğu'yu yıkan bölücülük derdi. Derken,büyümüş,kırkına gelmişti ki öksüz, |
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir solukta insanlığı kurtardı o masum. Bir solukta Bizans ve İran hükümdarlarını yere serdi! Güçsüzlük,zayıflık ki payına düşen hep ezilmekti, hayat buldu. Zalimlik ki yok olmayı aklına getirmezdi,geberdi. Evet,alemlere rahmetti iyiyi,kötüden ayıran şeriati, Büyük kanadını adalet isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sahipse,onun verdikleridir hep: Toplumu da ferdi de hep ona borçlu. Borçludur o masuma bütün bir insanlık..... Ya Rab,bizi kıyamet gününde bu inanışla haşret. |
||||||
ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI (Kazak ABDAL) |
|||||||
Alemi ta’n eder yanına varsan Seni yanıltır bir mesele sorsan Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan Camiye gelir de erkan beğenmez. Elin kapısında karavaş olan Burnu sümüklü hem gözü yaş olan Bayramdan bayrama bir traş olan Berbere gelir de dükkan beğenmez. Dağlarda bayırda gezen bir yörük Kim tımar sipahi kimi ser bölük Bir elife dili dönmeyen hödük Şehristana gelir ezan beğenmez. |
Bir çubuğu vardır gayet küçücek Zum-ı fasidince keyif sürecek Kırık çanağı yok ayran içecek Kahvede fağfuri fincan beğenmez. Aslında neslinde giymemiş hare İş gelmez elinden gitmez bir kare Sandığı gömleksiz duran mekkare Bedestene gelir kaftan beğenmez. Kazak Abdal söyler bu türlü sözü Yoğurt ayran ile hallolmuş özü Köyden şehre gelen bir köylü kızı İnci yakut ister mercan beğenmez. |
||||||
DİYORLAR (Orhan Seyfi ORHON) |
|||||||
Ölürsem yazıktır sana kanmadan
Kollarım boynunda halkalanmadan
Bir günüm geçmiyor seni anmadan
Derdine katlandım hiç usanmadan
Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan
Denizler durulmaz dalgalanmadan!"
|
Saadet benziyor boş bir seraba
Düşüyor her seven gönül azaba
Gelmiyor çekilen dertler hesaba
Diyorum: "Sebep ne bu ızdıraba?"
Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan
Denizler durulmaz dalgalanmadan!"
|
||||||
ANLATAMIYORUM (Orhan VELİ) |
|||||||
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
|
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
|
||||||
Bugün 408 ziyaretçi (565 klik) kişi buradaydı.