AHMET ÜNAL
hristiyanlik
HIRISTIYANLIK
Hıristos da denen (Yunanca «khristos», kutsanmış'tan) İsa Peygamber'e inananların ve öğretisini benimseyenlerin dinidir. İsa, Roma imparatoru Augustus zamanında Yahudiye'de (bugünkü Filistin), Beytüllahm'da Bakire Meryem'den doğdu. 30 yıl kadar sonra, Kudüs'te imparator Tiberius'un saltanatı döneminde çarmıha gerilerek öldürüldü. Mesaimin kapsamı ve özgünlüğüyle ilgi çeken İsa, Hıristiyanlarca (bugün l milyardan fazladır) İnciri, yani sınırsız bir merhamet yoluyla insanların nasıl kurtulacağını bildiren «Mü j de »yi öğretmek üzere dünyaya indirilmiş, Tanrı'nın oğlu kabul edilir. İsa'nın öğretisi köklerini Yahudi dininden alır. O, yaşadığı sürece Yahudi yasalarını kaldırmağa çalışmadı, kendisi de o yasalara uydu. Her zaman, Tanrı sevgisinin (bu sevgi onun için,insan sevgisinden ayrılmaz) basit bir görünüşün ötesinde geliştiğini ve «ruhun sözden (kelâm) üstün olduğunu» göstermeğe çalışmıştı. Kendisine ilk iman edenler (havariler) Yahudiler arasından geliyordu, ama, çarmıha gerildikten, göğe çekilip tanrısal ruhun nefesiyle yeniden dirildikten sonra, onun havarileri anladılar ki, «Müjde» yalnız Yahudiler için değil, bütün insanlar içindir. Asyalı bir Yahudi olan havari Paulus, Hıristiyan olduktan sonra, İsa dinini Yahudi olmayan ülkelere götürmekle görevlendirildi. 45 yılından başlayarak (İsa'nın ölümünden on iki yıl kadar sonra), Küçük Asya ve Yunanistan'ı dolaştı, oralarda birçok Hıristiyan topluluğu kurdu. Roma'da, İsa havarilerinin başkanı olan ve günün birinde Vatikan'da işkenceyle öldürülen Petrus ile buluştu. Petrus'un öldürüldüğü yere yapılan mezarı, daha sonra, Hıristiyan dininin merkezi sayıldı (Vatikan).
İlk Hıristiyanlar
İncil dininin yayılması, o tarihlerde, uçsuz bucaksız Roma İmparatorluğu'nda hüküm süren barıştan ve bu barışın yarattığı ulaşım kolaylıklarından yararlandı. Bütün inanışları hoşgörüyle karşılayan Roma Devleti, Hıristiyanlara vahşîce eziyet etti. Aslında Roma, kendi bakımından haklıydı; köleleri bile bağrına basan ve tek bir Tanrı tanıyarak, imparatorluğun tanrılığım inkâr eden bir dine göz yumamazdı. Ama bu güç dönem 310 yılı sonlarına doğru, imparator Constantinus'un. rakiplerini yenerek Hıristiyanları himayesine almasıyla ve Milano Fermanı'nın (313), tam bir iman özgürlüğü tanımasıyla son buldu. 330'da, Constantinus imparatorluğun ikinci başkenti Konstantinopolis'i (İstanbul) kurdu; bu «Yeni Roma», bir din merkezi oldu ve doğu Hıristiyanlarını, Roma yerine, kendine çekti. Bizans imparatoru ile dört patriğin (en önemlisi Konstantinopolis patriğiydi) çevresinde toplanan doğu Hıristiyanları, bambaşka bir anlayışta gördükleri Latin kardeşlerini kendilerine her gün biraz daha yabancı buluyorlardı. Üstelik, Konstantinopolis'te, imparator ile patrik, Hıristiyanların lideri olarak Roma'daki papayı tanımağa yanaşmıyorlardı.
Papalık ve Batı Hıristiyanları
Batıda da Hıristiyanlık kara günler geçiriyordu. X. ve XI. yy.larda, derebeylik töreleri kilise hiyerarşisine sızmış, kilise bağımsızlığını yitirmişti. Ama reformcu papaların etkinliğiyle kilise yavaş yavaş, İncil mirasının yöneticisi ve bekçisi görevine döndü. XIV. ve XV. yy.da, bu büyük kargaşalıklar (savaşlar, salgın hastalıklar) döneminde, 1378'den 1417'ye kadar batı kilisesinde biri Roma'da, biri Avignon'da iki papa aynı zamanda saltanat sürüyordu. Sonunda Roma Papalığı galip geldiyse de, Hıristiyan âleminde, çok zengin ve İncil ilkelerinden iyice uzaklaşmış bir kiliseye karşı gelişen geniş Reform akımını önleyecek gücü bulamadı.
Protestanların Reformu
Bir Sakson keşişi olan Martin Luther (1483-1546) haksız saydığı papalık otoritesine karşı çıktı. Milyonlarca Hıristiyan'ı ve Protestan'ı da birlikte sürükledi ve bunlar artık Rönesans'la yozlaşmış Roma'ya boyun eğmek istemediler. İşe hükümdarlar karıştı ve korkunç din savaşları, XVI. ve XVII. yy.larda Avrupa'yı kasıp kavurdu. Luthercilik özellikle Almanya ve İskandinavya'da iyice yerleşti. Başka bir Protestan, Fransız Jean Calvin (1509-1564) ise İsviçre ve sonra da Fransa'da dinde Reform hareketini geliştirdi. Kalvinizm Hollanda ve İskoçya'da iyice yerleşti.
İngiltere'de Protestanlık, Henry VII Fin kızı kraliçe Elizabeth I sayesinde, kendine özgü bir ulusal kilise, (Anglikanizm) biçimini aldı. Otuzyıl Savaşı'nın (din savaşlarının sonuncusu) bitiminde, Vestfalya Antlaşmaları imzalanırken (1648) batı Hıristiyanlığı dağılmış, doğu Hıristiyanlığı ise (Rusya dışında) Türklere boyun eğmişti.
XVII. yy., İtalya'da, İspanya'da ve özellikle Fransa'da, maneviyatçılığın parlak bir canlanışına sahne oldu. Ama XVIII. yy.da (aydınlık yüzyıl ve Voltaire yüzyılı) yenilgiye uğradı. Bu anlayış, Hıristiyanlık anlayışına, yani Hıristiyan inancının herkesçe tanınmasına dayandırılmış bir uygarlığa indirilen öldürücü darbe 1789 Fransız Devrimi'yle zafere ulaştı. XIX. yy.da bilim ve tekniğin kaydettiği ilerlemeler, kiliseleri çağdaş toplumdan ayıran uçurumları genişletti.
Balık ve Kuzu
Yunanca balık ichthus'tur; bu sözcük belki de «İsa-Hıristos, Tanrı'nın oğlu, kurtarıcı» anlamına gelen lesous CHristos THeou Uios Sâter kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuştur. Bunun içindir ki, ilk Hıristiyanların sığındığı Roma katakomplarında balık, duvar resimlerinde İsa'yı tasvir eder. Saflığın ve temizliğin simgesi olan kuzu da, dünyanın günahlarını ödemek üzere kurban edilmiş İsa-Hıristos'u temsil eder. Kuzu ve balık ilk yüzyılların baskı altındaki Hıristiyanlarınca birbirlerini tanıma işareti, «parola»ydı.
Bir Milyarı Aşkın Hıristiyan
Hıristiyan dinine mensup olanların sayısı, günümüzde 1,760,000,000' u (2011) bulmuştur. Bunların dağılımı şöyledir: Katolikler (1.034,000,000), Ortodokslar (330,000,000), Protestanlar / Anglikanlar (396,000,000).
Hıristos da denen (Yunanca «khristos», kutsanmış'tan) İsa Peygamber'e inananların ve öğretisini benimseyenlerin dinidir. İsa, Roma imparatoru Augustus zamanında Yahudiye'de (bugünkü Filistin), Beytüllahm'da Bakire Meryem'den doğdu. 30 yıl kadar sonra, Kudüs'te imparator Tiberius'un saltanatı döneminde çarmıha gerilerek öldürüldü. Mesaimin kapsamı ve özgünlüğüyle ilgi çeken İsa, Hıristiyanlarca (bugün l milyardan fazladır) İnciri, yani sınırsız bir merhamet yoluyla insanların nasıl kurtulacağını bildiren «Mü j de »yi öğretmek üzere dünyaya indirilmiş, Tanrı'nın oğlu kabul edilir. İsa'nın öğretisi köklerini Yahudi dininden alır. O, yaşadığı sürece Yahudi yasalarını kaldırmağa çalışmadı, kendisi de o yasalara uydu. Her zaman, Tanrı sevgisinin (bu sevgi onun için,insan sevgisinden ayrılmaz) basit bir görünüşün ötesinde geliştiğini ve «ruhun sözden (kelâm) üstün olduğunu» göstermeğe çalışmıştı. Kendisine ilk iman edenler (havariler) Yahudiler arasından geliyordu, ama, çarmıha gerildikten, göğe çekilip tanrısal ruhun nefesiyle yeniden dirildikten sonra, onun havarileri anladılar ki, «Müjde» yalnız Yahudiler için değil, bütün insanlar içindir. Asyalı bir Yahudi olan havari Paulus, Hıristiyan olduktan sonra, İsa dinini Yahudi olmayan ülkelere götürmekle görevlendirildi. 45 yılından başlayarak (İsa'nın ölümünden on iki yıl kadar sonra), Küçük Asya ve Yunanistan'ı dolaştı, oralarda birçok Hıristiyan topluluğu kurdu. Roma'da, İsa havarilerinin başkanı olan ve günün birinde Vatikan'da işkenceyle öldürülen Petrus ile buluştu. Petrus'un öldürüldüğü yere yapılan mezarı, daha sonra, Hıristiyan dininin merkezi sayıldı (Vatikan).
İlk Hıristiyanlar
İncil dininin yayılması, o tarihlerde, uçsuz bucaksız Roma İmparatorluğu'nda hüküm süren barıştan ve bu barışın yarattığı ulaşım kolaylıklarından yararlandı. Bütün inanışları hoşgörüyle karşılayan Roma Devleti, Hıristiyanlara vahşîce eziyet etti. Aslında Roma, kendi bakımından haklıydı; köleleri bile bağrına basan ve tek bir Tanrı tanıyarak, imparatorluğun tanrılığım inkâr eden bir dine göz yumamazdı. Ama bu güç dönem 310 yılı sonlarına doğru, imparator Constantinus'un. rakiplerini yenerek Hıristiyanları himayesine almasıyla ve Milano Fermanı'nın (313), tam bir iman özgürlüğü tanımasıyla son buldu. 330'da, Constantinus imparatorluğun ikinci başkenti Konstantinopolis'i (İstanbul) kurdu; bu «Yeni Roma», bir din merkezi oldu ve doğu Hıristiyanlarını, Roma yerine, kendine çekti. Bizans imparatoru ile dört patriğin (en önemlisi Konstantinopolis patriğiydi) çevresinde toplanan doğu Hıristiyanları, bambaşka bir anlayışta gördükleri Latin kardeşlerini kendilerine her gün biraz daha yabancı buluyorlardı. Üstelik, Konstantinopolis'te, imparator ile patrik, Hıristiyanların lideri olarak Roma'daki papayı tanımağa yanaşmıyorlardı.
Papalık ve Batı Hıristiyanları
Batıda da Hıristiyanlık kara günler geçiriyordu. X. ve XI. yy.larda, derebeylik töreleri kilise hiyerarşisine sızmış, kilise bağımsızlığını yitirmişti. Ama reformcu papaların etkinliğiyle kilise yavaş yavaş, İncil mirasının yöneticisi ve bekçisi görevine döndü. XIV. ve XV. yy.da, bu büyük kargaşalıklar (savaşlar, salgın hastalıklar) döneminde, 1378'den 1417'ye kadar batı kilisesinde biri Roma'da, biri Avignon'da iki papa aynı zamanda saltanat sürüyordu. Sonunda Roma Papalığı galip geldiyse de, Hıristiyan âleminde, çok zengin ve İncil ilkelerinden iyice uzaklaşmış bir kiliseye karşı gelişen geniş Reform akımını önleyecek gücü bulamadı.
Protestanların Reformu
Bir Sakson keşişi olan Martin Luther (1483-1546) haksız saydığı papalık otoritesine karşı çıktı. Milyonlarca Hıristiyan'ı ve Protestan'ı da birlikte sürükledi ve bunlar artık Rönesans'la yozlaşmış Roma'ya boyun eğmek istemediler. İşe hükümdarlar karıştı ve korkunç din savaşları, XVI. ve XVII. yy.larda Avrupa'yı kasıp kavurdu. Luthercilik özellikle Almanya ve İskandinavya'da iyice yerleşti. Başka bir Protestan, Fransız Jean Calvin (1509-1564) ise İsviçre ve sonra da Fransa'da dinde Reform hareketini geliştirdi. Kalvinizm Hollanda ve İskoçya'da iyice yerleşti.
İngiltere'de Protestanlık, Henry VII Fin kızı kraliçe Elizabeth I sayesinde, kendine özgü bir ulusal kilise, (Anglikanizm) biçimini aldı. Otuzyıl Savaşı'nın (din savaşlarının sonuncusu) bitiminde, Vestfalya Antlaşmaları imzalanırken (1648) batı Hıristiyanlığı dağılmış, doğu Hıristiyanlığı ise (Rusya dışında) Türklere boyun eğmişti.
XVII. yy., İtalya'da, İspanya'da ve özellikle Fransa'da, maneviyatçılığın parlak bir canlanışına sahne oldu. Ama XVIII. yy.da (aydınlık yüzyıl ve Voltaire yüzyılı) yenilgiye uğradı. Bu anlayış, Hıristiyanlık anlayışına, yani Hıristiyan inancının herkesçe tanınmasına dayandırılmış bir uygarlığa indirilen öldürücü darbe 1789 Fransız Devrimi'yle zafere ulaştı. XIX. yy.da bilim ve tekniğin kaydettiği ilerlemeler, kiliseleri çağdaş toplumdan ayıran uçurumları genişletti.
Balık ve Kuzu
Yunanca balık ichthus'tur; bu sözcük belki de «İsa-Hıristos, Tanrı'nın oğlu, kurtarıcı» anlamına gelen lesous CHristos THeou Uios Sâter kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuştur. Bunun içindir ki, ilk Hıristiyanların sığındığı Roma katakomplarında balık, duvar resimlerinde İsa'yı tasvir eder. Saflığın ve temizliğin simgesi olan kuzu da, dünyanın günahlarını ödemek üzere kurban edilmiş İsa-Hıristos'u temsil eder. Kuzu ve balık ilk yüzyılların baskı altındaki Hıristiyanlarınca birbirlerini tanıma işareti, «parola»ydı.
Bir Milyarı Aşkın Hıristiyan
Hıristiyan dinine mensup olanların sayısı, günümüzde 1,760,000,000' u (2011) bulmuştur. Bunların dağılımı şöyledir: Katolikler (1.034,000,000), Ortodokslar (330,000,000), Protestanlar / Anglikanlar (396,000,000).
Bugün 204 ziyaretçi (262 klik) kişi buradaydı.