BİR GARİP OSMANLI.
|
Son Halife Abdulmecid Han |
Bir Garip Osmanlı
Halife Abdülmecid’in, 23 Ağustos 1945′te Paris’te vefat edişinin 45 yılı dolayısıyle Nokta dergisi “Bir garip Osmanlı ölmüş diyeler” başlıklı bir yazı- röportaj yayımladı. Sürgün Halife’nin gurbetteki hayatını anlatan bölümü o dergiden aynen alıyorum. (Nokta, Ağustos 1989
İstanbul valisi Haydar Bey’in getirdiği TBMM kararını gören Abdülmecit, “Nasıl olur Vali Bey?” diyor. İslâmiyet’i siyaset vasıtası olmaktan kurtarmak için hilafet makamını yıkmak, Allah Peygamberi’nin halifesini memleket dışına atmak mı gerekir? Hayır Vali Bey, Millet Meclisi’nin böyle bir karar aldığına inanmıyorum.”
|
Halife Abdülmecid'in tuğra şeklindeki imzası
|
Dolmabahçe Sarayı’nın camlarına çarpan yağmurun tıkırtıları arasında tarihi bir an yaşanıyor. Boğaz’ın sularıyla birlikte Abdülmecit’ın mavi gözleri de buğulanmıştı. Dile kolay, altı yüz yıl süren bir egemenlik döneminden sonra kendilerine “kapı gösteriliyor…” Perdeleri kapalı bir otomobille saraydan uzaklaştırılırken Abdülmecit, hâlâ Mustafa Kemâl’den gelecek bir telgrafla yapılan yanlışlığın düzeltileceği umudundadır.
Saraydan sürgüne.
Kötü bir yolculuktan sonra gelinen Çatalca’da, Sirkeci’den yola çıktığı bildirilen tren bekleniyor. Bir Musevi olan istasyon amiri, konukların kim olduğunu öğrenir öğrenmez koşup Abdülmecit’in ellerine sarılıp Musevilerin Osmanlı’ya duyduğu sadakati dile getiriyor…
Nihayet trene binilir. Vali, içinde iki bin sterlin ve pasaportların bulunduğu bir zarf uzatır, Abdülmecit’e. Pasaportlarda İsviçre vizesi vardır. Ne ki, İsviçreli sınır görevlisi gelenin Halife olduğunu öğrenince tereddüt geçirir ve ne yapacağını telefonla Bern’e sorar. Bu sırada tren sınırda bekletilmektedir. Abdülmecit ve maiyeti Leman Gölü kıyısındaki Territet Oteli’ne yerleşir. Otel yönetimi, hiç vakit yitirmeden kapı önündeki gönderlerden birisine Türk bayrağı çekmiştir. Ertesi gün bütün Avrupa basını oteli işgal edecektir.
|
Haydarabad nizamı Halifenin dünürü Asaf Cah VII
|
İsviçre’den Paris’e
Bu arada iki bin sterlin su gibi eriyip girmektetir. Abdülmecid, özel kalem müdürü Salih Kerameti, yardım sağlaması için, Paris’teki müslüman ülke elçilerine gönderir, sonuç olumsuzdur. Sadece Londra’da bulunan Haydarabad Nizamı ayda üç yüz sterlinlik bir ödenek sağlar. Sağlığı bozulan Abdülmecit, Fransa’ya yerleşmek için izin ister. Talep kabul edilince Nice’e doğru yola çıkılır.
Ankara aleyhindeki hiçbir faaliyete katılmayan Abdülmecit, maddi sıkıntısının had safhaya ulaşması üzerine, kızı Dürrüşehvar’ı Haydarabat Nizamt’nın büyük oğlu Azam Cah’a verir. Böylece durum bir parça düzelir. Daha sonra ise Paris’e yerleşen Abdülmecit, resim, şiir ve musiki dolu günler geçirir. Sadece Cuma günleri Paris’in Place Manchat’taki camiine giderek cemaatla namaz kılar. Bu arada II. Dünya Savaşı başlamış ve Paris, Almanlar tarafından işgal edilmiştir. Alman işgali herkes gibi Abdülmecit’i de bir hayli sarsmıştır. Hastalanır ve Almanlar Paris’i kaçarcasına terk ederken; Müttefiklerin top sesleri arasında, 23 Ağustos 1945′te hayata gözlerini kapar.
|
Mezarın krokisi
|
Paris’ten Hicaz’a
Abdülmecit’ın ölümünü haber alan Ayşe Osmanoğlu, yanına oğlu Osman’ı da alarak o günün Paris’inde yollara düşer. Cenazenin kaldırılması başlı başına bir sorun olur. Çünkü Abdülmecit, İstanbul’a gömülmeyi vasiyet etmiştir. Ankara’dan yanıt gelene kadar Müttefiklerden izin alınarak, cenaze, cuma namazlarını kıldığı camideki küçük bir odaya konulur. Salih Keramet Bey, çoktan Ankara’ya gelmiş ve gerekli girişimlere başlamıştır ama bir netice alamaz.
Durumu gören Abdülmecit’ın kızı Dürrüşehvar da Türkiye’ye gelerek, devrin Cumhurbaşkanı İnönü ile Savanora’da görüşmüş, babasının Paris’te bekleyen cesedinin Türkiye’ye nakli için izin talep etmiştir. İnönü’nün verdiği söze rağmen bu nakil işi gerçekleşmez. Üstelik, Abdülmecit öleli tam 10 sene geçmiştir.
Sonunda cenazenin Türkiye’ye naklinden ümit kesilir ve Abdülmecit’ın cenazesi Paris’ten alınarak Medine’ye götürülür. 30 Mart 1954 tarihinde kılınan akşam namazından sonra da defnedilir. Vehhabi inançlarına uygun olarak mezar dümdüz edilir ve üzerine kitabe dikilmesine de izin verilmez.”
[Vehhabi inancına göre mezarın yeri belli olmaması gerekiyordu ama halife Abdülmecid’in mezarı kaybolmadı. Halifenin katibi ve umumi vekili Salih Keramet Nigar mezarın bulunduğu yerin bir krokisini çizdi ]
Bibliyografya
Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması , Türk Edebiyatı Vakfı, Ist 2008, S. 157 , 158, 159
|