AHMET ÜNAL
nasilbirhayat
NASIL BİR YAŞAM
Hayatın bir ağaç gibi meyve vermesi için, bazı esaslar belirlenmeli ve bu esaslar çerçevesinde yaşanmalıdır. İmanın esasları, inanan her insan için vazgeçilmezdir. İnanan insan, hayatını imanla şekillendirmeli, kimseyi kırmadan, gönlünün ilhâmlarını muhtaç sinelere boşaltmalıdır. Bu esaslar öylesine sindirilmeli ki, kalb canlı kalabilsin. Kişi her dem imanını yenilemez, kendini iç kontrolden geçirmez ve iç dinamiklerini kontrol etmezse, yanlışlıklar yapabilir. İnananlar, "Mü'min günlük hayatında kötülüklere uzak, iyiliklere yakın durmalı." kaidesini esas almalıdır. Mü'min, yarın pişman olacağı bir işi yapmamalı, vicdanının tasdikini almadan konuşmamalıdır. Şu bir gerçektir ki, Allah'ın (C.C) rızası düşünülmeden, İlâhî hikmetler gözetilmeden söylenen her söz, yapılan her iş, mü'mini mahcup ve mes'ul edebilir. İnanan her insan, "Rabb'imi ve İnsanlığın İftihar Tablosu'nu anlatamayacak ve Onları ruhumda yaşatamayacak isem, hayatın ne mânâsı kalır ki" düşüncesinde olmalıdır. Mü'min imanıyla, gayretiyle, ihlâs, samimiyet, vefâ, sadâkât ve tavırlarıyla bir emniyet unsuru olmalıdır. O, başkalarının günah ve kusur karnesini araştırmamalı, kendi nefsiyle yaka paça olmalıdır, bir mum gibi yanarak etrafını aydınlatmalıdır. Ancak, inanan insan Kur'ân ahlâkıyla ahlâklandığında, Müslümanlara isnat edilen "terörist, yobaz, tehlikeli" gibi karalamalardan kurtulabilir. Muhasebe ve murakebesini ciddi yapan bir Müslüman, Allah'ın (C.C) bizleri, başkalarının kusur ve günahlarını ortaya çıkarmak için göndermediğinin şuurundadır. İnanan bir insan, vicdanında şu hakikati duymalıdır. "Keşke insanların kusurlarından daha çok, iyi ve güzel taraflarını görüp takdir etsem, keşke başkalarının hatalarına karşı kör, sağır ve dilsiz olsam." Mü'min çevresindekilerin dedikodusunu yapmaktansa, "Allah'ım bizi düşürme, düşenleri de kurtar."deyip dua etmelidir. Unutmamalıdır ki, "Sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Allah'tır." (Saffat Suresi, 96) Dinimiz günah ve kusur araştırmayı yasaklamış, başkalarına hüsn-ü zanla bakmayı emretmiştir. Dahası, dinimiz bizlerden duyduğumuz haberlerin kaynağını araştırmamızı, kesin bilgiyle hareket etmemizi istemektedir: "Ey iman edenler! Eğer size bir fâsık bir haber getirirse, onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat Suresi, 6) İnsanlarla bir arada yaşamayı mümkün kılan üç temel unsur vardır. Bunlar, his, akıl-mantık ve ortak kazanımlar başlığı altında toplanabilir. İnsanlar arasındaki münasebetler bunlarla kurulur. Bazen hisler, bazen akıl-mantık, bazen de ortak kazanımlar ağır basar. Hissî beraberlikler döneminde, her ne kadar samimiyet ve heyecan birlikteliği varsa da, kişiliklerin idealler etrafında bütünleşmesi yoktur. Fakat ortak heyecanın oluşturduğu maddî kazançlar ve statüler devreye girince, heyecan birlikteliği çözülür, ortak heyecanın bastırdığı egolar ortaya çıkar. Dolayısıyla egoların çatışması başlar. Bundan dolayı mü'minlerin hayatının düzenli olması için bazı temel esaslar sürekli hatırlatılır. Bu esaslardan biri, birlik ve beraberliktir. Zira, ittifakta rahmet; ihtilafta, tehlike vardır. Ayrıca insanın öncelikle kendisinin hiç olduğunu fark etmesi gerekir. Sonra, fıtratının acz, zaaf, fakr ve şefkatle yoğrulduğunu aklen, mantıken, ilmen, vicdanen ve kalben idrâk ederek, "bütün güzelliklerin Allah'tan (C.C), günahların nefisten" olduğunu anlaması gerekir. Zira mü'min, "Güzellikler bendendir." diyemez. Günahlarından dolayı ise kendi nefsine yüklenir. Onu yeni işlemiş gibi ızdırap duyar ve iki büklüm olur. Cenab-ı Hak bu samimi özür dilemenin, gözyaşlarının ardından bambaşka bir güzellik ve huzur lütfeder. Allah-u Teâlâ ile irtibatta olmanın yerini hiçbir şey tutamaz. İnsan için en güzel nimet, O'na karşı kulluk vazifesini eksiksiz yerine getirme gayretidir. Mü'min, Allah'ın (C.C) rızasını kazanma konusunda, korku ve ümit arasında yaşar, akıbetinden emin değildir; fakat Allah'ın (C.C) rahmetinden de hiçbir zaman ümidini kesmez. Bütün Hak dostları, "hayatta iken korku kapısını sonuna kadar açık tutmak, ölüm anında ümide yapışmak" gerektiğine işaret ederler. Bu hususa Kur'ân'da şöyle işaret edilmektedir: "De ki, 'Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın (C.C) rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü Gafur ve Rahim'dir: Çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır. Size azap gelip çatmadan önce, Rabb'inize dönün ve O'na teslim olun, O'na itaat edin. Yoksa yardım göremezsiniz. Size azap farkına varmadığınız yerden ansızın gelip çatmadan önce Rabb'iniz tarafından size gönderilen hükümlerin en güzeline tâbi olun." (Zümer Sûresi, 53-54-55) |
Bugün 252 ziyaretçi (326 klik) kişi buradaydı.